KİTAP ADI: SOKRATES'İN İNTİKAMI VE AFORİZMALAR (kitap 64) author poet yazar şair nafiz coşkun
Felsefik yazılar,
jurnaller, fikir yazıları, makaleler, şiirler, aşk,
Aforizmalar, hikmet,
sanat ve sonnet…
♛ ♣ ♡
Sokrates’in intikamı
ve aforizmalar. Kitap: 64.
☆☆☆
Bâzen onlarca kumandandan ve
politikacıdan daha çok faydalı iş yapar bilge cesur bir şair…
Seçimleriydi insanı
iyi ya da kötü eden,
Kör talih yoktu
aslında kalbinde kaderin de insanın…
Düşüncelerimin,
aforizmalarımın erdemleşerek olgunlaşmasın da ve hayatın içerisinde ki
zorluklara cenderelere karşı cesur duruşumu gardımı alışımda benden
yardımlarını geri çekmeyen meleklere teşekkür ediyorum. Ve o çok değerli tüm
bilge hikmetli sanat felsefe insanlarına teşekkür etmeği kendime aziz bir vasıf
olarak görmekteyim çünkü onlara gönülden teşekkür etmek bile benim gibi bir
mücrimi azizleştirebilir. Ben sadece iyi insan olmaya çalışan o aziz sanatkârım
olan Rab Allah’ın yarattığı Aşk budalası bir varlığım, sağlıcakla, hoşça kalın.
Nafiz coşkun.
☆☆☆
Yazar şair düşünür ve
sanat insanı: Nafiz coşkun ile iletişim adresleri: e-posta: n.coskun006@gmail.com
Ve ayrıca daha çok
facebook Messenger,
Twitter ınstagram
linkedln pinterest adreslerinden ulaşabilirsiniz.
Bu ve tüm
kitaplarımın telif hakları, basım, yayın, satış hakları Nafiz Coşkun’a aittir.
İzni alınmadan kitabın tümü, ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya
da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, bastırılamaz, medyada okunamaz, şarkı türkü
yapılamaz.
…
Baskı
Ofset baskı merkezi
/
Matbaa sertifikası
ISBN:
☆☆☆
Kitap içerisindeki
Felsefik yazıların, şiirlerin, makalelerin ve Sonnetlerin sayfa numaraları:
…
Sayfa: 7.
ŞAİRİN(kendimin)SANAT TARZI
Sayfa: 9: Sokrates’in
intikamı…
Sayfa: 10: Kıtlığın
eli kulağında…
Sayfa: 11: Zekânın
mı? Cehaletin mi? Modernizmin bedeli mi?
Sayfa: 12: Cehaletin
böylesi ancak dünyada görülür…
Sayfa: 13: Müslümanım
diye iddia eder ve… (sonnet)
Sayfa: 14: Şartlar
olgunlaşmadan kabadayılığa lüzum yok.(sone)
Sayfa: 15: İnsanın
insanlık ve şeytanlık derecesi… (sonnet)
Sayfa: 16: Eski bir
dostla dertleşirken… (sonnet)
Sayfa: 17: Bu ülkeyi
kimler yönetiyor…
Sayfa: 19: Âdil
olmayan devlet gemisi batsa ne çıkar…
Sayfa: 20: Ejderha
hastalığı ve yöneticilik…
Sayfa: 21: O bâzı
tarikat ve gurupların hileleri…
Sayfa: 23: İşte
insan…
Sayfa: 24: Cadı avı…
Sayfa: 25: Aptallığın
ve adaletsizliğin sonu… (sonnet)
Sayfa: 26: Cennetin
anahtarı… (sonnet)
Sayfa: 27: Sevgi,
adalet, erdem olmadan olunmaz insan. (sonnet)
Sayfa: 28: Mutlu işçi
güçlü bir devlet demektir…
Sayfa: 30: Âdil
paylaşım ve birlik de hareket… (sonnet)
Sayfa: 31: Mutlu
olduğun yerdir vatanın… (sonneto)
Sayfa: 32: Arıkovanı…
(sonneto)
Sayfa: 33: Açlar bir
lokmayla doydu fakat… (sonneto)
Sayfa: 34: Ne gözü
doydu ne de midesi… (sonnet)
Sayfa: 35: Oyunbozan
biz olmaz isek kim olur peki… (sone)
Sayfa: 36: Biz hiç
kimsenin köpeği değiliz…
Sayfa: 37: Hepimiz
eşit haklara sahibiz eller yukarı… (sonnet)
Sayfa: 38: Eller
yukarı… (sonneto)
Sayfa: 39: gelecek
nesillerimiz için… (bir şarkı daha)
(sone)
Sayfa: 40: Dünyamız
için… (sonneto)
Sayfa: 41: Dünyayı
sevdiklerin için korumaya var mısın? (sone)
Sayfa: 42: Aşk
rıhtımın da…
Sayfa: 47: Aşkın
sahibi sen olamazsın… (sonnet)
Sayfa: 48: Aşk lânet
ederse… (sonneto)
Sayfa: 49: Aşk dedi
ki… (sonnet)
Sayfa: 50: Defteri
dürüldü artık… (sonnet)
Sayfa: 51: Dejavu…
(sonnet)
Sayfa: 52: Ateşe
koşmak cehaleti buna derler… (sonnet)
Sayfa: 53: Kim
yıkılmalı… (sonnet)
Sayfa: 54: Ev alacak
adamın birisi… (sonnet)
Sayfa: 55: Hesap
sorulacak… (sonnet)
Sayfa: 56: Hürriyeti
adaletten soyamazsın… (sonnet)
Sayfa: 57: Hürriyet
ve adaleti soyundurma üşürsün… (sonnet)
Sayfa: 58: Şaşı
görenler… (sonnet)
Sayfa: 59: Düşmanın
kim asıl biliyor musun?
Sayfa: 60: Yaratılış
gereği üç çeşit cinsel insan…
Sayfa: 61: Bırakın
sanatkâr kendi çizer çizgisini…
Sayfa: 63: Mutluluk
mu arzuluyorsunuz… (sonnet)
Sayfa: 64: Bizim
çocuk yoldan çıktı diyenlere… (sonnet)
Sayfa: 65: Politik
iblislerin yalanları… (sonnet)
Sayfa: 66: Borsaya mı
aşka mı yatırım yapalım…
Sayfa: 67: ‘’yalan
men’’ filminde başrol… (sonnet)
Sayfa: 68: ‘’Yalan
men’’ filminde Oscar ödülleri… (sonnet)
Sayfa: 69: içimden
geldi… (bir şarkı daha)
Sayfa: 70: Neden mi
anarşist ruhluyum… (sonnet)
Sayfa: 71: Anarşist…
(sonnet)
Sayfa: 72:
İkiyüzlüler…
Sayfa: 73: Cehenneme
malzeme mi yok, dünya da çok. (sone)
Sayfa: 74: Hükümetten
vatandaşa kadar her yerde soygun…
Sayfa: 77: Hükümetten
vatandaşa kadar her yerde soygun. (sone)
Sayfa: 78: Tuhaf ama
gerçek… (sonnet)
Sayfa: 79: Güvenmek
mi?
Sayfa: 80: Keder ve
sevinç mi? (sonnet)
Sayfa: 81: Kürkçü
dükkânı…
Sayfa: 82: Fırtına
eken ne biçer ki başka… (sonnet)
Sayfa: 83: Şeytan bile
kaçınca şerrinden politikacının…
Sayfa: 84: Görünen
felaket kılavuz ister mi?
Sayfa: 85: Sustum
nihayetinde… (bir şarkı daha)
Sayfa: 86: Şairin
seyir defterinden… (sonnet)
Sayfa: 87: Susmanın
da yeri başka hani… (sonnet)
Sayfa: 88: Susmak
mı? (sonneto)
Sayfa: 89: Kuzgun der
ki…1 (sonneto)
Sayfa: 90: Kuzgun der
ki…2 (sonneto)
Sayfa: 91: Neye önem
verir ki şair… (sonnet)
Sayfa: 92: Kendinize
olan o kibirli güven duygusu da ne…
Sayfa: 93: 94: sen
olmak… (sone) 94: Sidik çukuru. (sone)
Sayfa: 95: 96: Gelsen
artık. (sone) 96: Modern zamanlar. (sone)
Sayfa: 97: 98: yalanın
büyüğü.1(sone 98: yalanın büyüğü.2 (sone
Sayfa: 99: 100: Deli
mi? (sone) 100: Dansöz. (sone)
Sayfa: 101: 102:
Büyük günah. (sone) 102: puştluk mu? (sone)
Sayfa: 103: Aptal ile
abdal arasında ki fark…
Sayfa: 104: Batır ya
Rab… 1 (sonneto)
Sayfa: 105: Batır ya
Rab… 2 (sonneto)
Sayfa: 106: Batır ya
Rab… 3 (sonneto)
Sayfa: 107: yazarın
bugüne kadar yazdığı kitap isimleri…
☆☆☆
Nafiz derki:
…
Sevgili Mikel’e,
Cibril’e ve Şafağa ve sana
Ve senin için
sevgilim.
Sevgili İsrafil’e,
Ölüm meleği Azrail’e
ve Ruhûl Kudüs’e Teşekkür ediyorum.
Sonnet ve şiirlerimi,
tane-tane,
Yavaş-yavaş ve yumuşak
bir ses ile oku.
Fikir yazılarımı,
makalelerimi, aforizmalarımı,
Şiirlerimi,
sonnetolarımı, kelimelerimi, hikâyeciklerimi,
Jurnallerimi okurken
düşünerek oku!
Anlamak istiyorsan bu
dediklerimi yerine getirmelisin!
Ve unutma ki hikmetli
düşünerek okumak;
Erdemlilerin,
kibarların,
Asaletli,
Asil insanların aziz
bir vasfıdır, karakteridir, sanatıdır unutma!
Sonnet. Nafiz coşkun
☆☆☆
ŞAİRİN(kendimin)SANAT TARZI.
Bu yazıyı tüm
kitaplarımın baş sayfalarına yerleştiriyorum!
