KİTAP ADI: SİNEKLER LORDU VE AFORİZMALAR. (kitap 60.) yazar şair author poet nafiz coşkun
Felsefik yazılar,
jurnaller, fikir yazıları, makaleler, şiirler, aşk,
Aforizmalar, hikmet,
sanat ve sonnet…
PDF OKUMAK İÇİN YUKARIDAKİ LİNKİ TIKLAYINIZ
♛ ♣ ♡
Sinekler lordu ve
aforizmalar… Kitap: 60.
☆☆☆
Kader ya da tâlih değildi zâlim
olan
Kendi tercihleriydi insanı iyi ya
da kötü yapan.
…
Nâmus adalettir, adalet yok ve
yaşanmıyorsa eğer geriye kalanların ve geride ki nâmus zannedilen şeylerin ne
ehemmiyeti var ki o halde yansın ebedi ateşinde cehennem, o halde yansın ebedi
ateşinde dünya, o halde tutuşsun şimdiden adaletsizler için cehennem ateşi…
amin.
…
Düşüncelerimin,
aforizmalarımın erdemleşerek olgunlaşmasın da ve hayatın içerisinde ki
zorluklara cenderelere karşı cesur duruşumu gardımı alışımda benden
yardımlarını geri çekmeyen meleklere teşekkür ediyorum. Ve o çok değerli tüm
bilge hikmetli sanat felsefe insanlarına teşekkür etmeği kendime aziz bir vasıf
olarak görmekteyim çünkü onlara gönülden teşekkür etmek bile benim gibi bir
mücrimi azizleştirebilir. Ben sadece iyi insan olmaya çalışan o aziz sanatkârım
olan Rab Allah’ın yarattığı Aşk budalası bir varlığım, sağlıcakla, hoşça kalın.
Nafiz coşkun.
☆☆☆
Yazar şair düşünür ve
sanat insanı: Nafiz coşkun ile iletişim adresleri: e-posta: n.coskun006@gmail.com
Ve ayrıca daha çok
facebook Messenger,
Twitter ınstagram
linkedln pinterest adreslerinden ulaşabilirsiniz.
Bu ve tüm
kitaplarımın telif hakları, basım, yayın, satış hakları Nafiz Coşkun’a aittir.
İzni alınmadan kitabın tümü, ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya
da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, bastırılamaz, medyada okunamaz, şarkı türkü
yapılamaz.
…
Baskı
Ofset baskı merkezi
/
Matbaa sertifikası
ISBN:
☆☆☆
Kitap içerisindeki
Felsefik yazıların, şiirlerin, makalelerin ve Sonnetlerin sayfa numaraları:
…
Sayfa: 7.
ŞAİRİN(kendimin)SANAT TARZI
Sayfa: 9: Sinekler
lordu…
Sayfa: 10: Aşk kesiği…
Sayfa: 16:
Sonuçlarına katlanabilecek misin?
Sayfa: 17: Yok mu
hırsızın kabahati… (sonneto)
Sayfa: 18: Gaflet
uykusunda insanlık… (sonnet)
Sayfa: 19: Nerede
kalmıştık cinayetlerin… (sonnet)
Sayfa: 20: Yalanı
söküp atın hayatınızdan… (sone)
Sayfa: 21: Aşk
olmasaydı umut ne işe yaradı ki… (sonnet)
Sayfa: 22: Kirli
öğüdüne düşmanın cevaben… (sonneto)
Sayfa: 23: Haksızlık
edenlerin sonu… (sonnet)
Sayfa: 24: Mazlumun
ahını almaktan kaçının…
Sayfa: 25: İyi ki
varsın… (sonnet)
Sayfa: 26:
Birikimlerimiz ve kendimiz… (sonnet)
Sayfa: 27: Cinayetler
ve ilhamlar… (sonnet)
Sayfa: 28: Ölüm mü
yoksa çaresizlik mi?
Sayfa: 29: Fayda
veren ağaç taşlanır mı?
Sayfa: 30: En
gerçekçi kim oynar yalanı… (sonnet)
Sayfa: 31: Nereye
gidiyor insanlık sormalı…
Sayfa: 32: Aşk
gelmeyecek ilkbahara kaldı…
Sayfa: 37: Sosyal bir
yara. ( cesaret mi gerçekler mi? )
Sayfa: 45: Neyi
yitirdiğini anlamadı mı hâlen insan… (sonnet)
Sayfa: 46: Neyi
kaybetti insan hatırlamalı… (sonnet)
Sayfa: 47: İnsan
anlayabilecek mi yitirdiğini… (sonnet)
Sayfa: 48: Değer
miydi bir düşünün lütfen… (sonnet)
Sayfa: 49: Cinayetlere
ekmek bananlara… (sonnet)
Sayfa: 50: Kendi
gözün bağlayan kendine karanlık yapar. (sone)
Sayfa: 51: Yetmedi mi
insana onca cinayet… (sonnet)
Sayfa: 52: Dünya politikasına
argodan… (sonnet)
Sayfa: 53: El
değmemiş vatan için… (sonnet)
Sayfa: 54: Bir şarkı
söyleyelim mi? (bir şarkı daha)
Sayfa: 55: Bu
düşmanlığı siz ürettiniz… (sonnet)
Sayfa: 56: Ölüm
gününde… (sonnet)
Sayfa: 57:
Birilerinin canı fena yanacak… (sonnet)
Sayfa: 58: Mutlu
olmak hamlesi doğru bir karar… (sonnet)
Sayfa: 59: Mutlu
olarak ölmek dururken… (sonnet)
Sayfa: 60: Kezzap…
(sonnet)
Sayfa: 61: Çözüm var
fakat hamle hakkı daima iblis de. (sone)
Sayfa: 62: Yaralıyız…
(bir şarkı daha)
Sayfa: 63: Geç
kalmayalım… (bir şarkı daha) (sonnet)
Sayfa: 64:
Sanatkârdan kalite ve verim istiyorsanız… (sonnet)
Sayfa: 65: Hayatınızı
aptallara harcatmayın… (sonnet)
Sayfa: 66: Zaferler
gayretine sevdalıdır…
Sayfa: 67: Ciddiyet
ile aşırı ciddiyet arsında ki fark…
Sayfa: 70: Dedikodu
belası… (sonnet)
Sayfa: 71: Aşkın
dibine düştüm… (sonnet)
Sayfa: 72: Kontrol ve
güç… (sonnet)
Sayfa: 73: Maşaların
efendilik gösterisi… (sonnet)
Sayfa: 74: Bile-bile
ateşe koşmak ne talihsizlik… (sonnet)
Sayfa: 75: Hayal
kırıklığı… (sonnet)
Sayfa: 76: Sancılı
hayat… (sonnet)
Sayfa: 77: Usandırdık
birbirimizi birbirimizden… (sonnet)
Sayfa: 78: Bodoslama
yaşamak… (sonnet)
Sayfa: 79: İnsan
yaşamı değil para tercih ediliyor… (sonnet)
Sayfa: 80: Dümeni
erdemli bir sevgiye çevirmeli… (sonnet)
Sayfa: 81: Cinayetlere karşı cihadını başlat… (sonnet)
Sayfa: 82: Bitkiler kurtuluşundur… (sonnet)
Sayfa: 83: İyi olmanın acı yanı yok değil… (sonnet)
Sayfa: 84: Büyük ve görünmeyen tehlike…
Sayfa: 88: Politikacıların var mı yatacak yeri… (sonnet)
Sayfa: 89: Politik yalanlar ve iblisler… (sonnet)
Sayfa: 90: Beleşe
kenef…
Sayfa: 91:
Bedduamdır… 1 (sonnet)
Sayfa: 92:
Bedduamdır… 2 (sonnet)
Sayfa: 93: Vergi faizi afları neye benzer… (sonnet)
Sayfa: 94: Hakkın şamarı da ve sopası da vardır…
(sonnet)
Sayfa: 95: sırada ki
bu şarkı yalakalara gelsin… (sonnet)
Sayfa: 96: Boyunuz
devrilsin… (sonnet)
Sayfa: 97: Türk devletinin ayıbı…
Sayfa: 98: Sorunsuzluktan sorun üretenler…
Sayfa: 99: Yöneticilere gelsin bu şarkı da… (sonnet)
Sayfa: 100: Çakal
sürüleri… (sonnet)
Sayfa: 101: Öfkeli
anlarım da…
Sayfa: 102: Zihnimizi cinleriyle yönetmeye çalışan
budalalara.(sn
Sayfa: 103: Karanlık…
(bir şarkı daha)
Sayfa: 104: Adalettir asıl namus denilen o kutsal şey…
(sone)
Sayfa: 105: yazarın
tüm yayımlanmış eserlerinin adları…
Sayfa:
Sayfa:
Sayfa:
☆☆☆
Nafiz derki:
…
Sevgili Mikel’e,
Cibril’e ve Şafağa ve sana
Ve senin için
sevgilim.
Sevgili İsrafil’e,
Ölüm meleği Azrail’e
ve Ruhûl Kudüs’e Teşekkür ediyorum.
Sonnet ve şiirlerimi,
tane-tane,
Yavaş-yavaş ve
yumuşak bir ses ile oku.
Fikir yazılarımı,
makalelerimi, aforizmalarımı,
Şiirlerimi,
sonnetolarımı, kelimelerimi, hikâyeciklerimi,
Jurnallerimi okurken
düşünerek oku!
Anlamak istiyorsan bu
dediklerimi yerine getirmelisin!
Ve unutma ki hikmetli
düşünerek okumak;
Erdemlilerin,
kibarların,
Asaletli,
Asil insanların aziz
bir vasfıdır, karakteridir, sanatıdır unutma!
Sonnet. Nafiz coşkun
☆☆☆
ŞAİRİN(kendimin)SANAT TARZI.
Bu yazıyı tüm
kitaplarımın baş sayfalarına yerleştiriyorum!
Beni ve sanat şiir
tarzımı anlayabilmek için bu yazımı lütfen dikkatlice kendiniz ya da karşılıklı
bir insanla okuyunuz ki benim yazmış olduğum eserlerimi daha iyi anlayabilmeniz
mümkün olsun. Kendisine yazar şair düşünür ve sanat insanı unvanlarıyla
seslenen o akılcı romantik adamın yani benim ne tarzda yazdığımı, nasıl bir
nazm ölçü kullandığımı şu ifadelerle beyan etmek istiyorum. Şu aziz iki cümleyi
çok irdeledim, olmak ya da olmamak ile anlamak ya da anlamamak cümlelerini. Ve
anladım ki bu iki aziz cümle beyni dolmaya başlamış bir insanın tüm hayatını
şekillendiren kafa kâğıdıdır, ruh haritasıdır. Düşün ve anlamaya çaba göster,
olmak için ise bilgi ile meseleleri anlamak gerektiğine inandım daima. Şiiri,
felsefeyi, fikirlerimi, telkini sonnet kalıbında, sonnet nazmın da
birleştirdim, ha bu arada hatırlatmak isterim ki zâten kaliteli bir şiirin
fikirsiz felsefesiz olması mümkün değil. Bazen de kimi yazılarımda sokak
lisanını kullanmayı ihmal etmedim çünkü sokağın ayrı bir lehçesi vardır bunu
inkâr edemem, iyi ya da çirkin sokağın o çok farklı argosunu bile kullandığım
oldu. Her bir aklın, her bir anlayışın anlayışına göre anlatmaya çalıştım ve o
sokak şairi üslubu yanında birde salon şairi ile aforizmacıların lisanını
kullanmayı da ihmal etmedim. Bazen insanların o geçmişten bugüne hiç değişmemiş
aynı olan ezberlerini bozmuş oldum bu farklı yazılarımla, bu farklı sanat
tarzımla. Çoğunlukla bazen de insanların düşünce güçlerini artırmaya çalıştığım
oldu. Hem sokak lisanını, sokak felsefesini ve hem de yüksek akademi lisanının
felsefesini kullanmayı kendime has bir tarzda uygun gördüm. Aynı kitap
içerisinde hem Sonnet’i, şiiri, makaleyi, jurnal yazılarını ve bazen de minik
hikâyecik roman kokulu yazılarımı ve ayrıca laubali bir lisan tarzını da ihmal
etmeden kullandığımı yazılarımda göreceksiniz çünkü kötülüğe karşı laubali
olmamak mümkün değildir erdemli bir insan için. Ve hatta çok basit anlatılar
ile süslenmiş şarkı sözü olabilecek dizeleri, şiirleri, Aşk’ı, Hikmet’i,
kavgalarımı, hatalarımı, pişmanlıklarımı, halkımı, birbirinden çok farklı insan
kalıplarını, farklı kültürdeki insanların isyanlarını, sohbet şiir
kültürlerini, yalnızlıklarını, zaferlerini, yenilgilerini, umutlarını ve birçok
şiirde olduğu gibi karamsarlığı değil, tam tersine insanları karamsarlıktan
çıkartabilmenin uğraşısını göreceksiniz yazılarımda. Biliyorsunuz ki felsefi
bir mesele üzerinde hikmetlice düşünmeye çalışmak insanın düşünce gücünü
artırıyor. Ve işte bende Felsefik yazılar ile yoğurduğum mayaladığım şiir
sonnet sanat düşünce fikir hamurumu kendime has yepyeni bir modern sanat
tarzında sizlere ikram ediyorum, isteyen alabilir, alırsanız eğer zararlı asla
çıkmayacaksınız emin olabilirsiz, çünkü ben de sizler gibi iyi bir insan olmaya
çaba gösteren bir varlığım.
Yeniden kısaca tekrar
etmem gerekirse eğer, Tüm eserlerimin kitaplarımın tarzı şöyle ki yazılarımın
büyük bir bölümünü, fikirlerimin bir kısmını sonnet kalıbı nazmında, şiirsel
kendime has Felsefik hikmetli dokunuşlarla yazdım. İşte bu bana has nazm ile
tarz birleşince dünyada bir ilk oldum desem yeridir. Ayrıca bu nazm tarz
birleşmesiyle yazılan bazı eserlerimin okunuşu konuları gibi zor, ağır
gelebilir bazılarınıza. Lütfen yazılarımı daha dikkatli, yavaş ve seçici,
tane-tane, düşünerek okuyunuz, anlamadığınız kelimelerin manaları için lütfen
sözlüğe bakınız, bir kelime insan vücudundaki iskeletin parçası gibidir
anlamını bilmeden okuyup geçerseniz hiçbir fayda göremezsiniz, zarara girmez
erdemliler, kısacası ben Şiirle felsefeyi birleştirdim!
Sinekler lordu…
Hep merak etmişimdir,
İyi insanların
sayıları üstünken,
Neden hükümdar olur
ki
Dünyaya sineklerin
lordu.
Oysaki
Sinekler sever
pisliğe konmayı,
Peki ya dünyayı
kirleten midir sayıca üstün olan o iyi insanlar,
Yoksa
Sayıca azınlık olan
Sinekler lordu ile
Âvaneleri midir
pisleten dünyayı…
Ya sayıca çoğunlukta
olan iyilerin
bazıları çok korkak
ve aptal,
veya da gerçek olan
sayıca çok üstün olan değil iyi olanlar..!
ah kibir;
senin yüzünden düşer
savaşır birbiriyle
iyi insanlar,
Düşünün bir kez olsun
hiç savaşır mı birbiriyle iyi olan insanlar!
Tabi ki varsa bir
savaş
Mutlaka ya iki taraf
Veya da bir taraf
kötüdür,
Düşünün bir kez olsun
hiç savaşır mı birbiriyle iyi olan insanlar!
Her insan iyi
olduğunu,
Her insan haklı
olduğunu savunurken,
Kim kötü haksız
öğleyse, İpek böcekleri mi? işte bakın;
Herkes ona biat etti
ve yine kaldı kral Tâç’ı dünyada lorduna sineklerin.
Aşk kesiği…
Ey göğün
yıldırımlarına dövdürülen korku,
Ey ufuklarımızın
iklimlerine serpiştirilen vâha(çölde ki yeşillik)
Nedir her bir gün
Hayat çölümüze konan
şu serap
Diye sormadan
geçemiyorum çok bir gün.
Ey erdemin aynası,
Ey saatlerin
O kimi ruhumu ısıran
akrep kıskacı,
Ey her gece
uykularıma içirdiğim iksir,
Yengeç dönencesi,
Ey her gün yüzüne
kederlendiğim umut,
Ey sabahıma suları
diken
Yüzümü kanatan çalı,
Gülün sustuğu
kanarya,
Nergise dokunan
parmak uçlarım,
Kulaklarıma
giyindirdiğim erdemli şiirler,
Serçelere yağmurlarda
yüzdürdüğüm ekmek kırıntıları arasında,
Ben;
Şehirlerin o kirli kahverengi
çehresinden soyunup,
Kararan kül rengi
kaldırımlarından sıyrılıp,
Sevgilinin
kapılarının eşiğine bırakıp yüreğimi
Ağır
Ve cesaretli
adımlarla solurum hayatı senin huzurunda,
Aşk kesiğidir dilimde
kanayan,
O da senin hünerin,
Senin sevabındır,
Yoksa nereden bilsin
ki şair işlemeyi
Onca mücrimliğin
arasında bu kadar büyük iyiliği.
Ben mi?
Kimi zaman
Serpiştirip hayalime
mâziden gülüşlerini,
Kimi vakit
Örgüleyerek geçmişten
bugüne izlerini sevgilinin
Tâkip ede-ede,
Kimi zaman bata-çıka,
Bulanık bâzen
nehirlerden,
Bâzen de güneş doğmuş
günlerden
Ağır
Ve cesaret dolu
adımlarla
Çekerim geleceği
kendime senden doğru.
Ben mi?
Benim bugünlerde
Sana daha çok
ihtiyacım var sevgilim,
Yalvarmak düşer ancak
Payıma benim bakıp
yüzüne,
Çekme üzerimden
kudret elini
Diyerek ancak
yalvarıp sana,
Çekme kaderimden
O merhametli kudret
kalemini diye
Haykırıp sana,
Sarılmak düşer payıma
umutlanıp ancak,
Peki, sen sevgilim,
Sen merhamet eder
misin sana yalvaran şu tutkulu âşığına.
Başka ne diyebilirim
ki;
Her vakit
Kime savrulur
Şu ifrit insanlığın
kanlı kılıcı,
Nedir çektiği bizden
Öğlece her an saadeti
iblisin uşağı olan kimi insan,
Acıtır inan ki
Şu ruhumuza
çöreklenen çıngırakları!
Peki, biz ne yaparız
onca zehir arasından,
Ruhumuza ecza ararız
Kapılar duvar,
Sesler zilzurna
sarhoş,
Kendi imdadımız bize
yankılanır çoğu kez,
Bize çarpar
umudumuzun
Suları gerisin
geriye,
Bağırır şiirlerim der
ki;
İnsansı ifritlerin
çekilmediği bir dünyada
Adalet koşmak zordur
bu yolları,
Konuşmak mı?
Yasak.
Hırsızların
Ve arsızların kral
olabildiği bu zamanlarda
Yapılan iyilikler
bile
Maraz doğurup,
Akrep olur gezinir
üzerlerimizde.
Yorgunuz,
Şu onca telaşesinde
dünyanın,
Yalvarırım ancak
çıkıp huzuruna, derim ki;
Aç o bereket
Ve merhamet kapılarını
bana da artık
Sevginin her
zerresine
Aç ve susuzum aşkım
görüyorsun işte.
Ben mi?
Ben sorarım;
Nedir şu üzerimize
her vakit
Giyindirilmek istene
keder,
Boğazımıza kanlı
ilmik,
Nedir şu her saat
Dibinde kulağımızın
bağıran şehir,
Kimedir hıncı çekip
Kıra devire,
Döke parçalaya
Darbeleriyle kılıcını
üzerimize,
Savurup suların,
Sert rüzgârların pazılarından
kurtararak kendimizi,
Selameti sahiline
umudun bırakıp
Bir yudum olsun
Özledik,
Huzur solumaya
geldik,
Aç o bereketli
kapılarını da artık
Bir nefes saadet
soluyalım
Senin o engin merhametinle
olmaz mı aşkım,
Sevginin her
zerresine
Aç ve susuz kalan
Şu tutkulu sevdalılarına
da
Bir kez olsun bak ve
gülümse artık.
Bilge şair
Şu benim onca keder
dolu
Ve merhamet bekleyen
sözlerimden sonra
Kendisi edebiyatın
Kânununu alıp eline
birkaç da kendisi söz sıraladı,
Dedi ki;
Baktım ki her vakit
Şu yangın yerine
dönen yüreklere
Dökülen kibrit
sularından,
Usanmış bir gurup
mâsum insanın
Tutarak ellerinden
ben de,
Yollarını onların
umuda
Ve cennete
tutuşturmak isterdim,
Sonar da demek
isterdim ki;
Çekilin ey insanlık o
tüm yangın yerlerinden de,
Yeni bir başlangıç
yapalım umutla olmaz mı?
Umut mu?
Umut; yeni bir güzel
hikâyeye başlamak arzusudur,
Başlanmış güzel
hikâyenin
Güzel bir yol tâkip etmesidir,
Güzel bir yol tâkip
eden hikâyenin de
Güzel bir sonuçla
saadete erdirilmesidir hikâyelerin umut.
Ne diyebilirim ki
başka;
Çekilin yangın
yerlerinden ey insanlık demekten başka.
Baktığında dünyaya
insan,
Bugünlerde kas-kara
Sonbahar yüreklerine bandığım
ekmek parçaları,
Kalemlerimi kanatan
çalı dikeninden yontup,
Kedersiz yarınları
Ismarlayıp kaderin
Rabbine,
Koşmak isterim sana
Şu sevmelerine
tutuşturduğum ruhumla ben,
Koşmak isterim sana,
Aç o bereket
kapılarını bana da artık diye sana yalvarmak,
Sevginin
Her zerresine
Aç ve susuz kalmış
bir âşığınım diye sana haykırmak,
Beni görüyorsun
biliyorum diye söylenmek geliyorum içimden,
Şairlerin aşk kesiği
vardır dillerinde
Ondan öğle etkili
kurarlar cümlelerini biliyorsun sevgilim,
Yoksa nereden bilsin
insanoğlu
O yüce sözleri başka
türlü.
Ben mi?
Ben küçük lokmalar
yer,
Büyük sözler
konuşurum,
Anarşist ruhlu bir
şairimdir,
Derler ki eski
kafalılar bana;
Büyük lokma ye fakat
Sakın büyük söz
söyleme,
Ben de cevaben derim
ki onlara;
İyi de
Rabbin yok ki küçük
bir sözü,
Ben ne diyeyim şimdi.
Aşk kesiğidir dilimde
ki sözler,
Küçük lokmalar yer,
Büyük sözler
konuşurum ben,
Ne yapayım
Rabbimin yoktur ki
küçük bir sözü.
Sonuçlarına
katlanabilecek misin?
İnsanın en değerli
hazinelerinden olan
Ömründen,
Boşa giden anlardır
Yaptığı yanlış
tercihleri!
Bir daha mı geleceğiz
dünyaya
Diyerek kimi yanlış
tercihlerle
Kötü ve zarar verici
hamleler yapmak
Belki bir anlığına
haz ve zevk verse de,
Daha sonra yıllarca
Belki de bir ömür
sürebilecek
Acı ve ıstıraplara
sebep olur
Ve ömrünüzü zehirli
bir yaşam hâline çeviriverir.
Unutmayınız ki
insanın tercihleridir onu iyi ve ya kötü yapan
Oysaki kaderi ve tâlihi
suçlamak boşuna bir kederdir.
Sonnet… Nafiz coşkun
Yok, mu hırsızın
kabahati…
Baylar ve bayanlar,
Sorarım sizlerin
vicdanlarına
Hiç mi hırsızın
kabahati yok,
Neden adaletsiz döner
bu değirmen denen devran.
İşte görün kurduğunuz
Sisteminizin
saltanatını,
Milyon cinayet,
Milyon hasta,
Milyon hırsız,
Milyon arsız,
Baylar ve bayanlar,
Sorarım sizlerin
vicdanlarına
Hiç mi bu sistemi
yönetenlerin
Yok, mudur kabahati.
Sonnet… Nafiz coşkun
Gaflet uykusunda
insanlık…
Neye gem vurulur,
Neyi tırpanlar insan
farkında mıdır?
Neyi dolar boynuna,
neyi sokar koynuna insan farkında mıdır?
Onuruna sıkmak için
kurşunu, kaç paraya sattı insan ruhunu,
Sorsun vicdanına bu
soruyu,
Neden hâlen
zenginlerin o dev midesi için çalışır insanlık,
Bu değil midir
fakirlere büyük bir zorbalık,
Tüm yaşadıklarının
insan acaba farkında mıdır?
Kime devrilir
duvarları savaşın,
Neden hep acıtır
ellerini çocukların,
Bu nasıl kirli bir
oyunudur yaşları büyümüş insanların,
Niye tüm bu olup
bitenlerden daima çıkar zararlı mâsumlar.
Hani o öve-öve
tüketemediğiniz yaşantı ve sistemleriniz
Mâdem çok iyiydi
peki, neden milyon cinayet işlenir her an hâlen.
Sonnet… Nafiz coşkun
Nerede kalmıştık
cinayetlerin…
Hiçbir acı dersten
İbret
Almayan insanlık
Yine
O
Kederli
Fırtınalar
Dinince;
Nerede
Kalmıştık
Diyerek
Başlıyor
Tekrardan
Cinayetlerine, aptal.
Sonneto… Nafiz coşkun
Yalanı söküp atın hayatınızdan…
Fallardan,
yıldızlardan
Medet ummak
budalalığı gibi,
Bir de saçma sapan
hayali vehim yalanlarıyla
Ve doğum günü pastası
üzerine yakılan mumlara üfleyip
Dilek, murat, irade
dileyen insan aslında bu hamlesiyle
Yeni bir yıla, yeni
bir yalanla başlamış olur.
Oysaki mum alevine
üfleyip dilek tutmak
Ve fallardan,
yıldızlardan hayali medet ummak
Boş bir çaba ve yalan
değil de ya nedir,
Ah faydalı, hikmetli
bilim sen azizmişsin demeli aslında.
Lütfen yeni bir yıla,
yeni bir aya, yeni bir güne başlarken
Saçmalıklarla değil,
yalanlarla değil,
Faydalı, hikmetli
bilim ve sevgi sözcükleriyle başlamak
Erdemlilik değil de
ya nedir.
Sonnet… Nafiz coşkun
Aşk olmasaydı umut ne
işe yaradı ki…
Düşer, kanar
ellerimiz,
Acır yüreğimiz,
Yine de her defasında
Aşk yaşamak
arzularız.
Unutmayınız ki
Aşk bir keder
değildir
Fakat
Aşkı erdemlice
yaşamayı başaramadığımızdan dolayı
O kendi yaptığımız
hatalı tercihler sebebiyle
Kendi ellerinizle
kendinize,
Sıkıntılar çektirip
Düşer ve kanatırız
her yerimizi.
Peki, bizi yeniden
kim kaldırır ki
Aşktan başka
ayaklarımızın üzerine!
Sonnet… Nafiz coşkun
Kirli öğüdüne
düşmanın cevaben…
Bana diyorlar ki
Öğle çok
nâmuslu(âdil) dürüst olma,
Çünkü
Kaybediyor ve zarar
görüyorsun,
Bende cevaben dedim
ki onlara;
Ben o sizlerin hiç
aramayıp bulamadığınız
Onuru, erdemi buldum,
Asıl ben kaybeden
değil
Böyle yaparak
Kazanan tarafta yer
almaktayım,
Sizler ise
hezimetinize,
Cinayetlerinize erdem
süsü verip,
O ifrit ruhlarınızla
Cehenneme
sürüklenmektesiniz.
Sonnet… Nafiz coşkun
Haksızlık edenlerin
sonu…
İntikam
Öğle bir yangındır ki
Onun dibine
Kibrit suyu dökenler
Bilmeliler ki;
O
Ateş
Kendilerine bir gün
Gelip
Kuşatıp etraflarını
Yakacaktır
kendilerini de.
Öğleyse
Kaçının derim ben
Mâsum bir insana
zulmetmekten, tecavüz etmekten hakkına.
Sonnet… Nafiz coşkun
Mazlumun ahını
almaktan kaçının…
Hangi dinden ve hangi
ırktan olursa olsun fark etmez,
Mazlumun intikamını
almayı
Rab Allah
üstlenmiştir, vesselam.
O sebeple mazlumun
ahını
Almaktan sakınmanızı
tavsiye ederim sizlere,
Ve cehennemim
ateşinden kaçar gibi
Mazluma
Zarar vermekten
kaçının derim ben şiddetle.
Genç şair sordu dedi
ki;
Mazlum kimdir,
Bilge şair cevap
verdi,
Dedi ki;
Mazlum, hakkı gasp
edilmiş, zulme uğramış,
Adaletsizlik yapılmış
olan kimsedir,
Genç şair dedi ki;
O halde bir insana,
bir varlığa
Adaletsizlik
yapmaktan
Kaçınmalı bence insan
Hem de kaçar gibi
kana susamış aç bir canavardan.
Bilgeler derler ki;
Mâsumun kanı,
mazlumun da âhı yerde kalmazmış,
Alınır mutlaka her
ikisinin de intikamları öğle ya da böyle.