Beni ve sanat şiir
tarzımı anlayabilmek için bu yazımı lütfen dikkatlice kendiniz ya da karşılıklı
bir insanla okuyunuz ki benim yazmış olduğum eserlerimi daha iyi anlayabilmeniz
mümkün olsun. Kendisine yazar şair düşünür ve sanat insanı unvanlarıyla
seslenen o akılcı romantik adamın yani benim ne tarzda yazdığımı, nasıl bir
nazm ölçü kullandığımı şu ifadelerle beyan etmek istiyorum. Şu aziz iki cümleyi
çok irdeledim, olmak ya da olmamak ile anlamak ya da anlamamak cümlelerini. Ve
anladım ki bu iki aziz cümle beyni dolmaya başlamış bir insanın tüm hayatını
şekillendiren kafa kâğıdıdır, ruh haritasıdır. Düşün ve anlamaya çaba göster,
olmak için ise bilgi ile meseleleri anlamak gerektiğine inandım daima. Şiiri,
felsefeyi, fikirlerimi, telkini sonnet kalıbında, sonnet nazmın da
birleştirdim, ha bu arada hatırlatmak isterim ki zâten kaliteli bir şiirin
fikirsiz felsefesiz olması mümkün değil. Bazen de kimi yazılarımda sokak
lisanını kullanmayı ihmal etmedim çünkü sokağın ayrı bir lehçesi vardır bunu
inkâr edemem, iyi ya da çirkin sokağın o çok farklı argosunu bile kullandığım
oldu. Her bir aklın, her bir anlayışın anlayışına göre anlatmaya çalıştım ve o
sokak şairi üslubu yanında birde salon şairi ile aforizmacıların lisanını
kullanmayı da ihmal etmedim. Bazen insanların o geçmişten bugüne hiç değişmemiş
aynı olan ezberlerini bozmuş oldum bu farklı yazılarımla, bu farklı sanat
tarzımla. Çoğunlukla bazen de insanların düşünce güçlerini artırmaya çalıştığım
oldu. Hem sokak lisanını, sokak felsefesini ve hem de yüksek akademi lisanının
felsefesini kullanmayı kendime has bir tarzda uygun gördüm. Aynı kitap
içerisinde hem Sonnet’i, şiiri, makaleyi, jurnal yazılarını ve bazen de minik
hikâyecik roman kokulu yazılarımı ve ayrıca laubali bir lisan tarzını da ihmal
etmeden kullandığımı yazılarımda göreceksiniz çünkü kötülüğe karşı laubali
olmamak mümkün değildir erdemli bir insan için. Ve hatta çok basit anlatılar
ile süslenmiş şarkı sözü olabilecek dizeleri, şiirleri, Aşk’ı, Hikmet’i,
kavgalarımı, hatalarımı, pişmanlıklarımı, halkımı, birbirinden çok farklı insan
kalıplarını, farklı kültürdeki insanların isyanlarını, sohbet şiir
kültürlerini, yalnızlıklarını, zaferlerini, yenilgilerini, umutlarını ve birçok
şiirde olduğu gibi karamsarlığı değil, tam tersine insanları karamsarlıktan
çıkartabilmenin uğraşısını göreceksiniz yazılarımda. Biliyorsunuz ki felsefi
bir mesele üzerinde hikmetlice düşünmeye çalışmak insanın düşünce gücünü
artırıyor. Ve işte bende Felsefik yazılar ile yoğurduğum mayaladığım şiir
sonnet sanat düşünce fikir hamurumu kendime has yepyeni bir modern sanat
tarzında sizlere ikram ediyorum, isteyen alabilir, alırsanız eğer zararlı asla
çıkmayacaksınız emin olabilirsiz, çünkü ben de sizler gibi iyi bir insan olmaya
çaba gösteren bir varlığım.
Yeniden kısaca tekrar
etmem gerekirse eğer, Tüm eserlerimin kitaplarımın tarzı şöyle ki yazılarımın
büyük bir bölümünü, fikirlerimin bir kısmını sonnet kalıbı nazmında, şiirsel
kendime has Felsefik hikmetli dokunuşlarla yazdım. İşte bu bana has nazm ile
tarz birleşince dünyada bir ilk oldum desem yeridir. Ayrıca bu nazm tarz
birleşmesiyle yazılan bazı eserlerimin okunuşu konuları gibi zor, ağır
gelebilir bazılarınıza. Lütfen yazılarımı daha dikkatli, yavaş ve seçici,
tane-tane, düşünerek okuyunuz, anlamadığınız kelimelerin manaları için lütfen
sözlüğe bakınız, bir kelime insan vücudundaki iskeletin parçası gibidir
anlamını bilmeden okuyup geçerseniz hiçbir fayda göremezsiniz, zarara girmez
erdemliler, kısacası ben Şiirle felsefeyi birleştirdim!
Sokrates’in intikamı…
Hikmetli her bir bilge
şair
Çekince kınından şiir
kılıcını üzerine iblislerin,
Almış olur intikamını
Sokrates ve hamlet böylece.
Yapılan ve yapılacak
Her bir adaletli ve
hikmetli mantık hamlesi,
O kaba kibirli mantığa
karşı çekilen bir kılıç
Ve alınan şerefli bir
intikam olur böylece.
Rahat ve huzurla kal
sen Sokrates,
Ruhunu şâd etsin Rab.
Adaletsizlik ve kaba
kibirli mantık üzerine kurulu
Bir dünya site devleti
zamanın da
Sokrates adında âdil
bir bilgeyi hiç acımadan
Ve hiç tereddüt bile
etmeden
Baldıran zehriyle ve
hem de devlet eliyle
İdam etmelerinin
ardından asırlar geçmiş olsa bile,
Artık şu dünya site
devletinin dört bir yanında ki
Her bir adil insan, her
âdil bilge şair,
Sokrates’in intikamını
Asırlar sonra bile
almak için,
Her bir mantık hamlesini
adalet üzere,
Her bir hamlesini
iyilik adına yapacaktır.
Çünkü Sokrates, hem
mantığını erdem üzerine bina eder,
O kaba kibirli
mantıkçılara, adalesiz site devletine karşı çıkıp,
Adalet ve hikmetli bir
mantık üzerine yaşardı tüm hayatını.
Kıtlığın eli kulağında…
Su kaynakları kuruyor,
herkesler görüyor kör değil,
Şam da ki sağır sultan
bile işitti bunu,
Felaketler çoğalıyor
fakat
Tüm bunları önlemek
adına
Belki de elli ve ya da
yüz milyar adet ağaç fidanı projesi
Yapmak yerine, gök
delenler inşa edip
Onlarla övüne-övüne
sırıtan geri zekâlılar
Bakalım sular
tükendiğinde o gökdelenleri ne boka yarayacak.
İnsanların orman
yangınlarını engellemek veya
Orman yangınlarını
kontrol altına alıp,
Söndürmekle ilgili projeleri
fi kadim tarihinden kalma bir bakın,
Kısacası gökdelen
projesi ve teknoloji projeleriyle,
Füze projelerinin
yarışı sürüp gitmekte!
Ah şu güç savaşı, ah şu
dünyayı fethetmek yarışı,
Ah şu kimyasal silah
biriktirmek yarışı
Sonu olacak insanlığın.
Güçlü tedbirler almak
için acaba suların ve ormanların
Tamamen yok olmasını mı
bekliyor
Şu birbirlerini
öldürmek gayretinde olan dünya devletleri!
Zekânın
mı? Cehaletin mi? Modernizmin bedeli mi?
İnsanlar okudukları
okullarla,
Zekâlarının üstün
oluşlarıyla,
Teknolojide devrim
yapışlarıyla
Övünürler de övünürler,
Peki, tüm bunların
Şu dünyayı kendi
elleriyle
Hızlı bir şekilde
zehirleyip
Yok edişlerine ne gibi
bir faydası var,
Bakınız şu üstün
zekâlarıyla övünen devletlerin, insanların,
Her gün bilerek ve
isteyerek şu dünyaya
Cinayetler kusup,
zehirler akıtışlarına bir bakın,
Acaba tüm bunlar o
övündükleri yüksek zekâlarının mı?
Yoksa cehaletin mi
ürünüdür.
Ya hu dünyamızı şu kötü
hâle sokanlar
Her nedense o üstün
olduğunu iddia ettikleri zekâlarıyla övünen
O modern okullarda
okumuş
Yüksekokul mezunu insanlardan
başkaları değil be kardeşim.
Neyinizle
övünüyorsunuz,
Yâni şunu mu demek istiyorsunuz;
Biz hem zekiyiz, hem
modern insanlarız, hem cinayetler işleriz,
Hem de dünyanın anasını
beller, içine de sıçarız,
Bunu mu demek
istiyorsunuz,
Evet, aynen bunları hiç
acımadan dünyaya yapıyorsunuz zâten.
Peki, gelecek
nesillerinize miras diye bunu mu ikram edeceksiniz.
Cehaletin böylesi ancak
dünyada görülür…
Susuzluktan
Ve
Kıtlıktan
Kırılmaya, ölmeye
Başlayacak
Olan
Bir gelecek
İnsanoğlunun karşısına
acılar içinde çıkmayı beklerken,
Bakınız hâlen
Devlet eliyle
teknolojik proje açılışları,
Yollar, gökdelenler,
köprüler, alış veriş merkezleri, okullar,
Bunlar iyi güzel de
Ya hu neden haftada bir
onar yüzer milyonluk
Ağaçlandırma ormanları
açılışı yapılmıyor a modern cahiller.
Sonnet… Nafiz coşkun
Müslümanım diye iddia
eder ve…
Müslüman olduğunu iddia
eden
Öğle ikiyüzlü zâlim
cahil insanlar var ki
O âdil İslam dininin
yasakladığı en büyük günahlardan
Birçok cinayeti, birçok
adaletsizliği işler,
Birçok kötü işi, birçok
cehaleti yapar,
Sonrasında da küçücük
önemsiz hatalar
Veya önemsiz
affedilebilir hatalar yapan insanlara da kâfir der,
Aşağılık gözüyle
bakarlar,
Ne yazık ki bunların
sayıları küçümsenmeyecek kadar çoktur.
Ah erdemlilik, ah
adalet
Sen ne azizmişsin ki
Şu Müslümanım iddiası
bulunanların için de,
Siz; erdem ve adaleti
bir vasıf olarak taşıyanları
Bulup görmek ne zormuş
meğerse.
Sonnet… Nafiz coşkun
Şartlar olgunlaşmadan
kabadayılığa lüzum yok…
Anadolu da çirkin de
olsa haklı bir laf söz vardır,
Der ki; vaktinden önce
öten
Horozun başını ısrarı
devam ederse keserler,
Yâni sen motivasyonunu,
hem ülken, hem de işlerin için,
Yapman gereken o
işlerin tüm nicelik ve niteliğini,
İşlerin öncesi psikolojik,
manevi ve maddi hazırlıklarını,
Tam olarak ülkenin de
kudretli oluş şartlarını gerçekleştirmeden,
Şartları tam
olgunlaştırmadan işini görmeye çıkıp
Yeddi düvele meydan
okumaya kalkışırsan eğer
Başarısız olur, eline
yüzüne bulaştırır, rezil rüsva olursun.
Bir şair de der ki;
cahilce yapılan, kudreti de olmayan
Akıldan uzak
kabadayılıklar enayilikten başka bir de,
Dayak yiyerek oturmak
olurmuş kıçının üzerine,
Haberiniz olsun dedim,
kulağınıza küpe olsun be kardeş.
Sonnet… Nafiz coşkun
İnsanın insanlık ve
şeytanlık derecesi…
Her insanın
İyi ve kötü oluşunda ki
derecesi ve insanlığı;
Bilgisi, arzuları
Ve o bilgisi ile
arzularıyla
Yaptığı hamleleri
kadarı
İyi insan ve ya kötü
dereceli insan oluşu!
İşte bir insanın
İyilik ve kötülük de ki
İnsanlık derecesi ile
rütbesi
Ancak bilgi ve
arzularının hamleleri ölçüsüyle böyle anlaşılır.
Hep dediğim gibi,
Tâlih ya da kader
değildi zâlim olan,
Kendi tercihleriydi
insanı iyi ve ya kötü yapan.
Sana bir tavsiye,
faydalı bilgi ve iyi bir tercih gibisi yoktur.