Şair bir müddet
sustuktan sonra sözüne devam etti ve dedi ki;
Gün ola devran döne
kardeş,
Zaferler el
değiştirmeye mahkûmdur, bu mutlak bir kaderdir,
Tek bir insanın
tapulu malı değildir hiçbir zafer kardeş,
Dedim ya, gün ola,
devran döne.
İyi ki varsın…
Hayatında sana ‘’iyi
ki varsın’’
Diyen birilerin oldu
mu senin,
Ve ya da
‘’iyi ki varsın’’
Dediğin birileri
Var mı ömrümde,
Varsa eğer
İşte o mutluluğun
tadını çıkart
Çünkü
Her insana öğle bir
saadet
Emin ol ki nasip
olmuyor,
O güzel hâlinden
dolayı rabbine teşekkür etsen
Hiç fena olmaz öğle
değil mi?
Öğle güzel dostlar
bulmak çok zordur, değeri bil.
Sonnet… Nafiz
coşkun
Birikimlerimiz ve
kendimiz…
İnsan
Ancak
Biriktirdiğini ortaya
dökebilir,
Hayaller tek başına
yetmiyor senin anlayacağın yâni,
Biriktirdiğini
harcayabilir ancak insan,
Biriktirdiğinden
fazlasını harcamak ise
Sıkıntı verebilir
insana,
Arızalar
çıkartabilir,
Ne biriktirdiğini,
Ne kadar birikim
yaptığını bilen insan,
Birikimlerini de akıllıca
değerlendiren insan
Elbette kendisini de
bilebilir,
Kendisini bilmesi
insanın başlı-başına büyük bir erdemdir zâten,
Hem her şey böyle
daha verimli olacaktır ne dersin.
Sonnet… Nafiz coşkun
Cinayetler ve
ilhamlar…
İnsanlara ilham
vermek
Onları cinayetlere
teşvik etmek anlamına gelmemeli,
Fakat görüyoruz ki
Dünyada en çok ilham
alınarak
Yapılan işlerin en
başında; cinayet,
İkinci sırada;
Cinayet,
Üçüncü sırada;
Yine cinayet
gelmektedir,
Neden peki,
Kim veriyor bu
ilhamları biliyor musunuz?
İlk sırada
politikacılar,
İkinci sırada
zenginler,
Üçüncü sıra da
cahiller değil de ya nedir.
Sonnet… Nafiz coşkun
Ölüm mü yoksa
çaresizlik mi?
En büyük keder
değildir aslında ölüm,
Sılasız ayrılığın
Ve çaresizliğin
yanında
En değerli hazinedir
aslında ölüm.
Ölüm;
Ya tüm kederlerden
kurtulup ermektir huzura,
Ya da kötülük yapana
daim ebedi
Ya da kısa süreliğine
cehennem yaşatır.
Fakat çaresizliğin ve
sılasız ayrılığın
Bir türlü
tesellisinin sonucu acı mı saadet mi bilinemiyor.
Sen en iyisi mi ne
yap biliyor musun?
İyi yaşa, iyi
yaşamayı öğren,
Gerçi cinayetleri
işlemeyi erdem zanneden bir insanlık
İyi yaşamayı nasıl
öğrenebilecek ki
Cinayeti erdem
zanneden insan
İyi ve kötünün
ayırımını yapabilir mi sizce de.
Eğer insanlık derse ki
Biz iyiliğin ne
olduğunu çok iyi biliyoruz,
Ve iyiliğin en
güzelini de biz işliyoruz derseler,
Ben de derim ki
onlara;
Mâdem iyiliği biliyor,
en güzelini de mâdem siz işliyorsunuz,
Neden peki, işleniyor
öğleyse hâlen yeryüzünde milyonlarca cinayet
Hem de seçtiğiniz
liderlerin emrinde.
Fayda veren ağaç
taşlanır mı?
İncir ağacı olmak zor
iştir,
Elma ağacı olmak,
Veya İstanbul da lâle
olmak, orkide, manolya olmak da zordur,
Ceviz ağacı,
Fındık, bâdem ağacı,
Domates ve fasulye
olmak da zor işlerdendir,
Su olmak,
Toprak ve temiz hava
olmak da zor iştir be kardeş,
Aslın da meyve verse
de vermese de
Dünyaya ve dünya da
ki varlıklara oksijen sağlayan,
Sanatsal bir güzellik
katan her bir bitki güzel ve faydalıdır,
Bunun yanı sıra
zordur da işleri o bitkilerin,
Neden zordur işleri
biliyor musunuz?
Çünkü onları taşlayan
ve zehirleyen çok olurda ondan be kardeş!
Sonnet… Nafiz coşkun
En gerçekçi kim oynar
yalanı…
Dünya bir oyun ve
eğlence yerinden ibaret değil sâdece,
Fakat herkes oynuyor
nedense,
Kendi kurdukları ya
da
Bir başkalarının
kurguladıkları oyunlarını oynuyorlar,
Hatta birileri
birilerinin kederlerinin üzerlerine
Kurarak saadetlerini
oynamaktan geri durmuyorlar hiç,
Ve herkesin en az bir
tanede olsa seyircisi mutlaka vardır
İyi ya da kötü, beğenir
ya da beğenmez,
Genelde kimse kimseyi
pek beğenmez, burun kıvıran çok olur,
Karşı taraf haklı
bile olsa kişi kibrinden kendi tarafını tutuyor,
Oyuncular gerçek
hayatta oyunculuk mesleğinde olan ve olmayan
İnsanların,
hayvanların ve tabiatın resmi sesi olmaya çalışırlar,
Fakat dikkat ediyorum
da bilerek ve ya bilmeden de olsa
Oyunculuk mesleği
yapmayanlar daha gerçekçi oynamakta yalanı
Sonnet… Nafiz coşkun
Nereye gidiyor
insanlık sormalı…
İster inanın ister
inanmayın
Kan-ter içerisinde
bir hayat yaşıyoruz,
Endişe ve yalnızlık
yanı başımız da,
Bir kısım devletlerin
vergilerle,
Bir kısım şirketlerin
dolandırıcılıklarıyla
Sıkboğaz olduğumuz
yetmezmiş gibi
Bir de halk birbirini
boğazlıyor be kardeş,
Peki, nereye gidiyor
bu insanlık
Diye düşünmeden
edemiyorum,
Galiba ne yazık ki
büyük bir felakete doğru
Hem de koşa-koşa
gitmeye devam ediyor,
Kimse mutlu değil
gözükmekte
Çünkü elinin tersiyle
atıvermek de
Birbirine asırlardır
cinayetler işleyerek saadeti.
Sonnet… Nafiz
coşkun
Aşk gelmeyecek
ilkbahara kaldı…
Kim çeker üzerimize
Zehirli oklarını,
Dadı günler neden
üzerime örter örtülerini kas-kara,
Neden kör olur
katırlar
Kara kömürleri
taşırken mâdenlerden,
Neden bulur modern
insanın odalarını
Afilli yalnızlıklar,
Neden çığlıklar
çizilir geceleri yataklara,
Oysaki gülen binlerce
o çehrenin
Ardında neden
saklıdır bin kederli hece,
Dadı ben öleceğim,
Saatlerin akrebi her
gece sokar uykularımı,
Dadı neden insanlık
kusmaz içerisinden bir türlü zehrini,
Neden
yalnız yaşar
Ve yalnız ölürüz der
ki bilge filozoflar gerçekte,
Bana koşan umudu
Kim vurur her gün
kurşun kalemle,
Neden ölür balıklar
Zehirli atıkların
elleriyle,
İsraf ve cinayetin
adı
Neden erdemlilikmiş
gibi tanıştırılır insanlığa,
Oysaki erdemi ne
adaletten
Ne de aşktan
soyundurmak muhaldir, imkânsızdır biliyorsun,
Peki,
Söyler misin dadı
Neden bana öğretmedin
Kötülüğün nasıl
yapılabileceğinin hamlesini,
Neden ben kötü
olamıyorum dadı,
Neden bana kötülük
yapanlara kötülük yapamıyorum dadı.
Rüzgârlar ulur,
Köpekler ulur,
Ben ulularım Rabbimi,
Ben sancılanırım her
doğan çocuğun geleceği için,
Ben endişe duyarım
topraklarında dünyanın
Acaba ne gün dönecek
saadet diye yüreğimize.
Gidin başımdan,
Dağılın tepemden kara
bulutları taşıyan insansı ifritler,
Yok, hayır,
Yanlış anlamayın siz
yağmur bulutları,
Sözlerim sizlere
değildir,
Benim yaptığım bir
mecazdır sâdece.
Fırtınalar başlar,
İnsanlık pişman olur
cinayetlerinden,
Fakat
Daha henüz yeni
kalkmışken fırtınaları dünyanın tepesinden,
Nerede kalmıştık
diyerek
Başlar yeniden o
kaldıkları yerden cinayetlerine insan,
Peki, neden cinayete
karşı bu şehvet arzusu tutuşturulmakta,
Kim tutuşturuyor
söyler misiniz dünyanın dengesini bozarak,
Kimin ekmeğine bal
sürüyorsunuz arsızlaşarak gün geçtikçe,
Suyun, havanın,
toprağın
Ve kadın erkek
cinsellik ilişkisinin dengesine
Kim kurşun sıkıyor dadı
utanmaz arlanmaz,
Bilmiyor mu?
Anlamadı mı hâlen
insan
Bozulan denge
felaketin habercisidir,
Sâdece bozanları
değil
Tüm sessiz kalıp
haykıranları bile yutup boğacak bir felakettir o.
Söyler misin dadı
Neden kendisine bile
verdiği sözleri tutmaz ki insan
Oysaki her insanın
için de
İyilik adında bir
kudret yok muydu?
İnanmalı mıyım hâlen
Bir umudun kurtularak
kurşunlardan
Sağ sağlim koşup bana
geleceğine.
İnanmalı mıyım hâlen
bir umudun
Şu insanlığın
zehirlediği dünyadan
Sağ sağlim kurtulup
Yarasız beresiz
hastalıksız
Koşar adım
gülümseyerek bana kavuşabileceğine,
Peki, sen inanır
mıydın buna dadı,
Yoksa bu kadar umut
beslemek
Lüks müdür bize,
Biz neden fakiri
kaldık saadetin,
Kim çaldı o sıkıca
tutunduğumuz mutluluğu,
Oysaki elimizden
kaçmasına bile imkân ve ihtimal yoktu,
Oysaki her şey güzel
olacaktı derdin
Ve ben bu söylediğine
inanırdım dadı,
Hâlen inanmak geliyor
içimden,
Sen beni neden
iyiliklerle büyüttün ki dadı,
Çünkü
Dünya insanlığı
cinayetsiz yaşayamıyor baksana,
Baksana dadı
Sâdece bir yıl için
de şu dünya insanlığının zehirleri sebebiyle
Yirmi milyon insan ya
ölüyor
Ya sakat kalıyor
Ve ya da hastalanıp
Sürüm-sürüm acılar
içinde ölümü bekliyor,
Bu saydığım ölüm
rakamların içinde savaşları
Henüz daha
rakamlamadım dadı,
Gerçi kime anlatıyorum
ki ben
Biliyorsun benden
daha iyi sen şu zorba insanlığın ettiklerini,
Bir iyilik yaparlar,
Daha sonra da bin
cinayet,
Tüm olup biten şu
vahşeti
Ekonomik sebeplerle
durdurmayan
Vahşi bir insanlık
var karşımızda,
Baksanıza ekranlardan
hastalara yardım parası toplayanlar bile
O işlenen cinayetlere
ortak olduklarını bilmiyorlar mı sanki
Her insan gibi
onlarda kullandıkları zehir saçan
Araçların ve
mekânların şirketlerinin mallarını kullanmaktalar,
Bu nasıl bir çelişki,
Ne yani bir kurtarıp
bin ölüme,
Bin hastalığa sebep
olmak mıdır iyilik,
Yoksa deli zannedilen
Üç beş kederli şaire
küfrettirmek midir iyilik,
Yok, yok, belki de
Durun ey insanoğlu
Şu yürüyüp koştuğunuz
yollar çıkmaz birer sokak,
Ancak bu yollar
felakete sürüklemekte sizleri diye
Uyaran bir avuç
erdemli bilgeye sövmek midir iyilik,
İyilik meşalelerini
tutuşturanları itibarsızlaştırmak mıdır?
Onları hapishanelere
atmak mıdır yoksa iyilik.
Dadı senin bana
öğrettiğin iyiliklerle,
Şu dünya insanlığının
cinayet dolu yaşantısını iyilik diye
Erdem diye bizlere
satmaya, pazarlamaya çalışması arasında
Çok fark var dadı,
korkma, endişelenme dadı
İşlemem ben o
cinayetleri, hâlen o aynı sevdiğin şairim.
Kim çeker üzerimize
Zehirli oklarını,
Dadı günler neden
üzerime örter örtülerini kas-kara,
Neden kör olur
katırlar
Kara kömürleri
taşırken mâdenlerden,
Neden bulur modern
insanın odalarını
Afilli yalnızlıklar,
Neden çığlıklar
çizilir geceleri yataklara,
Oysaki gülen binlerce
o çehrenin
Ardında neden
saklıdır bin kederli hece,
Dadı ben öleceğim,
Saatlerin akrebi her
gece sokar uykularımı.
Sosyal bir yara. ( cesaret mi gerçekler
mi?)
Bu yazım da sizlere
ruhum da ki bir zamanlar med cezirleri, gelgitleri anlatacağım, bir bakıma
dertleşeceğiz yani, geçmişten bugüne hızlı bir değerlendirme yaparak, toplumun
ruh hâline âdi ve basit bir sokak penceresinden bakacağız. Haydi, başlayalım.
Bana cesaret mi
gerçekler mi diye bir oyun oynayalım dediler, oynadık ve bana gerçekler geldi, itiraf
et dediler, itiraf ettim.
Toplumun büyük bir
kısmı nasıl mı? Ben size anlatayım,
Dilinizi eğip
bükmeden anlatın, anneniz babanız bile olsa.
Toplum dediğimiz şu
kalabalık varlık içinde, bir taraftan cinayetler, bir taraftan savaşlar, bir
taraftan adaletsiz paylaşım, fakirlik, açlık, nefret, güvensizlik diye devam
edip durmadan bir acı hayat sürdürülüyor, insan tüm bunları atalarından miras
alarak hiç utanmadan sıkılmadan bir görevmiş gibi kabullenip,
İşte tüm bu lanet
şeyleri kendine bir yaşam biçimi hâline getiriyor.
Tüm bu cinayetlerin
arasında herkes kadar ben de nasibime düşen lanetten payımı alıyor, bir ibret
olarak geçmişimden kendime dersler çıkartıyorum, nasıl mı?
Anlatayım da
dinleyin, cehaleti yaşayan bir insanlığın tam ortasında sıkışıp kalan kendi
hatıralarımdan örnekler vererek devam edeceğim, akıl edebilen bilgeler
anlayacaklardır.
Şimdi keskin bir
girişle başlıyorum, şaşırmayın, dinleyin,
Mesela,
Biyolojik annemi hiç
sevemedim, size korkunç gelebilir, fakat ben adalet deyince kendi biyolojik
ailemi bile herkesle aynı kefede değerlendiririm, beğenip beğenmemeniz umurum
da bile değil,
Neden biliyor
musunuz?
Çünkü o cehaletinden
kurtulabilmek için
En ufak bir gayret
sarf etmek yerine,
Çocukluğum da bana
öğrettiği tek şey;
Kayınvalidesine sövüp
küfretmem için
Bana sürekli gaz verip
bundan da zevk almasıydı,
E nihayetinde o çocuk
döndü dolaştı bu defa ona sövmeye başladı.
Etme bulma dünyası.
Sen misin garip babaannemin hakkına tecavüz etmeye kalkışan, işte al sana
sonuç. Unutmayın ki etki mutlaka tepki doğuracaktır. Yani kötülük eden mutlaka
birilerinden karşılığını buluyor. Dedim ya etme bulma dünyası.
Biyolojik annem o her
boş, saçma ve cahil insanların yaptığı gibi ancak saçma sapan bir hayat
yaşamayı tercih etmiş, dedikodudan zevk alan, iftira atıp insanların arkasından
bilip bilmeden konuşmaya bayılan, sonunu hiç hesaplamadan insanlar arasında
fitne çıkartacak kadar âdi bir hayat yaşadı. Tüm bunları neden mi anlatıyorum,
çünkü bu topraklarda yaşayan birçok insanın benzer hikâyeleri vardır, bu
insanların sayısı küçümsenemeyecek kadar da çoktur, topluma çok büyük bir zarar
vermektedirler,
İşte toplumun bir
sosyal gerçeği, yaradır bu toplumlar için, ister inanın ister inanmayın ama
cehaletin açtığı büyük yaraları
O kanlı savaşlar bile
o kadar derin açmayı başaramamışlardır. Bu tip cahil insanların için de ibadet
yapanlarda vardır mutlaka, düşünsenize, adaleti, erdemi, hikmeti, bilgeliği,
Güzel ahlakı emredip
ve tüm o cehaleti, cinayetleri yasaklayan İslam dinine inandığını söylemesi ne
komik, nasıl bir çelişkidir bu, inandığı dinle yaşantısı tamamen zıt ve İslam
dinini bu tip cahil insanlar o çirkin halleriyle anlatmaya, temsil etmeye
kalkıştıklarında ise ortaya nasıl bir sahne çıkar varın siz düşünün. Bu gibi
cahil anlayışsız insanların açtığı yaralar kolay-kolay kapanabilir mi?
İbadet ettiği
rabbimizin aslında ne istediğini kavrayamamış, elinden ipe dizili boncukları
düşürmeyen, etrafa üfürüp hastalıklı nefeslerini, peygamber nefesi zanneden bu
cahillerin açtıkları yaraların izleri, çocuklarına iğrenç bir örnek tablo
oluşları, toplumda bunlar sebebiyle kültür çatışmalarının çoğalması,
Hem kendilerinden
olan çocuklarına, hem de etraflarına bir salgın hastalık gibi ya cehalet
bulaştırır, ya da cinnet geçirtirler insanlara. Dedikodunun, cehaletin ve
gafletle yaptığı ibadetlerin bir arada yürüyüp gidebileceğini zanneden cahil
anlayışsız biri olmaya hep devam etmiştir annem. Ya kendi cahil akıllarıyla
devam edeceklerdi, ya da başkaları bu tip insanları zorla veya kandırarak
zihinlerini iyi ya da kötü yönde kullanacaktır, işte bu tip insanların durumu.
İşte bakın topluma sonları. Dedim ya sayıları küçümsenemeyecek kadar çoktur bu
gibi tiplerin.
Birçok insan için
aile, anne, baba, kardeş, akraba ilk öncelik taşımaktadır, fakat benim için ilk
öncelik adalettir ve âdil insanlar ilk önceliği alır hayatımda, vesselam.
Annemin en çok
anlaşabildiği insan ise
O kendisinin, bizden
daha büyük yaşta olan
Hem tarikatçı, hem faşist,
küstah, ezberci, hem salak,
Hem adaletsiz, hem de
kibirli büyük yaşta ki oğlunun
Kendisi gibi cahil
olan karısıydı.
Biyolojik babamı ise ırkçı,
faşist ve kibirli karakterine taparcasına bağlı olduğundan dolayı hiç
sevemedim,
Her gün tartışırdık,
her konuda tartışırdık,
Bizim evde biat
kültürü vardır, ya itaat et, ya sus,
Ya da evi terk et,
işte ben tüm bunlarla boğuşa-boğuşa aslan olmayı öğrendim. Elbette ki aslan
olabilmek için yıllarca boğuşmanıza gerek yok, hatta aslan bile olmanıza gerek
yok, insan olabilelim yeter. Biyolojik babam dediğim faşist kibirli o adam, ben
hariç tüm çocuklarını ve tüm torunlarını
Kendisine benzettiği
için bununla hep gurur duymuştur.
Ben ise ona tek
muhalefet eden asi çocuktum, neredeyse ölümüne düşman olmuştuk birbirimize,
pişman değilim, asla o tip insanları sevemedim. Hiç unutmam on altı yaşlarım da
delikanlılık dönemlerimdi, sevdiğim kıza o bir orospu fahişedir dedikleri için
babam ve anneme ilk kinimi duymaya başlamıştım, çünkü sevgilim bir orospu değildi,
sâdece hür yaşamayı seven, ahlakı düzgün, akılı, kültürlü, bir şeyleri
sorgulayan, haksızlığa karşı duran, iyi bir insandı, sevgilime yakınlık
gösteren bir kısım aile ve akrabalarım bile, sırf hür yaşantısı ve dekolte giyim
tarzı sebebiyle sevgilime orospu gözüyle bakan, fakat onun yüzüne sinsice
gülen, arkasından fitne çıkaran tiplerdi. Sevgilim çok iyi niyetliydi, onların
o sinsi hileli gülümsemelerini anlamaz ve iyilik yapmaya, onlarla samimi sohbet
etmeye devam ederdi, a benim iyi kalpli, sevgilim, ne vardı o kadar iyi kalpli
olacak. Gerçi şimdi onunla birlikte değiliz, fakat iyi insandı sevgilim, onu
daima iyilikle anmışımdır, Allah mutluluğunu artırsın her neredeyse. Her neyse
nerede kalmıştık, Sustum ve seyrettim hem ailemin, hem de tüm şu toplumun o
sinsi ve hileli hikâyelerini, gördüm ki şu dünya da yalan söylemeyen, hile
yapmak arzusunda olmayan, hatta en cinayetsiz zannedilen insanların bile
hayallerinde cinayetler işlemeye meyilli oluşları, tiksindirdi beni uzun süre insanlara
karşı. Aileler toplumların temel direkleridir, onların çoğunluğu bozuksa eğer,
o gibi toplumlar öğle sağlam olmayan ailelerin temel direkleri üzerlerinde uzun
süre kalamaz çabuk devrilirler.
Lafı çok açtık,
nerede kalmıştık, evet, babam da kalmıştık,
Diyeceğim şu ki bundan
sonra bile
O faşist kibirli
budalayı
Hiç ama hiç sevebileceğimi
zannetmiyorum.
Ona en çok şöyle
muhalefet etmişimdir, hatta ona muhalefet ederken ya dayak yiyecektim, ya da
evden zorla atılacaktım, umurumda bile değildi zâten. Ona öfkeyle karışık içimde
ne varsa kusar derdim ki;
Sen faşistsin,
ırkçısın, budalasın, adaletli değilsin, sana yalakalık edeni kolluyorsun,
oysaki yalakaları değil, adaleti yaşamak arzusunda olanı kollasana. Toplum ve
politikacılar da aynen babamın bu haline benzerdi, biraz düşünün hak
vereceksiniz bana. Enteresandır babam kendisine yıllarca yalakalık edenlere tüm
parasını kaptırmıştır, haksız mıyım yani devlet ve devleti yönetenler de
babamın bu örneğine benzemiyor mu sizce de,
E Allah’ın sopası yok
diyorlar ya
Olmaz olur mu var
işte.
Bir gün öfkeyle bana
ve topluma haksızlık yapan insanlara, politikacılara ve tüm hırsız şirketlere
küfredip sövdüm, bana
Bu sebeple kız
arkadaşlar bir gün dediler ki acı biber süreriz diline, yaptığın büyük
terbiyesizlik sövmemelisin, küfretmemelisin, haklılardı aslında, fakat ben de
cevaben
Dedim ki onlara; ya
hu şu tüm arsız hırsızlara,
Kâtillere,
vatandaşları göz göre-göre soyanlara,
Şu tüm adaletsizlik
yapanlara ben küfredip söverken
Size göre ayıp oluyor
da,
Peki, neden onların
beni ve toplumu soyması,
Bizlere cinayetler
işlemesi ayıp olmuyor söyler misiniz?
Benim için hiç fark
etmez, nefret ettiysem söverim deyince,
Şöyle cevap vermişti
kız arkadaşlardan biri; mâdem büyük bir şair olmak peşindesin, o halde söverek
değil, erdemlice hamleler yaparak, daima iyi yürekli olmaya, haksızlığa
uğrayanların sesi soluğu olmaya devam ederek yürü bu yolları. Haklıydı.
Kendimi eğitmeliydim,
öfkeyle kalkan zararla oturur söylevi doğrudur, kendini eğitmeli insan, erdemli
dostlar edinmekle kendisine çeki düzen verir insan, sizlerde erdemli dostlar
edinmeyi ihmal etmeyin. Adalet sövüp saymakla değil, erdemlice bir hayat kurup
o güzel hayatı güzel insanlarla birlik de yaşayıp, yine o hayatı adaletle
sürdürmekle mümkündür, kibar olmak şaire yakışır, insan dediğin dilini de,
hayatını da güzel bir biçime koymalı, hele de şairse, daha çok dikkat etmeli.
Kızdığım da en çok
söylediğim laflar şöyleydi, derdim ki;
Düşmanıma laubali ve
küstahımdır kardeş,
Beni bu sebeple sevip
sevmemeniz umurum da bile değil,
Ben bir başkalarından
kiraladığı budala akıllarla sefilce
Yaşadığını zanneden
akıl kölesi insanlardan da değilim.
Hatta ben,
Renklerin bile
ırkçılığının yapılmasına karşı çıkanlardan olmuşumdur, hani derler ya şu renk
kadınındır,
Şu renk erkeğindir,
bunların denmesine bile çok gıcık olan biriyimdir, bu tip insanlara şöyle
söylerdim;
Sana ne kardeşim, siz
kim oluyorsunuz da
Renkleri, kadın ve
erkek arasında bölüştürecek kadar
Geri zekâlılığa kadar
gidip,
Renkler arasın da
bile ırkçılık
Ve cehalet yapabilen
varlıklar olabiliyorsunuz,
İnsanın seçeceği
renkleri de mi siz belirleyeceksiniz,
Neyin peşindesiniz,
rahat bırakın insanları artık, der kızardım.
İnanın şu insanların
cinayetlerini seyredince diyorum ki;
Sizleri anlamak çok
zor, bana adaletsizlere sövdüğüm için kızıyorsunuz, fakat dünya savaşlarını
çıkaran guruplara partilere tarikatlara cemaatlere ailelere yazarlara bilim
insanlarına sevgi besliyor, destek oluyor, hatta onların en zengin
destekçilerine ceket ilikliyorsunuz, ya hu bu ne yaman çelişki.
Dedim ya sizleri
anlamak bir kâbus kadar zor ey insanlık.
Şimdi ben daldan dala
konu atlıyorum zannetmeyin, her aile toplumun aynasıdır.
İster biyolojik ailem
olsun,
İster çok zengin veya
popüler insanlar olsun,
İsterse makam mevki
sahibi insanlar olsun,
Her kim olursa olsun
benim için hiç ama hiç fark etmez,
Eğer ki cahillik de,
faşizm de, ırkçılık da,
Kibir ve adaletsizlik
de, anlayışsızlık ve gaflet de,
Cimrilik ve
üçkâğıtçılık da, yalan söylemek de
Cinayetler işlemek de
devam eden milletleri, insanları gördükçe,
Sizlerin de onları
dolaylı ve ya dolaysız desteklediğinizi gördükçe
E bu şair daha ne
yapsın, ölsün mü?
Küfretmesin de ne
yapsın, tamam, anladık dilime biber sürersiniz. Susuyorum, kibar olacağım söz.
Herkes kimi neden
niçin sevdiğine dikkat etmeli bence,
Farkın da olmadan
sevdiğiniz o kadar çok kâtil var ki hayatınıza soktuğunuz.
Neyi neden sevdiğime
dikkat eden biriyimdir.
Ülkelerin işlerini
teşkilatlandırmak, organize etmek,
Örgütlemek için
seçilmiş politikacıların çoğunluğundan ise
Hep nefret
etmişimdir, çünkü onlar iş başına gelir gelmez, kendilerinin o halk tarafından
seçilmiş maaşlı memurlar olduklarını unutup, kendilerini tanrı zannetmeye
başlarlar
Ve ejderha
hastalığına tutulurlar.
Ejderha hastalığı
nedir biliyor musunuz? Ben sizlere söyleyeyim,
O ejderha hastalığı;
her şeye ben hükmedeceğim arzusuyla tutuşmuş, tanrılaşmak isteyen nâmussuz bir
ruh hastalığıdır.
Bana bu sözlerimden
dolayı deli diyenlere derim ki;
Bana deli mi
diyorsunuz, iyi de kime göre, siz kimsiniz,
Mâdem çok akıllı ve
aklı başında olanların sizler
Olduğunu iddia
ediyorsunuz, neden peki, şu yönettiğiniz dünya savaşlardan, hastalıklardan, ülkemiz
ise cinayetlerden, Hırsızlıklardan, sancılardan, yalanlardan, tecavüzlerden,
Kabalıklardan,
şiddetlerden, ırkçılıktan, cehaletten, adaletsizliklerden, sevgisizliklerden,
güvensizliklerden
Bir türlü
kurtulamıyor. Şimdi ben mi deliyim, yoksa sizler mi deli ve kâtilsiniz ve ya
kâtillere destek olanlardan mısınız bir düşünün. Benim de kötü biri olduğumu
söyleyenlerde vardır,
Ben elbette sütten
çıkmış ak kaşık değilim,
Hiçbir varlığa
haksızlık etmemiş olsam bile,
Hatta tam bir iyilik
budalası olmuş olsam bile,
Yine de diyorum ki; ben
de elbet sütten çıkmış ak kaşık değilim,
İnsanım, insan olmaya
çalışan bir garip şairim,
İnsanlık lisanı
kullandığım için ise
Enteresan ve tuhaf
biriymişim gibi davranılan bu ben diyorum ki;
Peki, dünya da ki şu
milyarlarca cinayeti
Kimler işliyor da
dünyamız batmak üzere bir duruma geldi,
Lütfen bunu bir
düşünür müsünüz?