Sonnet… Nafiz coşkun
Eski bir dostla
dertleşirken…
Eski bir dosta uğradım
bugün,
Hâl hatır sordum, bir
yardıma ihtiyacı olup olmadığını
Sormayı da ihmal
etmedim.
Cehalete ve
haksızlıklara karşı
Mücadele veren o bilge
adam
Söz laf açılınca
Sohbetimizin orta
yerinde şöyle demişti bana;
Eğer Rab bana bir zaman
gelir
Büyük bir maddi mânevi
kudret verirse,
O bir zamanlar bana
destek olmayanlarda
Benden yardım ve destek
istemeye gelirlerse eğer,
Onlara diyeceğim ki;
O bir zamanlar yardım
yapıp destek olduğunuz
Avenelerinize(yardımcılarınıza)
gidiniz
Ve onlardan ancak medet
bekleyiniz.
Bu kapı sizler gibi ikiyüzlülere
kapalıdır artık.
Şimdi o cahil
avenelerinizle(yardımcılarınızla)
Birlikte batın doğmamak
üzere.
Kimseler aklından
çıkarmasınlar ki
Zaferler elden ele
dolanır el değiştirirler,
Gâlibiyet de kimselerin
tapulu malı da değildir
Daima elbet âdil olanlardan
başka.
Bu ülkeyi kimler
yönetiyor…
Bu ülkeyi yönetenler
Acaba âdil erdemli
Modern bilge insanlar
mı?
Yoksa o asırlardır
Allah’ın azap ve gazap ettiği,
Büyünün ve sihrin,
saçma sapan işlerin,
Cehaletin ve sapıklığın
hiç eksik olmadığı
Bir kısım ülkelerde ve
Arap topraklarında icat edilmiş
O saçma sapan törelerin,
törenlerin sahipleri olan
O bâzı idraksiz tarikatlar,
aşiretler, cahiller,
Bir kısım cahil kavimler
ve çağı bilmez guruplar
Veya da çağı idrak
edemeyen liderler,
Anlayışsız yöneticiler,
yarım akıllı şeyhler mi yönetiyorlar.
Eğer gerçekten bu
ülkeyi
Âdil, erdemli, modern,
bilge
Ve İslam’ı da
hakikatiyle anlayan erdemli, çağı anlayan
Bilge insanlar
yönetiyor olsaydılar,
Şu âna kadar dünyanın
en kudretli hür ve âdil,
Dünyaya da karşı
yapıcı, tabiatı koruyucu,
Modern çağa uygun,
cehaletten soyunmuş,
İrfan sahibi bir ülke
olurduk çoktan,
Fakat olamadık, olmuşuz
gibi yapıyorlar,
Şöyle bir bakıyorum
ülkeye de,
O milyonlarca insan
mezarlardan,
Şeyhlerden medet ummak
da,
Ağaçlara çaput
bağlayıp,
Dileklerini bilim ve
mantık dışı yerler de aramakta,
Hırsızlık çarşı Pazar,
meclis, siyaset,
Cinayet sokak
ortasında,
Adalet aramaktan
usanmış yüz binlerce insan
Manzaraları çıkıyor
karşımıza.
Peki, o zaman bu ülkeyi
perde ardından
Sapık guruplar yönetiyor
olabilirler mi?
Yönetiyorlarsa eğer
Demek ki bir zamanlar
birlerinin başına gelen felaketler,
Bir zaman sonra uğrar
buralara,
Haydi, geçmiş olsun.
Âdil olmayan devlet
gemisi batsa ne çıkar…
Devlet sınırları
içinde birileri
Hem yöneticiler
eliyle hem vatandaş eliyle,
Ya da âdil olmayan
yasaların eliyle
Hakları gasp edilen
durumuna düşürülüyorsa
Ki düşürülüyorlar da,
Hakları da kısa
zamanda iade edilmeyip,
O zarar görmüş
hakları tamir bile edilmiyorsa,
Öğleyse batsın o
devlet desem hiç pişmanlık duymam,
Ateş cehennem yerine
dönsün,
Harap olsun olanların
yurtları gibi desem o devlet için
Yine pişman olmam.
Bana diyorlar ki;
Sende bu devlet
gemisinin içindesin,
Bu devlet gemisi
batmış olursa sende batmış olursun,
Ben de cevaben dedim
ki;
Bir devlet içinde
mazlumlar(hakları gasp edilen, zulüm görenler)
Var olmaya, sayıları
da çoğalmaya devam ediyorsa eğer
Ben kendimin de
batmasına aldırmam,
Batsın yeter ki bu
derece kudretlenmiş zâlim zorba insan.
Ben o âdil olmayan
devlet gemisinin de,
O gemiyi yönetenlerin
de,
Gelmişinin de,
geçmişinin de canı cehenneme derim, vesselam.
Ejderha hastalığı ve
yöneticilik…
Siyaset, yöneticilik,
hükümet
Ve mâkam koltuklarına
oturanlar zannediyorlar ki
O kendilerine sunulan
kudret, güç,
Kendi ana babalarının
kalmış olan
Bir mirası
zannediyorlar kendilerine.
O mâkam mevki
koltuklarına oturan yöneticiler
Bilmeliler ki onlara
ana babalarından
Kalan bir miras
değildir oraları.
Unutmasınlar ki bu
halk; kendilerinin,
Yâni ülkenin bir
kısım işlerini kolaylaştırıp,
Mükemmel, âdil bir
işleyiş düzenine koymaları için
O yöneticileri ancak
maaşlı mêmur olarak seçip
Görevlendirmişlerdir,
Buna
cumhurbaşkanından tutunuz da tüm milletin vekillerine,
Validen kaymakama,
belediye başkanından emniyete,
En büyük mâkamdan o
en küçük memur makamına kadar
Bu iş böyledir.
Orası ana babanızın
malı değildir,
Ya adaletle, merhametle,
Erdemle
hükmediniz(evirip çeviriniz, işleri yoluna koyunuz)
Ya da oradan defolup
gidiniz
O geçmiş kadimde
defolup gidenler gibi gidiniz hem de.
Unutmayınız ki
zaferler daima el değiştirir,
Neden mi?
Çünkü adaletle
yönetmeyi ve adaletle yaşamayı
Terk eden her devlet
ve kavmin elinden
Alır Rab hükümdarlığı
ve alır Rab gâlibiyetleri.
Baksanıza sultan
Süleyman’a bile kalmadı bu dünya.
O bâzı tarikat ve
gurupların hileleri…
Adaleti ve bilgiyi,
erdemin yaşanmasını emreden
O güzel ve asla
modernliğini kaybetmeyecek olan
Rab Allah’ın
gönderdiği İslamiyet’in,
En iyi ve en huzurlu
yaşanıldığı yerin
Türkiye devleti
olduğu söylenip iddia ediliyor,
Oysa ki bu iddia
kocaman bir yalandır,
Neden yalandır
biliyor musunuz?
Ben sizlere doğru
olanı söyleyeyim;
Türkiye de aslında
çoğunluğun yaşadığı din İslamiyet değildir,
Türkiye de İslamiyet
diye yaşadıklarını iddia ettikleri aslında
İslam ile hiç alakası
olmayan,
Arap topraklarından,
özellikle de Suriye, ırak gibi,
İran gibi bir kısım
Arap ülkelerinden getirilen
Kimi tarikatların,
kimi gurupların uydurdukları
Törenlerdir aslında.
Ve ya da birilerinin
nefsi arzularıdır.
O bâzı Tarikatların,
aşiretlerin, gurupların, partilerin,
O bâzı kavimlerin tarikatların
Siyasi, ekonomik güç
elde etmek için,
İnsanları kontrol
altında tutup, onlara hükmetmek için
Uydurdukları bu tören
ve töreleri de
Daha etkili pazarlayıp,
insanları da inandırmak için
O töre ve
törenlerinin içine biraz da İslam’dan ayetler,
Peygamberden
hadisler, etkileyici can alıcı hikâyeler katarak
İnsanların,
Türklerin, Kürtlerin büyük bir çoğunluğunu
Kandırıp
aldatabiliyorlar.
İşte modern zannedilen
Türkiye’nin düştüğü cahil durum budur.
Türkiye büyünün
sihrin cehaletin törelerin yaşandığı
Kocaman hür bir
merkez hâline getirilmiş bir ülkedir artık.
Yani her şey siyasi
ve ekonomik kudret için yapılmaktadır.
İşte o kimi bâzı
tarikatların, gurupların, partilerin ve aşiretlerin
İslam’ı yaşıyoruz
yalanı adı altında o kendi siyasi, ekonomik
Kudretlerini daha da
büyütmek çabası ile yaptıkları
Tarikat, töre ve
törenlerine o âdil din olan İslam’ı da alet ederek,
Bir kısım büyücülük,
sihir gibi hileli yollarla da,
Profesörlerden tutun
da milletvekili, başbakan, emniyet mensubu,
Üst rütbeli askerler,
savcılar, hâkimler, sanatçılar, yazarlar, bilim insanlarına varana kadar,
halkın büyük bir çoğunluğuna
Hâkim olmayı başarmış
ve cenneti ancak
Kendilerine biat
edilmek şartıyla garantiye alabilecekleri imasını
O etkili oldukları halk
kitlesi üzerin de gerçekleştirmişlerdir.
Ne acı cahil bir
kederdir bu aslında.
İlahi kitabı
gerçekten anlayabilecek üstün akla sahip olanlar
Bu tüm hilenin,
büyünün, sihrin cehaletin farkına da varabilirdi.
Unutmayınız ki
Gözlerini kapatan
Ancak kendisine
karanlık yapar dünyasını.
İnsan kendi eliyle
kendi gözlerini hakikate kapatıyor ne ayıp.
Unutmayınız ki zannettirilen
şeyler değildir aslında hakikat,
Elbette bir kısım zanlarınızın
doğru,
Bir kısım zanlarınızın
da yanlış olduğunu görün,
Fakat
Hakikatin de ancak
bilgiyle bilinenin uyum içinde olduğunu
Asla ve asla
unutmayınız.
Bakınız onlara, hiç
hakikat denen hakiki bilgiyle
Onların bilinenleri
uyum içinde midir?
Elbette ki onlar asla
hakikatle uyum içinde değillerdir.
Aklı olana bir işaret
yetmez mi?
İşte insan…
Hemen-hemen neredeyse
Her bir ülke
Birbirlerine
hükmetmek
Ya da
Birbirlerini öldürüp
tüm dünyaya hâkim olmak hevesinde,
Diyelim ki en
nihayetinde tek bir kavim zaferle çıkıp
Tek başına dünyada
kalakalsa,
Bu Türkiye için de
geçerli,
Ne olur biliyor
musunuz?
Ben sizlere ne
olacağını söyleyeyim;
Bu defa da o kavim
kendi içerisin de
Aile ve aşiret
kavgaları, tarikat, mezhep, gurup kavgaları,
Kan davaları gibi
birçok savaş kavga başlatıp
Nihayetinde
birbirlerine onlarda üstün gelmeye çalışıp,
Birbirlerini
boğazlarlardı.
Görünen köy kılavuz
ister mi?
İşte insan,
Zâlim ve cahil değil
de ya nedir.
Ne diyelim, öğleyse
yaşasın ebedi cennet
O bir avuç erdemli
insan için.