Uzaylılar yapmadılar
ya tüm bu cinayetleri,
Sizlerin destekleyip,
sevgi beslediğiniz guruplarınız yaptılar.
Bence herkes
sevdiklerini, neden sevdiğini ve kimi neden koruduklarını yeniden gözden
geçirmeli, dünyamız batmak üzere.
Kâtillerinizi,
cinayetlerini, cehaletlerini koruyor olabilir misiniz?
Aile toplumun
direğidir, lütfen o toplumun direği olan anne ve baba adaylarını erdemli
yetiştirin, ancak böylelikle çocuklar ve toplumlar, cinayetlere bir son
verebilirler. Herkes bu sosyal yaraya yardım elini mutlaka uzatmalı, hikmetle
eğitilin, hikmetle eğitin.
Neyi yitirdiğini anlamadı mı hâlen insan…
İnsan neyi
kaybettiğini ve neyi yitirdiğini hatırlamalı
Yoksa şu güzelliğini
tüketmeye devam ettiği dünyanın yerin de
Sâdece kıyametler kopacak.
İnsanoğluna her gün o
birkaç erdemli insan
Haklı olarak şöyle
diyorlar;
O zehirleyip yok
etmeye devam ettiğiniz
Bitkiler, ağaçlar,
Temiz topraklar,
temiz sular
Ve şu temiz havamız
Sizlerin para mal
mülk elmas altın verip de
Geriye asla
alamayacağınız yaşam kaynaklarınızdır,
Ne yani sizler o çok
sevdiğinizi iddia ettiğiniz sevdiklerinize
Savaşları ve
cinayetleri, hastalıkla dolu
Kötüleşmiş bir
dünyayı mı miras bırakacaksınız, yazıklar olsun.
Sonnet… Nafiz coşkun
Neyi kaybetti insan
hatırlamalı…
Neyi yitirdiğini
Hâlen
Anlayamadı mı insan
Eğer
Anlayabilseydi
Hiç
Yok
Olmaya
Doğru
Gider miydi ki
Bu
Kadar
Hızla
Şu güzeli dünyamız.
Sonnet… Nafiz coşkun
İnsan anlayabilecek
mi yitirdiğini…
Eğer
Neyi kaybettiğini
Anlayabilseydi
İnsan,
Savaşlar
Çoktan
Bir
Son
Bulur,
Cinayetlerin yerine
Dünyamızın
Hazineleri
Paylaşılırdı âdilce
Aralarında
insanların.
Sonnet… Nafiz coşkun
Değer miydi bir
düşünün lütfen…
Dünya devletlerinin
yöneticilerini
Ve zengin şirketlerin
çoğunu ben sizlere anlatayım kısaca,
Şöyle ki;
Onları halk, halkın
işlerini örgütlemesi için memur diye seçer,
Fakat onlar ise
cinayetlerine ve hırsızlıklarına başlayıp,
Bir de halktan
çaldıkları mal ve mülkleri
Yine o mallarını
çaldıkları halka koruturlar.
İşte dünya
devletlerini yönetenlerle,
Dünya devletlerini
yönetenlerin kuklaları olan
O bir kısım zengin
şirketlerin halleri aynen böyledir.
Ha merak etmeyin ben
de biliyorum
Şu güzelim dünyamızı
kirletip
Mahvedenlerin onlar
olduklarını, sizi de kendilerine benzettiler,
Bir cam parçası
karbon elmas ve lüks içinde yaşamak uğruna!
Sonnet… Nafiz coşkun
Cinayetlere ekmek
bananlara…
İnsanlar birbirinin
günahlarına
Ekmek banmayı bir
zevk hâline,
Bir yaşam biçimi
hâline getirirlerken,
Nasıl ümit bekliyorum
hâlen
Şu bin cinayetin
sofrasından bir umut çıkar mı diye.
Her şeyine rağmen
Şu dünya insanlığının
cinayetlerine
Seyirci kalıp
Bir de sükût etmek
ahmaklığına
Ve cinayetlere sükût
etmek korkaklığına düşerek
Yitiremem o nâmusum
olan insanca yaşamak onurumu,
Çekilin,
Dağılınız önümden tüm
o korkunç cinayetler diyerek
İyi bir yol yürümeye
devam etmeliyim, çünkü ben bir insanım.
Sonnet… Nafiz coşkun
Kendi gözün bağlayan
kendine karanlık yapar…
Dünyayı saklambaç
yaşıyoruz,
Körebe oyunun da
olduğu gibi
Bez bir bağcıkla
değil de,
Kendi ellerimizle
bağlayıp kendi gözlerimizi,
Kendimize karanlık
yapıyoruz dünyamızı,
Sonra da diyoruz ki
Kim söndürdü
şehirlerin,
Köylerin,
kasabaların, evlerimizin, saadetimizin,
Şu güzelim dünyamızın
ışıklarını. Kim söndürdü düşünsenize.
Cinayetlerle,
zehirlerle öldürüp dünyayı,
Sonrada diyoruz ki
kim bu hastalıkları hediye ediyor bize.
Herkes gözlerinin
açık olduğunu iddia edip zannediyor,
Eğer açık olsaydı
gözleri insanlığın
Hiç şu milyonlarca
sürüp giden cinayetlere göz yumar mıydı insan
Sonnet… Nafiz coşkun
Yetmedi mi insana
onca cinayet…
Yetmedi mi bir türlü
Süpürdüğünüz
Birbirinizi
Birbirinizin
Yüreklerinizden,
Kalplerinizden
Yetmedi mi bir türlü
Çıkartıp
Söküp
Atmanız
Birbirinizi
Birbirinizden
Çöpmüş gibi
çöplüklere, cinayetler işleyerek.
Ne de çabuk
kırabiliyor insan, hayret ediyorum bu katliamına.
Sonnet… Nafiz coşkun
Dünya politikasına
argodan...
Bir sokak şairinin
Bana öfkeyle karışık
tebessüm ederek söylediğini
Hiç unutamam, çok
gülmüştüm,
Demiştim ki ona;
şunca uzman, siyasetçi ve profesör
Ekranlar karşısında
konuşuyorlar,
Bir vatandaş olarak
ve bir sokak şairi olarak
Ona dünya ve ülke
politikasına bakış açısını,
Ekonomik durumlar da
dâhil
Bir değerlendirme
yapmasını rica etmiştim,
O da bana cevaben
demişti ki;
Ben iki şey bilirim,
birisi argo söz içerikli şiirler,
İkincisi de tepeden
tırnağı sövgü ve küfür,
En iyisi mi benim
ağzımı bugün olsun bozdurma,
Bâri bugün günahsız
bir sohbet yapalım be üstat dedi ve sustu.
Sonnet… Nafiz coşkun
El değmemiş vatan
için…
Görülmemiş ve el
değmemiş bir yurttan
Sürgün edilmiş
insanın
Şiirsel bir sonucudur
Adalet uğruna aldığı
intikamı!
İntikamın en güzeli
şaire göre;
İyilik
Ve adalet
mücadelesini
Son nefesine kadar
sürdürmesidir insanın,
İşte bu kahreder daha
çok iblisi,
Çünkü
İblisten alınacak
büyük bir intikamımız var.
İntikam ve adalet
Aynı şey değilse de
Adalet uğruna intikam
ballı bir lokma kadar güzel ve çekici!
Sonnet… Nafiz coşkun
Bir şarkı söyleyelim
mi? (bir şarkı daha)
Ben her gece öğlece
efkâra
Kürek çekip
duruyorum,
Tükenmiyor bir türlü
Kalp yarası sarılacak
insanların efkârları,
Bilirim elbet ben de
sizin kadar
Herkesin derdi
Kendi gücü nispetin
de bir derya deniz, düşersen boğuluyorsun,
Bir damla taşırsan
İçinde boğuluyorsun,
çırpınmak boşunadır çâresiz dertler içinde,
Haydi,
Bir şarkı söyle
inadına şunca derdin tasanın ardından,
Mesela içinde keder
sözü geçmesin bâri
Haydi, bir şarkı
söyleyelim inadına şunca dertlerin ardından,
Mesela içinde keder
kokmayan sözler barındırsın ne olur.
Sonnet… Nafiz coşkun
Bu düşmanlığı siz
ürettiniz…
İster
Kabul edin
İster
Kabul
Etmeyin
Bu ülke
İçinde
Hem hükümetlerden
Ve hem de aynı zaman
da ana muhalefetten
Nefret eden
Âsi
Büyük bir vatandaş
gurubu var.
Hem de ülkenin oy
oranının yüzde on beşi kadar.
Hiç düşündünüz mü
acaba neden nefret ediyorlar sizlerden.
Sonnet… Nafiz coşkun
Ölüm gününde…
Birbirlerini
Daha
Çok
Ölüm
Günlerinde
Hatırlayan
Bir
Toplum
Hâline
Gelişimizin
Sebebi
Ne olsa
Gerek
Hiç düşündünüz mü?
Sonnet… Nafiz coşkun
Birilerinin canı fena
yanacak…
Ölüm;
Aslında
Adalet dağıtmak için
vardır,
Yoksa
Başka kim alır
Onca mazlumun,
Ve
Haksızlık yapılmış
Onca insanların
intikamlarını!
Ne yâni
Hep böyle
Cinayetlerle
Ve
Mazlumların
kederleriyle mi sürsün dünya.
Sonnet… Nafiz coşkun
Mutlu olmak hamlesi
doğru bir karar…
Var mısınız bir ay
sonra
Ömrünüzün son
günüymüş gibi
Hiçbir kederi
Kafanıza sorun
etmeden yaşamaya,
Hem mutlu
Ve hem de sâkin,
huzurla
Çünkü
Değmiyor hiçbir
kedere kederlenmeye.
Bâzıları ömrünün az kaldığı
haberini alınca
Bin kedere boğulur
bilirim bunu,
Öğrenmek ve onunla
yaşamak zordur aslında,
Fakat son günlerini
mutlu yaşamak daha doğru olurdu
Çünkü
Değmiyor hiçbir şey
kederlenmeye be kardeşim, değmiyor.
Sonnet… Nafiz coşkun
Mutlu olarak ölmek
dururken…
Sen tanrı değilsin,
Olmaya da yelten me
sakın,
Tanrılık
kibirlenmekten başka bir şey değildir,
Mütevazı olmak daha
da çok yakışıyor insana,
Enayi olun demiyorum
ki
Hayatı bilgece,
Erdemlice,
Birbirinizle
paylaşarak
Ve keyiflice yaşamaya
ne dersiniz,
Peki,
Hâlen neyi
bekliyorsunuz
Hayatı keyifle
yaşamak için,
Baksanıza herkes
ölüyor,
Değer mi saadeti
kucaklamadan ölmeye.
Sonnet… Nafiz coşkun
Kezzap…
Birçok devletlerin,
Birçok hükümetlerin,
muhalefetlerin
Halkın ruhlarına
vergi adı altında
Kezzap dökmelerinin
acılarını
Politikacılar ne gün
anlarlar biliyor musunuz?
O ebedi ateşinde
yanmaya
Devam ettiklerinde
cehennemin!
E ne demişler
Bırak hem odun ve hem
de kömür
Gerekli değil de cehenneme
ya nedir.
Politikacılar kadar
Odun kömür olmaya
daha lâyık kimdir başka
Ateşlerine
cehennemlerin söyler misiniz?
Yoksa şu politik
kararlarla yapılan savaşlarda ölen çocuklar mı?
Sonnet… Nafiz coşkun
Çözüm var fakat hamle
hakkı daima iblis de…
Biyopsi: sorunlu
bölgelerden örnekler alıp incelersiniz,
Neden mi?
Çünkü
Doğru bir teşhis
bulup tedavi yaparak
Hastayı iyileştirip
Ona saadetini,
sağlığını verebilmektir amaç.
Bunu sâdece doktorlar
değil,
Politikacılar da
yapmalılar,
Fakat
Politikacılar bunu
yapmak yerine
Ne yapıyorlar biliyor
musunuz?
Sorunlarla
birbirlerini yıpratıp, oyun oynuyorlar,
Halkla da bu şekilde alay
etmiş oluyorlar.
Bakınız fakir halkın
sorunları kavuşabiliyor mu çözüme, hayır.
Sonnet… Nafiz coşkun
Yaralıyız… (Bir şarkı daha)
Bırakın palavra
sıkmayı artık,
Polyanna oynamayı
bırakın artık,
Uyanmak vakti geldi
artık
Bakmayın bana öğle
hisli-hisli,
Ben her sabah böyle
Akşamdan kalma bir
kederle
Ömrümü tükettim,
Mâvi boncuk dağıttığına
Bakmayın öğle saadet
adına insanların
Ben her gece saatler
boyu
İnsanların donarak,
Aç ve sefil
Kalışlarına şahit
olurum,
Bakmayın öğle saadet
adına insanların
Mâvi boncuk
dağıttıklarına,
Hiçbir şey
Çirkinliklerden daha
güzel
Olmayacak biliyorum,
Çünkü
Bu aç gözlülükleri
Ve kibirli oluşları
var oldukça
Halkın ve
politikacıların!
Geç kalmayalım… (Bir şarkı daha)
Gönlümden geçmiyor
değildi hani
Uğramak bu gece sana,
Senin de kalbine bu
arzu
Belki de gelmiştir
dedim hani,
Çat kapı geldim işte
ben de sana,
Söylemek için
sevdiğimi bebeyim,
Kalbimin huzur
Bulduğu bir
İlkbahar neşesi
gibisin bana se,
Ah merhametli çok
sevdiğim benim,
Bebeyim,
Uzat elini dokun
kalbime
Başlasın artık o
güzel beraberliğimiz,
Değmez inan
ertelemeye hiçbir şey için saadetimizi, bebeyim.
Sonnet… Nafiz coşkun
Sanatkârdan kalite ve
verim istiyorsanız…
Bir milleti
Sanatkârlardan
başkası mıdır ki canlı tutan,
Peki,
Neden onca fakir
sanatkâra
Eli uzanmaz
Hem devletinin,
Hem de milletinin.