Cadı avı…
Cadı kazanının ne
olduğunu yazmıştım,
Hem de bundan önce
kaleme aldığım kitapların içinde,
Kısaca
hatırlayacağınız üzere cadı kazanı;
Politik ve acımasızca
yapılan kanlı bir kargaşa kaos oyunudur,
Devletlerin politik
oyunları
Ve bir kısım ajan
oyunları o meydanda öğle bir hal alır ki
Ne aile, ne dost ve
kimi zaman ne de sevgili zannedilenler bile
Acımadan
harcanı-verir o oyunun için de.
Şimdi de bir şair
gözüyle cadı avından bahsedelim burada,
Bâzen cadılar ava
çıktıkları gibi,
Bâzen de cadıları
avlamak için çıkarlar ava birileri.
Bâzen elden ele
dolanır zaferler,
Fakat zaferler ve
gâlibiyet
Aptalların ellerine
avuçlarına hiç yakışmadığından dolayı
Durmaz, çeker gider.
Cadı kazanı ve cadı
avı öğle zor bir mücadele,
Ketenpere(hileli
oyunlar) meydanıdır ki
Anlayışsızlar,
aptallar,
Bilgisizler o
meydanlarda ancak kukla ve piyon olmaktan başka
Hiçbir işe
yaramazlar.
En puslu havalarda
kaynatırlar kazanlarını cadılar,
Kim kiminle
savaştığını bile
Ancak çok geç fark
eder o meydanlarda,
Tabi ki de iş işten
çoktan geçmiş olur
Anlaşıldığı zamanda!
Orası aslan ile
çakalın
Birbirinden ayırt
edilemez bir hal aldığı bulanık,
Kederli, politik bir
mücadele, savaş meydanıdır.
Aptallığın ve
adaletsizliğin sonu…
Bir şairin kara
kalemiyle eskimiş
Notlar alınan
müsvedde bir kâğıdı
Yırtıp atması gibi
parçalar
Ortasından, sağından,
solundan,
Kudretli bir ülkenin
öfkeli bir lideri
Kendisine ihanetler
edildiğinde bir ülkeyi.
İnsanlar ve devletler
yaptıkları hamlelere
Çok dikkat etmeliler
hayatlarında,
Yoksa o
haksızlıklarının
Ağır oluyor genelde
hesap bedelleri.
Bakınız geçmiş tarihe
toprak altından çıkan onca eski harabelere
Doludur ibretlik
örnekleriyle.
Hepsi de defolup
gittiler o defolup gidenler gibi,
Bakın ve dinleyin hiç
birinden bir ses seda çıkıyor mu?
Sonnet… Nafiz coşkun
Cennetin anahtarı…
Bir insana cennetin
Kapılarını açan
anahtar;
O insanın içinde ki
Yaşantısın da ki
Ve mutlaka
hamlelerinde ki
Adalet, merhamet,
Erdem ve hikmetli
sevgi olacaktır.
Bu vasıflar bir insan
da yoksa eğer,
Yüz binlerce rekât
namaz da kılsa,
Yüzlerce defa hacca
giderek Kâbe’yi tavaf da yapsa,
Her iki gün de bir
oruç da tutsa,
Kendisine onlarca
şeyhe bile kiralasa,
Yine de cennete
girerim mi zannediyor insan,
Yine de cennete
girebileceğini mi zannediyor insan.
Sonnet… Nafiz
coşkun
Sevgi, adalet, erdem
olmadan olunmaz insan…
Şunu o kalın
kafalarınıza sokun artık,
Adaletin, hikmetli
sevginin
Ve erdemin
yaşanmadığı
Bir ülke de ve ya
dünya da,
O Rab Allah için bile
çok değerli olan Kâbe’nin de,
Kilisenin de,
Havranın da,
Mescidin de bir
ehemmiyeti kalır mı zannediyorsunuz,
Rab Allah oraları
bile yerle bir etmedi mi vakti zamanın da,
Kadim tarih buna
şahitlik etmemiş miydi?
Adaleti, hikmetli
sevgiyi
Ve erdemi yaşamayan
insanın
Yaptığı her bir iş,
Yaptığı her bir
ibadet posadan ve hiçten başka ne olabilir ki.
Sonnet… Nafiz coşkun
Mutlu işçi güçlü bir devlet
demektir…
Maaşını alamayan işçi
mutsuzdur,
Zâten zar zor geçinen
bir kısım işçiler, bir de o az olan maaşlarını alamadıkları ve ya çok geç
aldıkları,
Parça-parça aldıkları
zaman ailesinin ihtiyaçlarını almakta,
Bir kısım borçlarını,
faturalarını ödemekte de sıkıntıya düşüp zarar görmekteler ve bunun hesabını
devlete sormaları da yasal bir hakları olmalı değil de ya nedir.
Elbette hesap sormak
yasal bir haklarıdır fakat onları can kulağıyla dinleyip işlerine koşturacak,
haklarını almaları için daha basit ve yorucu olmayan sistem kurup işçiye
yardımcı olmak da yine devletin görevidir.
Devlet ve devletin
işlerini kolaylaştıracak, örgütleyecek olan politika, işçilerin haklarını takip
etmek için kurulmadıysa ne işe yarar ki başka. Devleti kurmamızın sebebi
bizlerin haklarını, hukukumuzu organize edip, işlerimizi âdil bir düzene sokup,
işlerimizi kolaylaştırıp, örgütleyip, âdil olan o haklarımızı koruyup, hür ve
huzurlu bir hayat yaşamamız için yine o haklarımızı gözetmesi için kurulmamış
mıydı?
Devlet nasıl ki işverenin
işçileri için ödemesi gereken sigorta bedelini günün de ödeyip ödemediğinin
takipçiliğini kolayca sistem üzerinden yaptığı gibi, o işçilerin maaşları tam
ve eksiksiz olarak günün de yatırılıyor mu, yatırılmıyor mu diye de basit bir tâkip
sistemi kurmalı değil miydi?
Devlet kendi
alacağına geldiğin de o tâkip sistemini itinayla gözetlerken, neden işçinin
haklarını ve maaşını, ya da işten çıktığın da, çıkartıldığın da hemen takip sisteminde
o işsizlik maaşını devreye devletin kendisi sokmaz.
Ne işe yararsın ki
diye sormak gerekir devlete.
Hani bir kısım salak
politikacılar derler ya
Her şeyi de devletten
beklemeyin diye,
Ulan sizler ne işe
yarıyorsunuz,
Sizi bostan korkuluğu
olarak mı diktik oraya diye sormalı,
Unutmayınız ki mutlu
bir işçi güçlü bir devlet demektir.
Ayrıca bir işçi işten
çıkartıldığın da o gün itibariyle devletin takip sistemi devreye girerek o işverenlerden
hesap sormak gibi bir eylem sistemini de devreye sokmalı, işçiye işsizlik
maaşını henüz daha işçinin kendisi evrak trafiğiyle boğuşturulmadan, onlarla
vakit kaybettirilmeden işsizlik maaşı hemen devreye sokulmalı.
İşsizlik maaşının
alınabilmesi için, evraka yansıması bile işverenin, vicdanına eline teslim
edilmemeli.
Ve yine geri kalan
hakları da devlet eliyle işverenden alınıp işçiye teslim edilmeli. Tüm bunlar
mahkemelerin de yükünü hafifletecektir. Çalışmak da ki zaman kaybını önleyerek
ekonominin yükünü bile hafifletecektir. İşçinin kazancını, haklarını işverenin
merhametine vicdanına terk eden devlet işini yapmıyor demektir.
Devletin çizmede bir
çivi eksik demektir.
Devletin atının
nalında bir çivi düşmüş demektir.
Unutmayınız ki mutlu
işçi güçlü bir devlet demektir.
Sorun bakın işçiler
mutlu mu?
Elbette ki hayır,
Bakınız devlet çok
güçlü mü?
Kandırmayın
kendinizi.
İşleri kolaylaştırın,
zorlaştırmayın.
Unutmayınız ki mutlu
bir işçi güçlü bir devlet demektir.
Âdil paylaşım ve birlik
de hareket…
Şu hayatımızı zehir
zemheri yapanlara karşı
Sabredip,
Sevdiklerimizle
beraber
Birbirimize
kenetlenerek erdemle,
Hayatı beraber
yaşayıp, âdil bir paylaşımla hazineleri,
Beraber tüm o
zorluklara da göğüs gererek,
Ancak işte böyle
Baş edebiliriz
O bize zehir zemheri
olan
Kederlere karşı.
Haksız bir söz
söylemediğimi sizlerde biliyorsunuz.
Öğleyse adaletli bir
devlet ve halk yönetimiyle beraber,
Birlik de baş edelim
ki dertlerle
Yaklaşsın artık
zaferler de böylece.
Sonnet… Nafiz coşkun
Mutlu olduğun yerdir
vatanın…
Bâzı şeyleri
Yeniden hatırlatmak
da fayda vardır
Çünkü unutur genel de
insan zamanla,
Hep söyledim
Yine söylüyorum,
İnsanın
Mutlu
Huzurlu
Yaşadığı
Yerdir
Vatanı ve evi!
Şimdi bir düşünün
Mutlu ve huzurlu
musunuz?
Peki, o halde neresi
sizin gerçek de vatanınız.
Sonnet… Nafiz coşkun
Arıkovanı…
Etkilerinizin hiç
tepki görmeyeceğini mi zannettiniz,
Öğleyse pek çok yanıldığınızı
söylemek isterim üzülmeyerek
Çünkü öfkeli arıların
kovanlarına çomak sokmaya benzer
O kimi devletlerin yıllardır
pek sabırlı insanlara
Yapmış oldukları
adaletsizlikler.
Aslanlar uykularından
uyandıktan sonra alacağınız tedbirlerin
Ne kadar değeri
olabilir ki yüz-yüze iç-içe yaşarken onlarla,
Hatırlatmak isterim o
suskun zannedilen derelerin, nehirlerin
Çok fazla yağış
aldığı dönemleri vardır,
Çığırından çıkmış
genç, güçlü ve öfkeli kalabalıklar gibi
Önüne kattığını
sürükler denize.
Akıl kârımıdır onca
yaptıkları adaletsizlikler diye düşünmelidir.
Hiç mi etkilerinize
tepki gösterilmeyecek zannettiniz,
Öfkeli sele benzer
hakkı yenen kalabalıklar, düşünmek gerekir.
Sonnet… Nafiz coşkun
Açlar bir lokmayla
doydu fakat…
Kimi
Zaman
Tepkiler
Cılız kalıyor,
Şiddete
Kapı aralamadan
Tepkiler aslında
Aslan tadın da
olmalı,
Bunu bir şekilde
başarmak zorundayız,
Yoksa yoksulların
sayıları
Ve açlıktan,
sağlıksız beslenmekten hastalanıp
Ölenlerin sayısı her
ger geçen saniye artmaya devam ediyor,
Bunun yanı sıra o
dünyayı parmağında dolandıran
O bir avuç zengini şu
milyarlarca insan doyurmakta zorlanıyor.
Sonnet… Nafiz coşkun
Ne gözü doydu ne de
midesi…
Kanaatkâr açları bir
lokmayla
Doyurmak kolayda,
Şu dünyayı golf topu
tadında gören
O lüks âşığı
zenginleri
Şu milyarın üzerinde
ki yoksul insan
Bir türlü
Doyuramadı gitti,
Hatta
O uğurdu
Canlarını bile
Feda ettikleri halde,
Evet, yanlış
duymadınız
Onların aç
gözlülüğünü doyurabilmek için yüz milyonlarca insan
Her geçen gün
hastalanarak ölüyorlar.
Sonnet… Nafiz coşkun
Oyunbozan biz olmaz
isek kim olur peki…
Yoksullar onların
emrinde,
Kolluk kuvvetleri
onların emrinde,
Askerler onların
emrinde,
İşçiler onların
emrinde,
Uçaklar, hava
limanları,
Şehirler, otobanlar,
kumarhaneler, teröristler,
Orospular, denizler,
ormanlar, ülke sınırları,
Mahkemeler, bir kısım
yazarlar, bir kısım sanatçılar,
Bir kısım bilim
insanları onların emrinde,
Şu yüz milyonlarca
yoksul insan doyurmaya yetmiyor onları,
Onların emrinde
olmayan o en âsi insanlar bile
Dolaylı olarak
sistemlerine uymak mecburiyetinde kalıp
Onların emrinde
hareket ediyorlar, dünyamızı zehirliyorlar,
Ne dersiniz bir gün
bir oyunbozan çıkar mı karşılarına.
Sonnet… Nafiz coşkun
Biz hiç kimsenin
köpeği değiliz…
İyi yürekli zenginler
üzerlerine alınmasınlar.
Bir avuç mal mülk
âşığı açgözlü zengin
Lüks içerisin de
yaşayacak diye mi binlerce,
Şu yüz milyonlarca
insan
Hiç durmadan
çalışıyorlar,
Açlık ve
hastalıklarla,
Yoksulluklarla
boğuşarak hem de doyurmaya çalışıyorlar onları.
Bir şey söyleyeyim
mi?
Ben yeterince
merhametli oldum,
Mâdem umurlarında
değil kimselerin şu yoksul kalabalıklar,
Şu açlık ve sefaletle
boğuşanlar
Mâdem Umurların da
değil onların,
O halde devirin
gitsin dünyayı çukurun içerisine derim.
Dedim ya, ben bir
avuç açgözlü zengin lüks içinde yaşasın diye
Kimselere köpeklik
yapacak da değilim, der çeker giderim,
Ölmek daha güzeldir
açgözlülerin köpekliğini yapmaktansa.
Herkes onlar için
çalışıyor dolaylı ya da dolaysız,
O halde devirin
çukurun içerisine geldiği gibi dünyayı derim ben.
Ne yani zengin ya da
bir kısmı yoksul olan şu dünya devletleri,
Milyarlarca açlık ve
hastalık,
Yoksulluk içinde sürünen
insanlar dururken
Birbirlerini tehdit
ya da öldürmek adına
Silahlara korkunç
para harcasınlar diye mi çalışıyorlar.
Kısacası ben bir avuç
açgözlü insanı zengin etmek için
Kimselere köpeklik
yapamam,
O halde devirin
dünyayı şu geldiği çukurun dibine gitsin derim.
Hepimiz eşit haklara
sahibiz eller yukarı…
Geleceğinizi ve
dünyayı nasıl mı kurtarırsınız,
Ben sizlere söyleyeyim,
Çünkü bilir benim
gibi şairler nasıl kurtulacağını dünyanın,
Hatta köprü altında
yaşayan aç köpekler bile bilirler bunu,
İlk önce devletleri
yönetenler ve yönetmeye tâlip olanlar
Tanrılık rolü
oynamayı terk etmeliler, hepimiz eşit haklardayız,
Ve devamın da ise
nefretin, egoizmin yerine
Âdil bir paylaşımla
Tek bir dünya ırkı
olarak kaynaşmayı ve birleşmeyi
Yaşamaya başlamalı
insanoğlu bir an önce.
Görün işte o zaman
kalır mı ufak tefek birkaç dertten başka.
Hadi ama hiç değilse
gelecek nesillere
Güzel bir miras
bırakmış oluruz, ne dersiniz,
Hiç fena olmaz sizce
de öğle değil mi?
Sonnet… Nafiz coşkun
Eller yukarı…
Hepimiz
Eşit haklara
Sahibiz
Eller
Yukarı,
Dökülsün
Eller
Kalkınca
Çalmış
Olanlar
Bizlerden
Haklarımızı,
Haydi, daha neyi
bekliyorsunuz, dünyadan, sudan, toraktan,
Bizlerden ve havadan
çaldıklarınızı geriye teslim etmek için.
Sonnet… Nafiz coşkun
Gelecek nesillerimiz
için… (Bir şarkı daha)
Bana bugünlerde iyi
gelecek haberler ver, mesela;
Usandım bende her bir
iyi insan gibi
Cinnet, savaş,
yoksulluk haberi almaktan,
Bana şu tüm dünya
insanlığı
Birleşti artık,
Bir tek millet oldu
de, mesela;
Zehirleri toprağa,
suya
Atmıyorlar artık de,
mesela;
Bitkileri artık
zehirlemekten vazgeçtiler de, mesela;
Kâinatın,
Tabiatın o tabi
dengesine artık insanoğlu
Çomak sokmaktan
vazgeçti de, mesela;
Kitle imha silahları
kullanılmamak üzere
Yok-dildi tüm
ülkelerin aldığı samimi bir kararla de, mesela.
Sonnet… Nafiz coşkun
Dünyamız için…
Bizleri
Omuzları
Üzerinde
Asırlardır
Hiç üşenmeden
Gezdiren
Şu güzelim dostumuz dünyamıza,
Bir
Vefa
Borcu olarak
Var mısınız
samimiyetle
Bugünden itibaren
Daha iyi
Ve daha temiz
davranmaya, bize de yakışan bu olmaz mıydı?
Sonnet… Nafiz coşkun
Dünyayı sevdiklerin
için korumaya var mısın?
Dünyamız gerekeni
yaptı
Ve
Bizleri
Yedirdi,
Doyurdu,
İçirdi, çünkü Rab ona
bu emri vermişti,
Neşelendirdi de bizi
ayrıca,
Fakat
İnsanoğlu ise şu
güzelim dünyamızı
Ağır bir kanser
hastası yapmaktan başka ne işe yaradı ki
Var mısınız bugünden
itibaren
O güzel dostumuz
dünyaya emanet bırakacağımız
Gelecek nesillerimiz
ve o çok sevdiğimiz çocuklarımız için
Dünyamıza daha iyi ve
daha temiz davranmaya.
Sonnet… Nafiz coşkun
Aşk rıhtımın da…
Bir parça mâvi akar
içerime,
Bir parça deniz,
Yeşil bir elma
koparır gibisin yine
Dalından çarşı
pazarların,
Yine ellerinin
arasında
Kendimi ararım ben
her gece
Altında mehtabın,
Bilirim
Seversin yeşil
elmaları sen,
Ben ise sen diye-diye
üşürüm soğuk odalarım da,
Yine parmaklarının
ucunda ellerim titrer,
Sarıpapatyanın
yapraklarında
Dolar gözlerime
tebessümlerin,
Dokunmak için sana
kaldırırım ellerimi,
Boş odalara damlar
ancak soğuk terlerim.
Bugünler de ben
Cümleleri kovalarım
hayaletimle,
Aslında ben her gece
Seni içerim karşısın
da mehtabın,
Haberin olmaz
bilirim,
Tuhaftır fakat
haberin olmasını da hiç istemem
Çünkü
Kaçmasın diye
uykuların
Benim için bile olsa,
Ben seni uykuların
kaçsın diye değil
Huzurlu olman
Benim için daha
önceliklidir bilirsin sevgilim,
Yalanım batsın
yalansızım başka ben sana ne diyeyim.
Sarhoş naralarım
yoktur benim,
Oysaki aşkın en
akıllı sarhoşuyumdur ben,
İçine dalarım
okyanusların
Tâ derinlerine
dalarım,
Aşk gemimin dümenine
seni kılavuzlarım,
Sana ufuklanırım her
gece ben uykularımda,
Aşk demirlerim gemilerimle
Sana her gün
koşarken.
Biliyor musun?
Senden beni
uzaklaştırmaya yeltenen
Her düşü bile
kovalarım içerimden,
Uykulara beni
yatırırken yorgun bedenim
Sana dalarım rüya
diye her gece ben.
Bugünler de bir de
Hem aveneleriyle
Hem de
İblisle başım fena mı
çok fena dertte,
Ona şöyle haykırdım
bugünlerde;
Ey aşkın hırsızı
Sevişlerimden uzak ol
artık,
Bana aşk ve bilgelik
yetişir,
Sana ise çalmak en
güzel rüyalarımı,
Ey aşkın hırsızı olan
iblis
Sevişlerimden uzak ol
artık,
Bana adalet ve erdem
yetişir,
Sana ise ateş ve kül,
Bana ise bir günah
sonrası
Sevgi dolu bir özür
dilemek yaratıcım olan Rabbime,
Fakat bilirim bir
günah sonrası yoktur şundan başka en güzeli
İhtiyacı olan fakirin
kederine ecza olmak gibisi,
Sana ise ateş ve kül,
Bana aşk yetişir göklerden,
Sana ise küfür
tutuşturmak bana karşı kin dolu,
Sana ise lânet
yağdırmak bana karşı,
Sevişlerimden uzak ol
artık nankör iblis,
Sen yalan
konuşanların üzerine inersin,
Sevişlerimden uzak ol
artık iblis,
Sen iftiralar
sövenlerin üzerlerine iner
Onlarla dostluk
tutuşturursun bilirim,
Senin büyücülerin mi
benim aşkımı çalabilir zannediyorsun
Oysaki benim kalbim
tutsağıdır aşkın,
Öğle bir tutsaklığı
ben
Hür irademle
kabullendim,
Onun ellerinden
Kim görmüş, kim
duymuş alınabildiğini bir kalbi,
Hem bizim
tutsaklığımız da hürriyet vardır,
Sende ise ateş ve
kül,
Sevişlerimden uzak ol
artık ey iblis,
Sen dedikodularımızı
kusanlara inersin,
Biliyorum ben de
farkındayım
Gücüm yetmez seninle uğraşmaya,
Dostlarınla uğraşmaya
kudretim yetmez benim bilirim,
Avenelerinle uğraşmaya
benim yetmese bile kuvvetim,
Kalbimin sahibi olan
aşk
Elbette yerle bir
etmeye yetişir sizleri,
Sizleri de işte bu
sebeple ancak
Kalbimi koruyan o
yüce aşka havale ederim.
Of aman usandım sana
laf yetiştirmek
Biliyorum boşuna,
Ben yine sevgilimle
konuşmalarıma döneyim,
Bir parça mâvi akar
içerime,
Bir parça deniz,
Yeşil bir elma
koparır gibisin yine
Dalından çarşı
pazarların,
Yine ellerinin
arasında
Kendimi ararım ben
her gece
Altında mehtabın.