Peki, fakirken
sanatkâr, şair, yazar
Daha iyi verim verir
diyen geri zekâlı bunaklara ne demeli,
Oysaki sanatkârını,
şairini, yazarını
İlk önce madden ve
mânen kalkındıracaksın ki
O da maddiyatının,
geçinmek derdinin peşine düşüp
Vaktini harcamak
yerine,
Verebilsin kendisini
ve vaktini daha çok sanatsal hamlelerine.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Hayatınızı aptallara
harcatmayın…
Onca sevgi, dostça
çabanızdan sonra
Mâdem değiller
sevginize lâyık
O halde terk edin
onları,
Yokluğunuzla
Bırakın kalsınlar
baş-başa.
Tenekeye
Altınmış gibi
Değer veren
O şaşkınlardan
Olmayın sakın,
Yoksa sizi
O paslı
Kokuşmuş
Karanlık içine
hapsedebilir sevginize lâyık olmayan aptallar.
Sonnet… Nafiz coşkun
Zaferler gayretine
sevdalıdır…
Bu gidişle hangi
ufuksuz mahşere
Uyanırız bilmem,
Bak da iyi gör
Birçok insan
endişeyle bakar yarına,
Dünya
medeniyetlerinin içerisini kaplamışsa merhametsizlik
Aldırmayıp tembel-tembel
yatanlar da seni
Yolundan
alıkoymasınlar asla,
Senin o adalet diye
çarpan sinen
Tüm o hakları çalınan
insanlara
Teselli olmaya yetecektir
elbet de inanıyorum,
Her şeyin vakti
zamanı var,
Çalış çabala,
Şartların
gerçekleşmesi için mücadele ver,
Neyi bekliyorsun,
Eline geçirmesini mi
dünyayı vahşet tamamen,
Azmet, zafer dediğin
şey ancak gayrete sevdalıdır biliyorsun,
Daha sıkı sarıl bu
defa iyi dostlarına,
Yurttaşlarına,
sevgiline, hayata, inancına,
Gör de bak birlik de
Ne güzel yarınlarımız
olacaktır inanıyorum
Ümidim vardır daima elbet.
Vicdanlısın,
merhametlisin, bilgilisin,
İrfan ve hüner
O âdil olan sinen de durmadan
coşkulanır bilirim,
Günü yakındır o
vahşette kırk haramileri geçenlerin
Devirip onları yerle
bir etmek için
Sabret, çalış ve gayretini
de göster,
Yoksa hem sana hem de
tüm mâsumlara zor günler yakındır.
Ciddiyet ile aşırı
ciddiyet arsında ki fark…
Elbette ki insan
ciddi olmalı fakat bu ciddiyet de her şeyi yerine göre yapmak demek anlamı
taşımalı, yoksa insan kendisine dünyayı zindan etmekten başka hiçbir şey
yapamaz.
Aşırı ciddiler ise
her şeyi yerine göre yapmaktan ziyade
Kendilerine ve bir
başkalarına zindan ederler hayatı.
Aşırı ciddi insanlar
ne mutlu olmayı, ne de neşelenmeyi bilmezler,
Hayattan saadet
duymak yerine
Daima çatık kaştır
onlar.
Sâde normal bir
ciddiyet taşıyanlar ise bunun yanı-sıra
Erdemli bir de
karaktere sahiplerse eğer
Onlarda yerine göre
neşelenir, yerine ve vakti zamanına göre de
İşlerini planlı ve
düzgün yapmanın çabasını taşırlar.
Ciddiyet ile çok
ciddiyet arasında ki fark,
Aşırı gerçekçilik ile
normal, sâde gerçekçilik arasında ki
Farka benzer,
Çünkü gerçekçilik
kavaramın da ise bâzı insanlar aşırı gerçekçilik yapmak hevesi sebebiyle
Birbirine
karıştırırlar adaletle adaletsizliği,
Merhamet duygusuyla
merhametsizliği karıştıranlar olduğu gibi,
Bu da çok büyük
sorunlar teşkil eder insanlık için,
Aşırı ciddiyetin
peşine düşenler bâzen vicdanlarının sesini
Dinlemeyi terk
edebilirler ki
Bu da hiç de hoş bir
durum olmaz.
Aşırı ciddiyet
taşıyanlar değil de,
Hikmetli, normal,
sâde ciddiyet ölçülerine sahip olanlar;
Bilge, erdemli
insanlardır ki onlar da dertlilerin dertleriyle
Dertlenmeyi
bilenlerdir, yâni sıkıntıda olanlarla ilgilenen
İşlerine değer veren,
emekçiye değerli bir gözle bakan
Karaktere
sahiptirler, peki dertlinin derdiyle nasıl dertlenilir;
onu dinleyip onun derdine derman bulabilmek için
Fikir üreterek, yol
yordam göstererek,
İhtiyaçları neyse o
ihtiyaçlarının karşılanması için
Ona yardımcı olmakla
da dertlilerin dertleriyle dertlenmiş olur insan, ne yani haksız mıyım?
Yine aşırı ciddiyet
taşıyanlar da değil de,
Hikmetli, normal,
sâde bir ciddiyet ölçülerine sahip nitelik
Sahibi olanlar ise yerine
göre neşelenmeyi, eğlenmeyi, yerine
Ve durumuna göre
dertlilerin dertleriyle, sorunlarıyla
İlgilenmesini
bilenlerdir.
Aralarında ki farkı
bir iki örnekle açıklayacak olursak eğer;
Mesela; aşırı ciddi
olanlar bir adet dondurma çalan çocuğu hapse atmakla veya attırmakla aşırılık
yapmış, vicdansızlık yapmış olur, hikmetsiz bir karar vermiş, şefkatli
davranıştan uzaklaşmış olurlar,
Fakat hikmetli,
normal, sâde bir ciddiyet taşıyan erdemli bir insan ise o dondurma çalan çocuğu
cezalandırmak yerine
Ona bir dondurma daha
ikram eder, ona yol yordam gösterilmesine yardımcı olurdu.
İşte bu örneklerle;
aşırı ciddiyete saplanmışlar ile normal sâde bir ciddiyet taşıyanların arasında
ki farkı anlattım sizlere. Aşırı ciddiyet taşıyanları bir de şöyle bir örnekle
anlatalım, şöyle ki;
Hizmetçi evde
temizlik yapar, o aşırı ciddiyet taşıyan ise hizmetçinin evi temizleyip
temizlemediğini kontrol etmek için normal bir teftiş yerine şöyle yapardı;
Eline pamuk beyaz bir
eldiven geçirir ve o hassas eldivenle en olmaz yerlere parmağını sürterek kir
olup olmadığını kontrol etmesine benzerdi, her ne yaparsanız yapın beğendirmek
mümkün olmaz böylelerine, bu aşırı ciddiyetçiler işte o kadar çekilmez
olabiliyorlar emin olun.
Demek ki her bir şeyi
normal ve yerine göre yapmalı,
Ne iyilik ihmal
edilmemeli
Ne de dertlilerin
derdiyle dertlenmek,
Ne işleri yaparken
sıkılıp cıvıklaşmamalı
Ne de çok sıkıcı
olmak yerine
Daha neşeli,
Hayatı keyifle
yaşayan
İyi bir arkadaş,
Cesur bir atılımcı,
Faydalı bir yurttaş,
Sevdiği mesleklerde
de
Başarılı ve yardım
sever biri olmalı.
Ben ciddi olmayın
demiyorum ki
Tam tersine ciddi
olunuz,
İşleri kaliteli
yapmak hususunda ciddi olunuz
Fakat hayatı çok
aşırı ciddiye alıp da
Kendinize ve
sevdiklerinize hayatı zindan etmeyiniz,
Başka ne diyebilirim
ki
Çok uzatmayarak sizi
de sıkmayayım.
Birlik de paylaşmak
dünyayı daha güzel,
Haydi, neşelenin
biraz.
Mesela aşırı ciddi
tipler o çatık kaşlı
Ve ya da yalandan
gülümseyen
Ve o yalancı
gülümsemesinin ardında bin hile barındıran
Çatık kaşlı
politikacılara benzer ki çok yalan söylemekten dolayı
Cıvıklık ve
kalpsizlik arasında savaşır dururlar.
Sâde erdemli bir
ciddiyet ise merhametli âdil bir dost gibidir,
Daima yardım ve
şefkat eli senin üzerindedir.
Dedikodu belası…
Aslında çırılçıplağız
Bakmayın öğle
Üzerimizde
elbiselerin olduğuna
Çünkü
Her insan
Birbirini
soyunduruyor diliyle.
Kim gizlice
soyundurur ki
Uyurken insanların elbiselerini
Dedikodu yapanlardan
başka!
Ah ne oldu da düşürdü
kendisini insan
Tutamayarak dilini.
Ne yarsın, dil belası
işte!
Politikacıların
kulakları çınlasın.
Ne yaparsın, dil
belası işte.
Sonnet… Nafiz coşkun
Aşkın dibine düştüm…
Ben ki güzel kokulu
bir çiçeğin dibine düşmüş,
Ben ki aşkın orta
sayfalarının
Aralarına sıkışıp
kalmış bir şairim,
İşte bu sebepledir
Coşkulu hikâyelerin
Orta sayfalarından
başlamaya konuşmalarım.
Aşkın dizinin dibine
düşmüş
Bir şairden
Ne beklenebilirdi ki
başka.
Ne yani küçük laflar
mı söyleseydim,
Söyler misiniz hiç
yakışır mıydı aşkın dizinin dibine düşmüş
Âsi
Ve anarşist bir şaire
Küçük sözleri
konuşmak öğlece ulu orta.
Sonnet… Nafiz coşkun
Kontrol ve güç…
İnsanların birçoğu
dünyayı;
Birbirinden
Ve kendilerinden
farklı fikirler ürettiklerine
Tahammül edemeyerek
Öteleşmelerin
Ve ötekileştirmelerin
bir dünyası hâline getirdiler,
Daha çok devletçi ve
daha kontrolcü yönetmek için.
Sükût etmeyi,
Yalnız kalmayı
Tercih edenlerin
sayıları da
Bu sebeple çoğaldı.
Ateşe kartopu atmak
nasıldır biliyorsunuz,
İnsanoğlu birbirini
ateşe atıyor
Ve kimsenin buna
diyebileceği tek şey umursamazlık.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Maşaların efendilik
gösterisi…
İslam’ı bir millete
Yahut bir kavme
Ve ya da bir devlete
aitmiş gibi göstermeye
Kalkıştığınızda neler
olur biliyor musunuz?
O aziz İslam’ı mâl
ettiğiniz o milletin işleyeceği
Her türlü suç
Ve her türlü kötülük
sebebiyle,
O temiz ve o âdil
İslam’ı da
Kötü
zannedeceklerdir.
Rab bunun hesabını
sormayacak mı zannediyorsunuz.
Dinleri, o kendi
şahsi çıkar
Ve menfaatleri için
Ve bir politik
propaganda aracı olarak oynayanlara
Rab hesap sormayacak
mı zannediyorsunuz.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Bile-bile ateşe
koşmak ne talihsizlik…
Güzellikleri
konuşacak
Temiz bir dünya kalmayacak
elimizde
Eğer ki bu hızla
Zehirlemeye devam
ettikçe insan dünyayı!
İnsanlar dünyamızı
Bu hızla zehirlemeye
devam ettiği sürece,
Kısa bir zaman sonra
Ne sevgiden,
sanattan,
Eğlenceden, geziden,
ekonomik üretimlerden,
Ne de tatilden
konuşmak bir hayal olacak
Çünkü ölümden başka
bir şey kalmayacak dünya da.
İnsan, kendi eliyle
Kendi kafasına kurşun
sıkıyor
Zehirleyerek
yeryüzünü, anlamamak aptallık olurdu.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Hayal kırıklığı…
Yaptıklarımız ile
insanlığımız birbiriyle çelişiyor,
Çünkü
İnsancıl olmakla
O insanların
cinayetleri birbirinden farklı şeyler,
O zaman o cinayetleri
işleyerek
Acaba insan maskesi
kullanan ifritler
Ve insan maskesi
kullanan iblisler olabilir mi?
Çünkü
İnsan; yaratılış
itibariyle
Fıtratı temizdir,
Ben bunca kötülüğü
İnsanın
yapabileceğine
İhtimal vermek
istemiyorum
Diye hayal
kurmaktayım, hayal kırıklığına uğrayarak.
Sonnet… Nafiz coşkun
Sancılı hayat…
Ayaza çalmış
insanların birbiriyle olan ilişkileri,
Yetmezmiş gibi birde
Kuluçkadan bir türlü
çıkamayan sevgiler,
Gün yüzüne, gün
ışığına saklambaç oynayan,
Körebe oynayan
yalnızlıklar
Ve geçmişe
hapsedilmiş bir yığın acı hatıralar,
Hayal kırıklıkları
önümüzde,
Düşünsenize;
Hangi ruh bu kadar
acı hayatın
Ağır sıkleti
karşısında şu ömür ringinde
Ne kadar kalabilir ki
dimdik ayakta.
Sarılmak gerek
sımsıkı birbirine ki insanlar ancak
Böyle paylaşarak
hayatı
Ve paylaşarak
hikmetlice sevgiyi işte böyle kalınabilir ayakta.
Sonnet… Nafiz coşkun
Usandırdık
birbirimizi birbirimizden…
Hayattan çok tokat ve
dayak yiyen insan
Hayatta kalmak ister
miydi?
Peki,
Ailesinden
Ve ya da birlik de
yaşadığı insanlardan
Dayak ve darbe yiyen
insan
Onlarla kalmak ister
miydi?
Peki, okulda darbe
yiyen,
Dostlarından darbe
yiyen,
Devletten darbeler
yiyen insan
Onlarla kalmayı ister
miydi?
Kısacası
Hiç kimseler darbe ve
dayak yediği kimselerle
Birlik de yaşamayı da
istemezler, onları sevmeyi de istemezler.
Sonnet… Nafiz coşkun
Bodoslama yaşamak…
Birbirimizin sancılarından
gelip geçiyoruz,
Birbirimize gâlip
gelmek için,
Birbirimize karşı
zafer kazanmak için
Hiç durmaksızın
vuruşuyor, savaşıyoruz,
Peki, tüm bunlara
katlanmanın sonucunda
Elimize ne geçiyor,
ölüm.
Elbette ki ben de
inanıyorum
Bir cennet ve
cehennemin varlığına,
Fakat şunu da
unutmamak gerekir ki
Birbirine karşı onca
cinayetine insanlığın
Her hal de cennet
düşmez payına.
İnsan hiç dayak ve
darbe gördüklerinin yakının da kalmak
Ve onları sevmek
ister miydi, elbette ki hayır.
Keşke şu hayatı
erdemlice ve sevgiyle paylaşabilseydiniz.