Seni gizlerim düş
bahçelerinden insanların,
Islıkladığım
şarkıların nakaratların da
Seni yorumlarım
uzakların da kulakların,
Senden geçip
Seni var edenin
hayalini kurar,
Ona da sen diye söze
başlar,
Şöyle derim;
Sana düşerim aşk diye
ben her gün,
Sen diye-diye
Yaşamak helal,
Sen diye-diye yaşamak
ibadet,
Sen diye-diye
Çekemem o bâzı
Sevdiklerini seni
İddia edenleri benden
daha çok!
İşte böyle sevgilim
Hem seni
Hem de seni var edeni
Sevmekle yaşar,
Hayat bulur sizi
özleyen şu kederli kalbim,
Ekmeğime,
Suyuma,
Ağzımın tadına,
O huzurunuz da
titreyen duygularıma,
Sizi katmadan
yaşayamam bilirsin sevgilim,
Bir parça mâvi akar
içerime,
Bir parça deniz,
Yeşil bir elma
koparır gibisin yine
Dalından çarşı
pazarların,
Yine ellerinin
arasında
Kendimi ararım ben
her gece
Altında mehtabın,
Dur,
Aman ha uyanma sakın,
Biraz daha böyle
seyredeyim
Ben huzurla seni
uzaktan uzağa!
Bir parça mâvi akar
içerime,
Bir parça deniz,
Yeşil bir elma
koparır gibisin yine
Dalından çarşı
pazarların,
Yine ellerinin
arasında
Kendimi ararım ben
her gece
Altında mehtabın,
aman ha sus Mehtab uyanmasın.
Aşkın sahibi sen
olamazsın…
Şair der ki;
Aşk yaşamak helaldir
Fakat
Aşkın ne olduğunu
Bilmeden yaşamak
Aptallıktan başka bir
şey değil de ya nedir.
Aptallar uyanabilir,
Gâfiller bile
uyanabilirler
Fakat
Aşk ise hiç uyumaz ki
Öğleyse aşkın
büyüklüğünü anlayamayıp,
Hangi şaşkın
küçüklüğünün farkına varmayarak
Aşkın sahibi oldum
Diyebilecek bir
cehalete düşer ki aptallardan başka.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Aşk lânet ederse…
Bilge şair der ki;
Aşk,
Çarşı pazarda
Gözler her bir
insanın alışverişini,
Aşk,
O kahkahalarının
ardına gizlediği
Her gece
Soğuk yataklarda
kederli gözyaşı dökenleri de gözler,
O bâzı dertleriyle
dertlendiğimiz insanlar bile
Aşka hainlik ederek
Çekip gittiler
düşmanlarımızın saflarına,
Benim düşmanlarım
kimlerdir biliyor musunuz dedi aşk,
Kimdir dedim, dedi
ki;
Hakkın çalanlardır,
batsın saltanatları, devrilsin boyları, dedi.
Sonneto… Nafiz coşkun
Aşk dedi ki…
Aşk
Lânet
Eder
Ve
Çekip
Giderse
Dünyamızdan
Kimin
Başı
Ulaşır
Artık göğe,
Ey
Koca
Aptallar.
Sonnet… Nafiz coşkun
Defteri dürüldü
artık…
Bana diyorlar ki
Neden sustun
Artık
Pek konuşmaktan
Taraf değilsin,
Bende cevaben dedim
ki;
Bu saatten sonra
Polemiğe gerek yok,
Çünkü dürüldü
Artık defteri
Dünyanın içine
sıçanların!
Sâdece süreç biraz
nazlı işliyor hepsi o kadar,
Ha bu arada bir kısım
ne Müslümanım, ne Yahudi’yim
Ne de Hristiyan’ım
diyenlerin hiç birine de ayırım yok.
Sonnet… Nafiz coşkun.
Dejavu…
Kölelerin arzusudur
Kralları
Ve
Diktatörleri doğuran,
Uşakların muradıdır
Firavunları
Ve
Diktatörleri var
eden.
Şu saatten sonra
Hiçbir şeyin
yenidenleşeceği yok,
Her bir şey
Çevir
Aynı
O geçmiş takvim
yapraklarındakinin kopyası.
Sonnet… Nafiz
coşkun
Ateşe koşmak cehaleti
buna derler…
Birilerinin gözünde
Ve dilinde
Din;
Politikanın ve
savaşların
Seçim ve hamle
Stratejisi ve maşası
Oldu
Olalı,
Tebliğden
Her bir kavim
Ürker oldu,
Oysaki o ne bir
politik bir maşa,
Ne de seçim ve savaş
stratejisi,
O aslın da adaletin
yaşanılması için gelen aşk sözleri.
Sonnet… Nafiz coşkun
Kim yıkılmalı…
Devlet mi yıkılmalı,
Sistem mi yıkılmalı,
Hükümetler mi
yıkılmalı, muhalefetler mi yıkılmalı,
Ben derim ki; devlet
kalsın,
Sistem yenilensin
âdil ilkelerle
Fakat memurlarca da
adalet uygulansın,
Fakir ve dar gelirli
soygununa bir son verilsin,
Muhalefetler mi? Âdil
muhalefetler daima kalsın
Fakat
Muhalefet dediğin daima
halkın derdini dillendirsin,
Mahkemelere halk
adına davalar açsın,
Âdil, bilge, cesur
muhalefetlerin olmadığı bir ülke
Soyguna,
Ve kendilerini tanrı
zanneden diktatörlere mahkûm kalır.
Sonnet… Nafiz coşkun
Ev alacak adamın birisi…
Adamın birisi bana
derdini anlatıyor, epey bir sayıp sövüyor da,
Diyor ki;
Sağlam sağlıklı bir
ev alıp
Ailemle başımızı
sokabileceğimiz mutlu bir yuvamız olsun diye
Yıllardır para
biriktirdim, dişimden tırnağımdan artırdım,
Para değer kaybeder
diye altına yatırım yaptım,
Tam da ev fiyatlarının
ucuz olduğu bir semtte
İki artı bir ev
alacak duruma bir adım yaklaşmıştım ki
Hükümet ev
fiyatlarını iki katına çıkartmaz mı?
Üstüne üstlük altın
fiyatlarını da düşürtmez mi?
Zâten para olduğu
yerde sayıyor,
Sardık mı yeniden
başa, bana dedi ki;
Şimdi ben küfür mü
edeyim, beddua mı edeyim sen söyle şair,
Ben de cevaben dedim
ki; sabret, eden ettiğini çekmeden ölmez.
Sonnet… Nafiz coşkun
Hesap sorulacak…
Peygamber
Her zaman ki gibi haklıydı
yine,
İnsanoğluna
Bir dağ dolusu
servette versen
Bir dağ dolusu daha
yok mu diyor, paylaşmaya sıcak bakmıyor,
Evet, işte
politikacıların
Ve lükse tapan
Zengin şirketlerin
Durumu da aynen
böyle,
Peki, ya şu dünya
üzerinde ki
Haksızlıktan, açlıktan,
susuzluktan, şiddetten ölenler,
Onlara demeyecek mi
Rab;
Sizlere hangi zengin
devletler su, yemek, merhamet
Ve adalet vermeyi
engelledi diye.
Sonnet… Nafiz coşkun
Hürriyeti adaletten
soyamazsın…
Araf da bekleyip
Sizlere
Diyeceğim ki
Şimdi girin cehenneme
Adalet isteyen her
mazluma
Etmediğiniz alay,
Yapmadığınız
haksızlık kalmadı,
Araf da
Bekleyip
Sizlere
Diyeceğim ki
Şimdi girin cennete
Adalet haykırıp,
Adalet yaşadınız,
helalı hoş olsun.
Sonnet… Nafiz coşkun
Hürriyet ve adaleti
soyundurma üşürsün…
Âdil olan hürriyeti
Adaletten
Soyundurmaya kalkışanlar
Oysaki kendilerini
Kutuplarda
Çıplak
Bulmakla
Eş değerde
Bırakırlar,
Hürriyet değil midir
ki;
Bir varlığın hem kendisinin
hem de diğer varlıkların
Âdil olan hakkını
bilip savunup yaşaması
Ve kendisinin ki
dâhil hiçbir varlığın âdil olan hakkına
Tecavüz etmemesi
değil midir?
Sonnet… Nafiz coşkun
Şaşı görenler…
Şaşı görenleri
Hükümet yaparsanız
Fakirin,
Dar gelirlinin,
Hürriyet yaşayanın
Anasını dinini
ağlatırlar,
Onları muhalefete
indirsen
Bu defa da
Adalet isterük diye
Yaygara koparıp
Ortalığı velveleye
verirler,
En iyisi mi
muhalefete buyurun da
Hiç değilse
Adalet arzulayan
insanların arzularını dillendirin bâri.
Sonnet… Nafiz coşkun
Düşmanın kim asıl
biliyor musun?
Anlayışsız, cahil,
aptal bir yakının mı var,
Düşmandan daha
tehlikeli ve daha zararlı!
Sapık bir tarikata,
aşırı mezhepçi bir topluluğa,
Veya ırkçı bir guruba
sevgi sempati hisseden, taraf olan
Bir yakının mı var,
Düşmanından daha
tehlikeli ve daha zararlı!
Bilim dışı
sapma-sapan koca-karı ilaçlarına inanan,
Veya âdil olamayan
ahmak bir yakının mı var,
Düşmandan daha
tehlikeli ve daha zararlı!
Ölülerden medet uman,
Kendisini bir insana
köle yapan,
Kendi aklı kendisini
yönetmeye yetmeyen ve fitne fesat peşinde
Bir yakının mı var,
Düşmandan daha
tehlikeli ve daha zararlı!
Hikmetli bilimi, aklı
ve hikmetli ilmi bir tarafa atıp
O saçma-sapan
kadimden gelme büyü sihir işlerine iltifat eden
İfrit dostu ve ya
benzeri bir yakının mı var,
Düşmandan daha
tehlikeli ve daha zararlı!
Düzeltemiyor,
değiştiremiyorsan eğer onları
O halde bu gibi
insanlardan
Cehennemin ateşinden
kaçar gibi kaç ve uzaklaş,
Yoksa hayatını zehir
zemheri ederler ki
Ne ağzının tadı kalır
ne de canında huzur,
Peygamber boşuna
söylememiş ya;
Cahillerin arasında
kalmış âlimlere(erdemli bilgelere üzülürüm)
Yaratılış gereği üç
çeşit cinsel insan…
İlahi dinlerin haber
verdiği üzere
Ve biyolojinin de
takip edip şahit olduğu üzere
Reddedilemez olan
İnsan biyolojisi üç
farklı çeşit cinselliğe göre yaratılmıştır,
Birincisi dişiler,
İkincisi erkekler,
Üçüncüsü ise çift
cinsel organa sahip olanlar,
Yani hem dişi hem de
erkek organını taşıyan insanlar.
Ne bu üç çeşit
cinselliğin dengesini,
Ne toprağın
dengesini,
Ne de suyun, havanın
dengesinin
Asla bozulmaması
gerektiğine inanıyorum ki
Birçok aklıselim
insanda benimle hem fikirdir.
Fakat bir sapıklık
eylemi olan erkeğin erkekle
Cinsel ilişkiye
girmesiyle cinselliğinde dengesinin
Bozulmaya başladığını
düşünmekteyim,
Suyun, havanın,
toprağın kirletilip zehirlenmesi her ne ise
İşte bu cinsel
dengeleri bozmak ta bize ancak felaketten başka
Hiçbir şey getirmedi,
getirmeyecektir de,
Kadim tarih buna
şahit olarak yetmez mi?
Oysaki insan
kendisine verilen şu güzelim dengenin
Ve temiz olanların
keyfini sürmekle yetinebilseydi
Hiç onca felaket
gazap yaşanır mıydı?
Akıllanıyor mu peki,
hayır, yine bildiği gibi
Azgınlığına, zulmüne,
dengeleri bozmaya devam ederek
Kendi sonunu kendi
elleriyle bir felakete hazırlamaya
Devam ediyor aptal.
Bırakın sanatkâr
kendi çizer çizgisini…
Sen, o, şu, bu
Veya da kavimler,
Irklar, devletler, milletler
çizmeye kalkışacaksa
Sanatkârın ne
yapacağını,
Ne çizip ne
yazacağını onlar belirleyecekse eğer,
Nasıl bir sanat eseri
ortaya koyması gerektiğine
Bunlar karar
verecekse eğer
O halde ne gerek var
ki canım sanatkâra,
Yapın olsun gitsin
bitsin.
Bakınız kendinize
özel, kendinize has bir sanat eserini
Yaptırmak arzu
ederken elbette sanatkâra tarif edersiniz,
Onunla birlikte
çalışırsınız gerekirse o başka, fakat
Bunun dışında bir de
sanatkârın kendine has
Kendisine özel sanat
çizgisini belirlemeye kalkışanlar var,
Ne ayıp canım, çok
biliyorsanız çıkıp yapın o halde,
Sanatkârın
çerçevesini,
Sanatkârın kalıbını
Sizler mi belirlemeye
çabalıyorsunuz,
O halde bu çabanız
boşuna,
Sanat insanı kendi
çerçevesini, kendi çizgisini,
Kendi sanat kalıbını
kendisi ortaya koymalıdır,
Yani kendisine has
özel sanat tarzını ancak kendisi icra eder,
Beğenen alır
beğenmeyen de almaz, keyfi bilir,
Sanat insanı, birileri
sanatını beğenmedi diye
İnanın ki hiç üzerine
alınmaz.
Sanat insanına bir
çizgi, bir kalıp, bir çerçeve biçmeye
Belirlemeye kalkışmak
O sanatkârı
köleleştirmek anlamına gelir,
Biz köleleşmiş
erdemsiz sanatkâr istemiyoruz,
O sanatkârın
hürriyetini elinden almak anlamına gelir,
Diyorlar ki bu
toprakların bir geleneği, örfü, töresi var,
Ananesi var, kadimden
gelen alışkanlıkları var,
Biz bu toprakların
örfü töresi yoktur demiyoruz ki
Hem sanat nasıl ki
erdemlice tenkit edilip
Eleştiriye açıksa,
Örfler töreler
ananeler de tenkide eleştirilere açık olmalı,
Tamamda kardeşim
Sanatkârın da bir
çizgisi var,
Bırakın terk edin
artık yerden yere vurmayı da,
Tenkitlerinizi
erdemlice,
Eleştirilerinizi
erdemlice yapın,
Eğer ayrıca cesaretiniz
varsa sanat yapmaya
Haydi,
Çıkın meydana da siz
yapın sanatı,
Mâdem yok beceriniz,
Susun da bâri ermiş
desinler.
Mutluluk mu arzuluyorsunuz…
Sabretmelisiniz,
Mutluluk; emin olunuz
ki çok yakında, inanıyorum buna ben,
O geceyi
çatlata-çatlata çıkıp gelen
Gün ışığı gibi
gelecek elbette bir gün sizlere de,
Fakat
Sabrın yanına da
Gayretinizi ve büyük
bilge bir azmin hamlelerini
Mutlaka koymalısınız,
Siz hiç susuz
güneşsiz havasız meyve ağacı olur mu zannettiniz,
Bakın işte bir meyve
ağacı için su güneş oksijen
Böcekler toprak ve
birçok canlı varlık
Canla başla hamleler
yaparak nasıl da çalışıyorlar,
Unutmayınız ki ancak
âdil, erdemli, hikmetli hamleler yapanlar
Hak ederler saadeti
de, sabret, o çok yakında.
Sonnet… Nafiz coşkun
Bizim çocuk yoldan
çıktı diyenlere…
Diyorlar ki; bizim
çocuğa ne oldu,
Çok fena yoldan çıktı
bizim çocuk diyorlar,
Ne mi oldu
Ben sizlere haber
vereyim ne olduğunu, şöyle ki;
Dalgalı okyanus da
büyümeye terk edilen,
Hatta okyanusun
dalgalarını, fırtınalarını hırçınlaştırıp,
Birde o dalgaların
kenarlarına
Köpekbalıklarına ve
daha birçok zehirli balık türüne
Yemlenmesi için
davetiye çıkartan aileler
Acaba o çocuktan daha
başka ne beklerler,
Ya yaralanacak
Ya da yaralayacak
Veya da kendi
ailesine âsi olacak hâliyle,
Yani onların
eğitimini yanlış yapan sizlerden başkası değil.
Sonnet… Nafiz coşkun
Politik iblislerin
yalanları…
Bizler büyük
devrimler yaptık,
Büyük reformlar
yaptık,
Vatanı refah
seviyesine çıkarttık,
Dünya devletlerine
yardım yaptık diyen
Tüm o politikacıların
gözlerinin içerisine
Şu yıllardır
sokaklarda yatmak zorunda bırakılan insanların
Hâlini fotoğraflayın,
Sonrada götürün
Onların gözlerinin
içerisine sokun,
Tamda reform yaptık,
vatanı zenginleştirdik,
Dünya devletlerine
yardım yaptık derken sokun,
Sonrada diyorlar ki politikacılar
biz yalan mı söylüyoruz,
Ulan bu kadar mı
yüzsüz olur bir insan diyorum kendime,
Demek ki olabiliyor
muş.
Sonnet… Nafiz coşkun
Borsaya mı aşka mı
yatırım yapalım…
Bana dediler ki;
borsa mâlum,
Nerelere yatırım
yapmamızı tavsiye edersin,
Nasıl ve nereler de
değerlendirelim birikimlerimizi,
Bende cevaben dedim
ki;
Elbette para mal mülk
kazanmak gerek,
Fakat
önceliğiniz
Aşkta yatırım yapmak
olsun,
Dürüstlük de, âdil
olmakta yatırımlarınızı değerlendirin,
Dediler ki;
Aşk, dürüstlük,
erdem, adalet ne kazandırır ki,
Sokrates’in bile
sonunun nasıl olduğunu duyduk,
Sokrates de aşktan,
adaletten, erdemden, dürüstlükten taraftı,
Sonu kendi vatanında
kendi arkadaşları eliyle zehirlenip
Öldürülmek oldu, hem
de kendisinin ülke meclisince.
Hem aşk, erdem,
adalet ne kazandırmış ki bu dünya da insana,
Ben de cevaben dedim
ki;
Birde bu üç günlük
dünyanın o süresi tükenmez öteki tarafı var,
Ebedi bir hayatın
başladığı bir âlem var şu dünyadan sonra,
Aşk, erdem, adalet
işte tamda o ebedi âleme giriş anahtarı.
Dediğim gibi, elbette
para, mal mülk edinmek gerekir,
Bunun için çalışmalı
Fakat erdemi, aşkı,
adaleti ve dürüstlüğü
Asla terk etmeden
yaşayarak yapmalı tüm yatırımları.
Karar sizin,
Hep demişimdir;
Kader ya da tâlih
değildi zâlim olan
İnsanın kendi
tercihleriydi onu kötü ya da iyi yapan.
‘’Yalan men’’
filminde başrol…
Yalancılık da
Bir dünya markası
Kimlerdir denildiğin
de,
Akıllı insanlarca
Neden ilk akla gelen
İblis değil de
Kimi o bâzı
politikacılardır,
Veya
‘’yalan men’’ adında
Bir film çevrilmesi
gerekseydi
Acaba
O hangi insan gurubunu
taklit edip oynarlardı,
Elbette ki o bâzı
politikacıları
Taklit edip
oynarlardı oyuncular.
Sonnet… Nafiz
coşkun
‘’Yalan men’’ filmin
de Oscar ödülleri…
‘’yalan men’’
filminde
Başrol oynayan
oyuncular iblisi değil de,
O bâzı politikacıları
Taklit ederek
Oynayacakları
kesinleştiğine göre,
Peki, kimilerince de
Dünya sinemasının
En büyük ödülleri
sayılan
Oscar ödüllerini
Hangi film alırdı
diye sorarsanız eğer,
Elbette ki
Politikacılar alırdı
diye bir cevap alırdınız aklı başındakilerden,
Bu sorunun cevabını o
her politikacı yalakası olamayanların
O ilkokul çağında ki
çocukları bile bilir diye cevap alırdınız.
Sonnet… Nafiz coşkun
İçimden geldi… (bir
şarkı daha)
Çok üzgünüm
Vaktinde gelemedim,
Sana söylemeyi çok
arzuladım,
Çıkıp karşına
O benden beklediğin
konuşmayı
Yapabilmek için
Cesaretimi asla
bulamadım,
Seni sevmek hususun
da ben gâliba
Sınıfta kaldım,
Kendime kızarım
hâlen,
Çok üzgünüm,
Kaybeden sâdece sen
değilsin,
En çok da zarar gören
benim gâliba,
Çünkü
Acayip acıtıyor,
olmayışın benim yanımda acayip acıtıyor.
Keşke şu anda
Şu adalardan birinde
Kitap okuyor
Veya hayâl kuruyor
olsaydın
Uzanmış üzerine
koltuğun,
Tatil hayâlleri,
Mâlum kış mevsimi kar
vaktindeyiz,
Yaz mevsimi programı
yapmak gerekir diye
Söylenirdin bana
şimdiden, ah ne diyeyim başka,
Çok üzgünüm,
Vaktinde gelemedim,
Keşke sen gelseydin
bâri.
Neden mi anarşist ruhluyum…
Bana diyorlar ki;
neden o kadar âsisin,
Neden o kadar
anarşistsin, bende cevaben dedim ki;
Kör müsünüz ulan,
baksanıza üzerine dünyanın,
Her yerde feryat
figan, açlık, sefalet, adaletsizlik,
İnsanlar evsiz ve
sokaklarda yatıyor, savaşlar sokak-cadde,
Umursayanlardan mı
olayım,
Umursamayanlardan mı?
Diye sordum kendime,
Vicdanım devreye
girdi ve bana şöyle seslendi;
Şerefsiz onursuz
olmak istersen eğer umursamayanlardan ol,
Yok, ben onuru ve
şerefi tercih ediyorum dersen eğer
E artık anarşist ve
âsi bir ruh hâlinin sana gelmesine katlan dedi
Bende katlanıyorum
artık,
E her şeyin bir
bedeli var öğle değil mi? Ahirette görüşürüz.