Sonnet… Nafiz coşkun
İnsan yaşamı değil
para tercih ediliyor…
Her şey duygusallaşmaya
doğru mu gidiyor, öğle bile olsa
O duygusallaşmanın
içinde yatan arzu
Genelde ekonomik bir
beklenti,
Gelecekte daha çok
aşk yaşanabilir dese de
Bir kısım
sosyologlar,
Ben bu görüşe
katılmıyorum,
Fakat şöyle olabilir;
Aşk arzu edilir
edilmesine de, lâkin aşk ilk tercih de alınmaz,
Alınan ve tercih
edilen ilk tercih ekonomik beklentiler
Ve yine ekonomik mücadeleler
olur,
Bu saatten sonra
kimseler aşk uğruna
Mücadele vereceğe
benzemiyor,
Nereden mi biliyorum
diye soracak olursanız eğer; aptal değilim,
Görmüyor musunuz
insan yaşamı değil para ve güç tercih ediliyor.
Sonnet… Nafiz coşkun
Dümeni erdemli bir
sevgiye çevirmeli…
Emin olun ki
Dünya insanlığı
İstediğine kavuşuyor,
Birbirlerinin ölümünü
Arzulamaktan başka
Ne istemişlerdi ki
yıllarca,
İşte,
En nihayetinde
Hem kendileri
Hem de düşmanları
ölmeye,
Hastalanmaya devam
etmekte,
Tüm bu cinayetlerin
yerine erdemlice
Bir sevgi
birlikteliği arzu edilseydi eğer
Dünya yaşanılabilir
bir cennet olmaz mıydı sizce de.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Cinayetlere karşı cihadını
başlat…
Göç edin kederlerden, hicret edin
sizi üzen her kötü şeyden,
Cihat edin tüm o sizi canavara
çeviren kötü hâlinizle erdemlice. Sizi dünya insanlığından öteleyip birbirinize
düşman eden
Şeytana ve o aptallığınıza karşı
bir cihat başlatın,
Deyin ki onlara; ben tüm dünya
insanlığı ile iyi ilişkiler kurarak İnsanca ve erdemlice huzur içinde yaşamak
istiyorum,
Ey iblis, seni ne zaman
dinlediysek ya savaş çıkarttık
Ya da nefret ettik biz dünyalı kardeşlerimizle
birbirimizden, Artık seni dinlemeyeceğiz, yaşasın dünya kardeşliği diyerek
birbirimize sarılacağız, yaşasın hür ve âdil bir dünya siyaseti diyerek doğru ve
âdil bir siyaset yapacağız artık,
Yaşasın savaş ateşlerini
söndürüp, güzel, âdil
Ve bilge bir ahlak edebiyatı
yapanlar ile
Ve güzel sanatı hayatlarına
prensip edinenler yaşasın diyeceğiz.
Sonnet… Nafiz coşkun
Bitkiler kurtuluşundur…
Aman bir bitki boş ver gitsin
diyerek küçümsemeyin sakın,
O bir hastalık anın da
Tüm dünyayı yeniden
Şekillendirip can verebilir.
Şimdi sen var şu milyarlarca
ağacın
Değerini, önemini anla
Ve onlara iyi davran olur mu?
Onlar senin ve tüm insanlığın
eczasıdır unutma bunu.
Akıllı erdemli bir insan hiç
Kendisini iyileştirecek olan
Eczayı zehirleyip öldürür mü?
Su mu?
Su olmaz ise seni koruyacak olan
O eczacı bitkiler nasıl
yaşasınlar söyler misin? Nankörleşmeyin.
Sonnet… Nafiz coşkun
İyi olmanın acı yanı yok değil…
Şikâyet etme boşuna
Sırtına binen onca yükten
Çünkü
Sen
İyi bir insan olmakla
Kabullendin ta ilk baştan
İyilik yapmak denen
Acısıyla ekşisiyle
O şeker şerbet yükünü,
İyi bir insan olmak böyledir işte
Karışır bâzen hayatına
Zehir’i de,
Şekeri de.
Fakat kötü olmak ise ebedi bir
cehennem olacaktır, biliyorsun.
Sonnet… Nafiz coşkun
Büyük ve görünmeyen tehlike…
Yıllardır toplumun tam da
merkezindeyim,
Hiç de küçümsenemeyecek kadar
büyük bir çoğunluğunun
Kadimden kalma boş, saçma sapan
Büyü, sihir, cin işleriyle
uğraştığını,
Hatta bu işlerle ilgilenen
insanlara
Koca-karı, cinci adını verdikleri
güya
İlaç zannettikleri bir kısım
maddeleri de yaptırıp onlara,
Bunlarla da iyileşmeye
çalıştıkları gerçeğiyle yüz-yüze kalmak
Üzüyor beni.
Cehalet ne büyük kederidir
toplumun.
Hatta Türk ve Kürt halkının bir
kısmının
Bu maddeleri yaptırıp
Kendi ailelerine gizli ve açıktan
yedirip içirdikleri cehaleti
Üzüyor beni.
Cehalet ne büyük kederidir
toplumun.
Bu tür maddelerin insana kalıcı
hasarlar vereceği
Apaçık belli değil mi?
Toplum hâlen cehalette pirim
yapmakta,
Biliyorum acı bir gerçeğidir bu
toplumun.
İslam adında ki âdil ve daima
modern kalacak olan din,
Bu gibi yobazların, ham
softaların elleriyle
Yanlış anlaşılıyor.
Cehalet ne büyük kederidir toplumun
öğle değil mi?
Hatta insanlar bu gibi cahillere
biat bile etmekten
Sakınca bile görmüyorlar.
Tarikat adı altında kurulan
uydurulmuş bir kısım gurupların
Cahilce yasalarını da din diye
insanlara yutturmaları,
Bunların şeyh sultan adında ki
liderlerini de
Bilmeden de olsa Rab edindikleri
gerçeği acıtıyor insanın ruhunu.
Cehalet ne büyük kederidir
toplumun.
Bir insanı rab edinmek şöyle
olur;
Gerçek Rab olan Allah’ın âdil
olan
O güzel emirlerine uymak yerine,
O saçma sapan bir kısım yalancı tarikat
yasalarını
İlahi dinmiş gibi kabullenip ona
itaat etmekle
O tarikatı ve o partiyi ve
liderlerini rab edinmiş olur insanlar,
Hatta bunlara devleti yöneten
Ve devleti yönetmeye tâlip olan
bir kısım
Makam mevki sahibi insanlarında
İnanıyor ve destekliyor olmaları
içler acısı bir durum.
Cehalet ne büyük kederidir
toplumun öğle değil mi?
Terör, kabalık, cehalet,
adaletsiz dağılım
Ve şiddet belasıyla uğraştığımız
yetmezmiş gibi
Bir de bu ne olduğu belirsiz
Cahil zorbalar ile uğraşıyoruz.
Ellerinde iplere dizili
boncuklarla dolaşıp
Etrafa o pis nefeslerini
üfleyerek dolaşanlar
Yaptıkları büyülerin sihirlerin
sarhoşluğuyla
Acınası ve tirajı komik bir
görüntü vermektedirler.
Cehalet ne büyük kederidir
toplumun öğle değil mi?
Acaba merak ediyorum da
Ne gün bu tür saçmalıklardan
uzak, gerçekçi, modern, çağdaş,
Âdil ve kibar Müslümanlar
olabilecek bu halk.
Korkarım ki
Zamanı ya meçhul ya da ya da
muhâl.
Oysaki ilmi, düşünmeyi, bilimi,
Kibarlığı, modern ve çağdaş, âdil
olmayı emreden rab
Cehaletten, boş ve faydasız
işlerden de uzak kalmamızı isterken hâlen şu modern zamanlarda nasıl olurda
Bu cahilleri taraf tutar ve
onlara benzemeye çalışır insanlar.
Anlamak zor.
Suriye ve ıraktan beş milyonun
üzerinde mülteci Türkiye ye geldi,
Buraya da yerleştiler, postlarını
buraya attılar,
Zâten bu tür cehaletin geldiği
yer
Hem Müslümanların,
Hem Hristiyanların,
Hem Yahudilerin
Ve hem de birçok inancın,
Hatta savaşın,
Kavganın, cehaletin,
Kadimlerden kalma o büyü sihir
adında ki çirkin geleneklerin
Yaşandığı o Arap topraklarından Türkiye
ye gelen
Bu insanlar zâten hâli hazırda
bozulmuş,
Cahilleştirilmiş bir kısım şu Türkleri,
Ve bir kısım şu Kürtleri
kendilerine top yekûn benzetmeleri
Endişelendiriyor beni,
Gerçi bu mesele
İyi ve dürüst Arapları da
endişelendiriyordur zâten,
Çünkü cehalet bir virüs gibidir
Önlemini almaz isen tüm dünyayı
esir alır,
Unutmayınız ki fikir durdurulamaz
bir silahtır,
Bu silahla insanlar cahil
halkları zararlı bir silah olarak
Kullanmaktan da asla kaçınmazlar.
Endişelerimiz boşuna değil.
Cehalet ne büyük kederidir
toplumun öğle değil mi?
Zâten bozulmuş ve cehalete
yuvarlanmış bu insanların
Bu hâle gelmelerine en büyük
sebep
O cehalete saplanmış, büyü, sihir,
Kocakarı adı altın da ki ilaçları
gibi
Saçma sapan işlerle meşgul olan
Ve sapık inançların yaşandığı
Ve mezhep kavgalarının en çok
yapıldığı
O Arap topraklarında ki
O insanların geçmişte olduğu gibi
Yeniden o sapık yaşantılarını
Ve o sapık inançlarını
Bu topraklara daha çok taşımaları
elbette beni endişelendiriyor.
Eminim ki iyi ve dürüst Arapları
da endişelendiriyor bu mesele.
Biliyorsunuz ki
Bu görünen ve bilinen büyük bir
tehlikedir,
Fakat görmezden gelindiği için
Görünmeyen tehlike başlığı adı
altında yazmayı uygun gördüm.
Cehalet ne büyük kederidir
toplumun öğle değil mi?
Farkına varmak gerek,
Farkına varmak ise en doğru bir
karardır,
Petrol ve doğalgaz boru hatları
uğruna
Güzelim ülkeyi bok yığını hâline
getiren gavatların,
Politikacıların kulakları
çınlasın.
Tencereye demişler ki dibin neden
bu kadar kara,
O da demiş ki sizin dibiniz
benden daha kara değil mi?
E haklı lafa ne söylene bilir ki
başka.
Aklı olana bir işaret yetmez mi?
Politikacıların var mı yatacak
yeri…
Nefretleri sizleri bağışlar mı ki
acaba
Onca asırdır kanlarını emdiğiniz
mâsumların ve mazlumların.
Politikacılardan başka
Kimler seçer kurbanını
Bakarak gözlerinin içine
asırlarca gülümseyerek,
Alkışlatır kendisini çalarak
halkın malını
Yine halka korutarak!
Ah mars, ah Jüpiter, ya da dünyanın
uydusu olan ay,
Sizler bile kurtaramayacaksınız
O ağır günahlarından dolayı
cehenneme girmelerini.
Bâzen o bâzı ibadetleri yapmak
bile istemediğim olur,
Kimi kâtillerin, kimi hırsızların,
politikacıların utanmadan,
Arlanmadan ve sıkılmadan geçerek
Rabbin huzurunda
O ibadetlerden yaptıklarını
gördüğüm de.
Sonnet… Nafiz coşkun
Politik yalanlar ve iblisler…
Politikacıların yalakalarını
sâdece
Kuklaları zannederdim,
Ne günden beridir acaba
Halk da düştü bu gaflete diye
merak etmiyor değilim hani.
Eminim ki arsızlık ve hırsızlık
Yapmış bir politikacı bile
Kendisini savunmayı beceremezdi
Halkın onun yalanlarını
savunduğundan daha bir kuvvetle.
Ah şeytanın palyaçoları, iblislerin
soytarıları olalı sizler,
Alkışlara boğuldu politikacılar,
Şaşırıyorum çok ve ne zamandan
beridir
Kukla olmak mesleğine ne gün el
uzattı halk,
Batsın bâri o halde insanlığın
üzerine cehennem,
Çünkü savunacak bir mâsum kaldı
mı ki artık dünyada.
Sonnet… Nafiz coşkun
Beleşe kenef…
Şair tiyatral bir hamleyle dedi
ki
Soygun halkın değil, meclisin
içinde,
Soygunlar yasalaştı
Mahkemeler korkmaktan başka ne
yapsınlar ki
Adalet sarayınızın hiçbir işe
yaradığı yok mâdem
Kapatıp
Ve hiç değilse bâri
Şehrin merkezinde zâten geçinmeye
yetmeyen asgari ücretliler için
Beleşe kenef
Hiç de fena olmazdı hani.
Ey fakir ve dar gelirli halk,
sizler;
Dünyanın ve Türkiye’nin bir kısım en zenginlerinden,
Hatta bir kısım politikacılarından
Bir şeyler yürütmüş olsanız
Emin olunuz ki
Onlara ait olan bir malı çalmış
olmazsınız,
Çünkü ellerinde ve evlerinde
bulundurdukları malın sahibi
Onlar değiller zâten,
Hem sizden çalınmış olan nasıl
onların olabilir ki
Siz sâdece halka ait olan mallara
Yine halkın malı diye yeniden el
koymuş olurdunuz.
Adalet sarayı mı?
Boş versenize, kapatın gitsin,
Zâten halkın işlerini göremeyen
bir mekân ancak
Beleşe kenef diye kullanılsa
şehrin göbeğinde daha iyidir.
Bedduamdır… 1
Mâdem diyorsun ben alırım
O hakkı çalınmışların
Ve mazlum insanların
Ve mazlum hayvanların haklarını,
O halde ben de kırdım
O benden çalanların ve
düşmanlarımın kalemlerini bir çırpıda.
Sana havale ediyorum bundan
sonrasını ya rabbi,
Buna bu devlet ve tüm devletlerde
dahil,
Düşmanlarıma, benden çalanlara,
Haklarımı gasp edenlere,
Adaletsiz politikacılara ve
yalakalarına
Felah yüzü gösterme ya rabbi,
Huzur ve sağlık yüzü gösterme ya
rabbi.
Şairin de kudreti kelamı, duası
değil de ya nedir.
Sonnet… Nafiz
coşkun
Bedduamdır... 2
Dünyayı ve devletleri yönetenleri
Ve tüm o adaletsiz zenginleri,
Bizden çalanları
Ve bizi sıkıntıya sokanları
Ve tüm düşmanlarımı,
En sefil, en hakir, en rezil,
En fakir,
En alçak durumlara düşür de,
Anlasınlar o vakit
Kurtulabilmek için bizlerin
Ne mücadeleler verdiğimizi
sıkıntılardan.
Yasa koyuculara da ya Rabbi
Çektir de onca bizlere
çektirdikleri sıkıntıları
Anlasınlar o vakit ne sıkıntılar
verdiğimizi kurtulabilmek için.
Sonnet… Nafiz coşkun
Vergi faizi afları neye benzer…
Hükümetlerin arada sırada vergi faizi
affı diye
Çıkardıkları şeyler
Neye benzer biliyor musunuz?
Ben sizlere söyleyeyim,
Şöyle ki;
Zâlim bir diktatörün hapsettiği
insanlara
Her gün işkence çektirirken;
Ya hu bugün Pazar,
Bugünlük sizlere işkence indirimi
yaparak,
İşkencelerin faizlerini bu
günlüğüne kaldırıyorum,
Fakat şunu da bilmiş olun ki
Birkaç hafta ve ya birkaç ay sonra
Kaldığımız yerden devam edeceğiz
haberiniz olsun,
Diye şeytanca bir günah
çıkartmasına benziyor, haksız mıyım?
Sonnet… Nafiz coşkun
Hakkın şamarı da ve sopası da
vardır…
Etme bulma dünyasıdır bekleyin,
Zâlim ve hırsız devletler ile
O zorbalar
Öğle bir batışla batacaklar ki;
Dünyanın en sefil, en hakir,
En fakir, en uzak,
En ücra bir köyünde bile
İnsanlar şu şekilde konuşacaklar,
diyecekler ki;
Şöyle böyle şu isim de güçlü
devletler varmış da
Hepsi de batmışlar,
Bakın biz bile en hakir, en
fakirken yine ayaktayız, neden mi?
Çünkü biz neyimiz varsa devlet
olarak paylaştık halkımızla.
Allah’ın sopası yok zannedenler bilmeliler
ki
Yakın zamanda o sopayı
yediklerinde başlarına anlarlar.
Sonnet… Nafiz coşkun
Sırada ki bu şarkı yalakalara
gelsin…
Ben geçmiş kadimde,
Krallara sultanlara methiyeler ve
övgüler
Düzenlerin birkaç şair olduğunu zannederdim,
Oysaki onlarda kralı devirmek
adına ajanlık yaparlarmış.
Fakat şu modern çağda gördüm ki
Kralların, sultanların,
hükümetlerin
Ve partilerin asıl yalakaları;
O bâzı profesörler, o bâzı
yazarlar,
O bâzı gazetecilermiş meğerse.
Terk edin methiyeler övgüler
düzmeyi artık partilerinize de
Vatandaş aç, dar gelirliler aç
yatıyor yataklarına,
Gırtlaklarına kadar borçlu bu
insanlar,
Ey vatandaş sizlerin o yalakalık
yaptığınız partilerin çıkarttığı
Vergilerin ve düzeninizin bir
sonucudur bu zulüm.
Sonnet… Nafiz coşkun
Boyunuz devrilsin…
Bana diyorlar ki politikadan
bahset,
Bende cevaben onlara diyorum ki;
Partilerin o hırsız, arsız
menfaatçileriyle, yalakaları
Zâten o işi yapıyorlar, asıl siz
partileri boş verinde,
Dar gelirli vatandaşın hâline bir
bakın asıl,
Bahsedecekseniz bundan bahsedin,
İnsanlar yoksul, gırtlaklarına
kadar borca batmışlar,
Kederle uyuyup, kederle
kalkıyorlar, içmeden sarhoş gibiler,
Yasa koyucular ise yüz bini aşkın
aylık gelirleriyle
Vur patlasın çal oynasın
içlerinde.
Fazla vergilerle ve genel sağlık
sigortası hırsızlığıyla
Vatandaşı soyan hükümetlerin ve
destekçilerinin
Ve ardından gelip onlara
benzeyecek olanların
Boylarını devir, rezil et ya rabbi.
Amin.
Sonnet… Nafiz coşkun
Türk devletinin ayıbı…
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara
şah olsa.
Aslında milletvekilleri bilmiş
olmalılar ki
Genel sağlık sigortası soygununu
çıkartarak
Vatandaşına küfretmekten,
haksızlıktan başka ne yapmıştır,
Diyeceksiniz ki bunun küfür ve
haksızlıkla ne alakası var,
Ben açıklayayım sizlere, şöyle
ki;
Milletvekilleri genel sağlık
sigortasını çıkartarak aslında
Şöyle demiş oluyorlar;
Biz milletvekilleri olarak ayda
yüz binlerce lira kazanırız
Fakat siz vatandaşları da, dar
gelirli ve zengin ayırt etmeden
Vergilerle sıktığımız yetmedi,
Bir de sizlerden zorla genel
sağlık sigortası adı altında
Aylık para toplamaktan hem zevk
alırız
Hem de daha çok çile çektiğinizi
seyretmeye bayılırız.
Ne diyeyim boyunuz devrilesin,
canınız cehenneme.
Sizler bizlerin hayatını yaşanmaz
bir hâle getirdiğiniz gibi,
Allah da sizlerin hayatını
cehenneme çevirsin
Ve en şiddetli düşmanlarınızı
başınıza paralasın inşaallah.
Sorunsuzluktan sorun üretenler…
Hiç sorun edilmeyecek bir kısım
meseleleri
Bir sorunmuş gibi sürekli pişirip
Karşımıza getiren insanlar,
Aslında o yaptıklarıyla gerçek
bir sorunun fitilini
Ateşlediklerinin farkına
varsalardı eğer
Hem aptallıklarını anlarlardı,
O aptallıklarından da pişmanlık
duyup
Hem de büyük bir sorunun
çıkmasını da engellemiş olurlardı.
Sorun teşkil etmeyen meseleleri
bir sorunmuş gibi pişirip
Sürekli önümüze getirenler yeni
bir ‘fury’
Öfkenin doğmasına ve gelecek de daha
büyük sorunlara
Yol açılmasına sebep
olabileceklerini bilmeliler.
Bir de şu tip insanlar vardır ki
Devlette bu târife dâhildir, şöyle
ki;
Karşısında ki insanların
onurlarını
Ve hayatlarını zora sokarlar
Ve bir de bunun üstüne derler ki
Aman canım bundan da ne sorun
olabilir ki diyerek
Doğru bir empati kurmak
yeteneğinden
Yoksul ve yoksun olan bu insanlar
Ve devleti yönetenler,
Akıllarını başlarını almalı
Çünkü bu biriken sorunlar
gelecekte
Daha büyük ve önlenemez ‘fury’
Dönülmesi muhal bir öfke
patlamasına yol açacaktır.
Patlamaların açtığı tahribatı
hatırlatmama gerek var mı?
Unutmayınız ki her etki er ya da
geç bir tepki doğuracaktır.
Yöneticilere gelsin bu şarkı da…
Acımasız bir dünya da değiliz
elbette
Fakat şu güzelim dünyamızı
yaşanmaz
Ve içerisinden çıkılmaz
Sorunlu bir yer hâline getiren
O acımasız bir kısım insanların
Ve hatalarından yüzü kızarmaz o arsız
devlet yöneticilerinin
Boyu devrilsin demek geliyor
sâdece içimden,
Âleme rezil olsunlar inşaallah,
ne diyeyim ki başka ben,
Canları cehenneme.
Başka ne denebilir ki bizden
haksız yere çalanlara,
Ne yani cahil ne bilir karanlığa
bir ışık yakmayı,
Hükümette ne bilsin ki açın, dar
gelirlinin hâlinden,
Nasıl olsa evlerine aylık yüz
binlerce liradan fazla para giriyor,
Hem de bizim vergilerimizle, hem
de bizim vergilerimizle.
Sonnet… Nafiz coşkun
Çakal sürüleri…
Bu ülke politikası da dâhil olmak
üzere
Devletlerin birçok yöneticisi
Sağır bir karanlık gibidirler,
Bağırsan duymazlar,
Yaptıkları hırsızlıkları,
Yaptıkları haksızlıkları
Onların yüzlerine karşı
mantıklıca açıklasan bile
Duymuyormuşçasına,
Anlamıyormuşçasına davranışlar
sergilerler,
Onların kapıları duvar, pencereleri
de kördür,
Halden anlamayan empati yoksulu
Bir çakal sürüsü gibidirler,
Elbette bir aslan ailesinin değil
Adaletli bir insan gurubunun
uyanacağı gün de yakındır.
Sonnet… Nafiz coşkun
Öfkeli anlarım da…
Haklıda olsam o çok öfkeli
olduğum zamanlarda
O çirkin öfkeli hâlimden beni
kurtaran
En büyük sebeplerden birisi de
Küçük kız çocuklarıdır nedense,
Onları gördüğüm zaman,
Önüne süt dökülmüş kediye
dönerim,
O mâsumiyet karşısında
Bir anda öfkem gider
Ve içimi yeniden huzur,
Sükûnet ve tebessüm kaplar,
O an yeniden umutlanır ve içimden
şöyle geçiririm;
Bâri şu çocuklar benzemeseler
büyüyünce şu zorba cahil insanlara
Şu hırsız kâtil politikacılara
benzemeseler bâri derim,
Dünyayı zehirleyenlere
benzemeseler bâri,
Hayatlarımızı zehirleyip içinden
çıkılmaz sorunlara
Bizi düşürenlere benzemeseler
bâri,
Şu dünya insanlığının ve devleti
yönetenlerin bizlere
Yaptığı şu cinayetler ve
haksızlıklar yetmezmiş gibi
Bir de şu mâsum çocukları da
Kendilerine benzetmek hevesinde
olmaları yok mu çok kızıyorum,
Beni çileden çıkartıyorlar,
öfkeleniyorum.
Zihnimizi cinleriyle yönetmeye
çalışan budalalara…
Bizim zihinlerimizi
Saçma sapan
Fikirleriyle
Zehirleyip
Kandıramayanlar,
Yönetmeyi
Başaramayanlar,
O
Kiralık köleleri ve kuklaları
olan,
Dindar zannettikleri
O orospuların ve gavatların
Büyü ve sihirleriyle, cinleriyle
mi yönlendirmeye çalışıyorlar,
Acırım şu düştüğünüz durumlara.
Elbette batışınız yakındır,
ipinizi ellerimle çekecem.
Sonnet… Nafiz
coşkun
Karanlık… (bir şarkı daha)
Bugünlerde ışıkları sönmüş bir
şehirden
Farkım yok,
Karanlığım,
Bilirsin çok korkar çocuklar
Karanlık sokaklarından
şehirlerin,
Bugünlerde ışıkları karartılmış
bir şehirden
Hiçbir farkım yok,
İçimde ki çocuklar sensizlikten
çok korkarlar,
Karanlığım,
Her an bir yerlerden bir ifrit
Sanki üzerine atılacak diye
çocukların korkuyorum,
Boğulacak gibi oluyorum
bugünlerde,
Anla ne olur hâlimden,
Karanlığım,
Üzerime doğacak
Aydınlığımı arıyorum,
Karanlığım,
Sen,
Şu aşktan yoksul insanlığın
içinden
Bir an önce çıkıp da gelsen,
Benim de aydınlansa böylece
Karanlığım.
Adalettir asıl namus denilen o
kutsal şey…
Nâmus adalettir,
Adalet yoksa
Ve yaşanmıyorsa eğer
Öğleyse geriye kalanların
Ve geride ki
Nâmus zannedilen şeylerin
Ne ehemmiyeti var ki
O halde
Yansın ebedi ateşinde cehennem,
O halde
Yansın ebedi ateşinde dünya,
O halde
Tutuşsun şimdiden
Adaletsizler için cehennem ateşi
alev-alev. Amin.
Sonnet… Nafiz
coşkun
Yazar şair nafiz
coşkunun yayınlanan, hazırlanmakta olan diğer kitapları
...
1: Kelebek mevsimi ve
saklambaçlar şehri…
2: Elma kokuları ve yağmur
zamanı…
3: Azap yağmurları…
4: Sevgili nâna ve
mektupları…
5: Papatya mevsimi…
6: Gece yürüyüşü…
7: Sevgili tutya ve
mektuplar…
8: Sürgün şehir…
9: Su kavmi ve Ruhûl
Kudüs...
10: Şafak gemisi…
11: Gemileri yaktım
Aşk ülkesinde…
12: Sürgün çocuklar…
13: Siyah incir ve
mavi kelebek…
14: Sofia filo ve
mektuplar…
15: İstanbul da sanat
ile aşk…
16: Afili
yalnızlıklar şehri…
17: Şairler anarşist
olurmuş…
18: Sular kesti
kılıçları…
19:
Kafa kâğıdı…
20: Hikmet ve
felsefe…
21: Olmak ya da
olmamak…
22: Papirüsler…
23: Meleklerin şehri…
24: İstanbul’un
kanatları altın da…
25: Kırmızı
yağmurlar…
26: Sobe, körebe ve
saklambaç…
27: Bakır cezve…
28: Kaldırımda
demlenen fikir…
29: Senfoni gülüşü…
30: Sevgiliye senfoni
ve aforizmalar.
31: Ölümsüzlük
senfonisi ve Felsefik yazılar.
32: Felsefe ile
şiirin buluşması.
33: Çirkin kral ve
fikir yazıları.
34: Ölü şairler
mezarlığı.
35: Cennetin
çocukları.
36: Şairler kenti ve
aforizmalar.
37: Kelebekler şehri
ve Felsefik notlar
38: Tutsak melekler
ve fikir yazıları…
39: Şair korsanlar ve
aforizmalar…
40: Şehrin azizleri
ve Felsefik yazılar…
41: Sofia filo ve
aforizmalar…
42: Faili meçhul
sevdalar ve aforizmalar…
43: Kırmızı balık ve
aforizmalar…
44: İhbarlanmış
aşklar ve Felsefik notlar…
45: Kılıçlar ve
kalemler…
46: Pur si muove ve
aforizmalar…
47: Şairlerin ölüm
dansı ve aforizmalar…
48: Düşmanlar ve
sevgililer…
49: Soprano ve kanlı
sözler…
50: Kurşun askerler
ve aforizmalar…
51: Ölüm öpücüğü ve
aforizmalar…
52:Kale düştü ve
felsefik yazılar…
53:Şairin kurşun
kalemi ve aforizmalar…
54: Şairin seyir
defteri ve aforizmalar…
55: Kartal yuvası ve
aforizmalar…
56: Kelimelerle dans
ve aforizmalar…
57: Yalnızlık
senfonisi ve aforizmalar…
58: Aksiyon ve
aforizmalar…
59: Aşk yasası, Aşk diyalektiği…
60: Sinekler lordu ve
aforizmalar…
61: Kod-adı şair ve
aforizmalar…
62: Su akar yatağını
bulur…
63: insan ilişkileri
ve aforizmalar… (karma)
64: Sokrates’in
intikamı ve aforizmalar…
65: Cehennem melekleri
ve aforizmalar… 66: Aşk töreni…
Yorumlar
Yorum Gönder