Sonnet… Nafiz coşkun
Anarşist…
Anarşist;
Birçok ülkede
Birbirinden
Farklı
Anlaşılıp,
Birbirinden
Farklı
Tarif edilmiş olsa
da,
Gerçekte,
Bir düzene, sisteme
başkaldırmış insana
Veya bir düzene,
sisteme başkaldırmış insan guruplarına
Verilen isimdir.
Aklı başında her âdil
insan gizliden de olsa barındırır
Anarşist bir ruh
hâlini bakınca şu dünya üzerinde ki düzene!
Sonnet…
Nafiz coşkun
İkiyüzlüler…
Birileri dua ederken
Yukarılara
Ve ya aşağılara
O kadar çok
bakıyorlar ki
O yukarılara gözünü
dikmekten olsa gerek
Şu aşağıdakilerin,
Tam da gözlerinin
önünde ki insanların,
Dar gelirlinin,
Fakirin,
Evsizlerin,
Hakkı gasp
edilmişlerin,
Hakları şirketler ve
devlet eliyle,
Belediyeler eliyle
gasp edilenlerin
Hallerini hiç
görmüyorlar.
Tanrılık oyununu
oynayanlar bilsinler ki
Elbette o kendisinden
başka ilah olmayan Rab Allah’ın
Huzuruna
çıkarılacaklar
Ve öğle inanıyorum ki
Rab Allah da
Onların yüzlerine
bakmayacak,
Onların o gözlerinin
önünde ki hakkı gasp edilenlere
Bakmadıkları gibi.
Cehenneme malzeme mi
yok, dünya da çok…
Şaire dedim ki;
Ya hu şair,
Feryat figan hiç
dinmiyor,
Anlatıyoruz,
yazıyoruz,
Haykırıyoruz,
Hakları gasp
edilenlerin
Haklarının iadesi
için, ya hu Allahtan korkun diyoruz,
Fakirlerin yüksek
refah seviyesine
Çıkarılması için
çalışmalar yapılsın diye de yazıyor
Haykırıyoruz,
Allah’tan da mı korkmazsınız diyoruz,
Fakat bir
kulaklarından giriyor
Diğer kulaklarından
çıkıyor, sesimiz kısıldı be şair dedim,
Şair de bana cevaben
dedi ki;
Cehenneme de ateş
için malzeme gerek kardeş.
Sonnet… Nafiz coşkun
Hükümetten vatandaşa
kadar her yerde soygun…
Bir vatandaş bana
şöyle derdini döktü, dedi ki;
Kimi bâzı vatandaş aç
sefil, borçlu, kederli,
Hükümetler ise ha
bire sağlık güvencesi olmayan insanlardan
Genel sağlık
sigortası parası hırsızlıyor,
Ulan vatandaştan
muayene ve ilaç parası alan devletten olsa olsa
Ancak tefeci olur,
E ne var, sen bana
para ver aylık ben de seni muayene edeyim
Diyor hükümet ve
devlet,
Ulan para karşılığı
tefeci bile yapıyor o işi,
Sen şuna tırtıklamak
desene,
Adı belli işte;
sağlık güvencesi yoksa bir insanın
Demek ki parası da
yok,
Parası olsa zâten
sağlık sigortası yaptırmayı bilmiyor mu o insan,
Hırsızlayacaklar ya be
kardeş,
Nereden çalsak diye
bir şeyler uyduruyorlar işte,
Zehir zıkkım olsun
inşaallah,
Nihayetinde vatandaşı
soyuyorlar,
Ulan fakiri, dar
gelirliyi bâri soymayın,
Asgari ücretliyi
soymayın bâri Allahsızlar.
Evli bir çiftle
karşılaştım,
Bana dert yanıyorlar,
Diyorlar ki;
Bir evimiz var, alana
kadar öldük-öldük dirildik,
Apartmanda
oturuyoruz,
Binaya ısı yalıtımı
yaptırılacak diye para toplanıyor,
Ulan müteahhitler
niye yapmıyor diye söyleniyorsun,
Soygun bu ya işte,
Devlet ve belediyeler
de sürekli gaza getirip vatandaşları,
Isı yalıtımı adı
altında piyasada canlı para çevirip
Milyonlarca işsiz ev
sahibinin donuna kadar
İcralık olsun diye
uğraşıyorlar, Allah belalarını versin,
Bizden de almaya
geldiler,
Dedik ki biz zâten
ısınamayacağız, dediler ki neden,
E biz işsiz güçsüz insanlarız,
çoluk çocuk da var,
İş bulamıyoruz,
Hem nasıl ödeyelim bu
parayı, zâten soğuk da oturuyoruz,
Plastik şişelere
sıcak su doldurup onunla ısınmaya çalışıyoruz,
Aman ha susun dedim
şimdi devlet duyarsa
O plastik şişelerin
suyundan da vergi çıkarırlar, hem ayrıca
Ulan ısı yalıtımını
kendim evimin içinden de yaparım
Size mi soracam, hem
daha ucuza da yaparım ne ayaksınız,
Herkes bir soygun
yolu tutturmuş gidiyor,
Fakat bu cadde çıkmaz
sokak haberiniz olsun,
Elbet tüm bu
soygunların hesabını devlette vatandaşta verecek.
Vatandaştan genel
sağlık sigortası adı altında
Aylık zorla para
toplayan hükümetten, devletten
Her şey beklenebilir
kardeş, aman susun dedim,
Neyse kaldıkları
yerden devam ettiler içlerini dökmeye,
Binadakiler bize
demezler mi devlet yardım yapıyor kardeşim,
Ya hu biz niye o
yardımı göremiyoruz bir anlasak, görsek,
Gam yemeyeceğiz
dedim,
Dedik demesine fakat
binadakilerin umurunda mı?
Tutturdular para da
para,
Tükenmez
binadakilerin istekleri, aynı devlet gibiler,
Çatıya kiremit,
İki yüz yıl
dayanabilecek binanın iç merdivenleri bile
Sırf lüks düşkünlüğü
ve ya
Devlet belediye
eliyle piyasada canlı para dönsün diye
Bina merdivenlerine
varana kadar yenileştirilir,
Durun daha tükenmedi,
borular değişecek daha,
Anlayacağın be şair devletinden
hükümetine,
Belediyesinden
şirketlerine,
Vatandaşından
esnafına varana kadar
Soygun üstüne
kurulmuş şu devletlerin saltanatlarını
O Azizünzüntikam olan
Rab Allah’a havale ediyoruz,
Allah hepsinin
belasını versin ne diyelim başka şair sen söyle,
Senin anlayacağın
şair bakma şu insanların
Müslümanım
dediklerine, herkes bir yerden çalıyor,
Sakın aldanma,
Bunlardan Müslüman değil,
bunlardan ancak olsa-olsa
Firavun’a Kârun’a
köle olmak yakışırdı,
Belki akılları
başlarına gelirdi o zaman.
Belediyeye
faturalarda her ay yol, atık su, boru, çöp parası
Ödediğimiz yetmezmiş
gibi
Bir de her yıl zamlı
tarifeden ev vergisi alırlar,
Bu ne vergisi dersin,
cevabı çok basit, hırsızlık diyemiyor da,
Devletin vergisi
diyor be şair,
Ya hu geçinemeyen o
asgari ücretliden, dar gelirliden aldığın vergi
Sormak gerek onlara
reva mı diye,
Anlayacağın ağaçtan
ya da eşekten düşen de kalmadı,
Hani bilge Nasrettin
hoca der ya
‘’eşekten düşenin
halinden ancak eşekten düşen anlar’’
Bana eşekten düşen
getirin, e şair bizde seni eşekten düşen bildik
Dertleşmeye geldik ne
yapalım, haydi, biz yine o soğuk odalarda
Plastik şişelere su
doldurup ısınmaya gidiyoruz,
Mâlum kış
mevsimindeyiz, ayaz bıçak gibi kesiyor,
Bir de yıllardır soğuk
odalarda yatmaktan
Soğuk hastalığına
tutulduk sorma gitsin be şair.
Dertleşmek vergisi…
Kadının biri sordu
bana
Dertleşmeye vergi
alırlar mı?
O ne demek dedim,
Sonra şöyle devam
etti sözlerine, dedi ki;
Almaz olurlar mı?
Telefonda dertleştik
bir arkadaşla,
Her ayın belli bir
günün de
Hiç teklemez
Hemen
Cep telefonuna mesaj
gönderirler,
Bu ay şu kadar
Vergi kestik
Konuşmak bedeli diye,
Dedim ya şair, bırak
dertleşmeyi o kirli donuna kadar alırlar.
Sonnet… Nafiz coşkun
Tuhaf ama gerçek…
Garip görünüşlü bir
adam
Kitapların arasından
Bir gün bana
Haklı bir söz
söylemişti hiç unutamadım,
Demişti ki;
Devlet dediğin
Senin derine etine
tırnağını geçirir,
Sonra da
Tırnaklarının
arasında kalan
O sana ait olan
Derinin ve etinin
parçaları için bile
Senden haraç ve vergi
almayı da ihmal etmez,
Sakın bağırıp feryadı
figan etme, muhalefet mi ettin diye
Bir de bunun için
hapse atılmak ihtimalin bile var.
Sonnet… Nafiz coşkun
Güvenmek mi?
Şaire sordular neden
artık sevmiyorsun diye,
Şair şöyle cevap
verdi, dedi ki;
Sevmek istiyorsunuz
insanları,
Seviyorsunuz da,
Fakat
Canınızı öğle bir
acıtıyorlar ki
Sonrasında da
kalbinizi bir yerlere kaldırıp
Onu gizliyor ve kilit
altına alıyorsunuz,
Bir daha kırılıp
incitilmesin diye yapıyorsunuz bunu,
Daha sonra mı?
Daha sonra ise bir
daha sevmek bile istemiyorsunuz.
Şair devamında dedi
ki;
Aman boş ver bu
konuları şimdi,
Sen bir şarkı söyle
de keyfimize bakalım,
Sonra nedense aklımıza
şöyle bir şarkı geldi,
Başladık o şarkıyı
mırıldanıp söylemeye birlik de,
‘’alıcı kuşlar gibi
Başımın üstünde dönüp
durmayın kar tâneleri’’
Nilüfer miydi Kayahan
mıydı ruhu şâd olsun.
Şarkının nakaratı
sona erince bir müddet durdu ve
Sevmek yerine, sonra,
daha sonra dedi şair,
Yaramaz çocuklar gibi
Ellerimiz ceplerimiz
de
Islık çalıp
şuracıktan, hem de şu sokaktan yürüyerek
Çekip gitmek daha
kolayıma geliyor,
Neden biliyor
musunuz?
Çünkü en azından
kalbim incinmiyor, acımıyor kalbim.
Keder ve sevinç mi?
Büyük ya da küçük bir
zenginlik mi geldi,
Pek fazla sevinme,
Al ve faydalı bir
şekilde değerlendir.
Bir veya birçok keder
mi çaldı kapını,
Sakın üzülme,
Hayatını daha da çok
zehir zemheri etmeye
Değmiyor hiçbir
keder,
O sana keder veren
şeylerden
Akıllıca
kurtulabilmenin yollarını aramaya çalış,
Kitaplar ve
bilgelerin tavsiyeleri bu konuda
Senin yanında olurlar
daima,
Sakın onlara kulak
vermeyi ihmal etme.
Şu hayatta birçok şey
ne çok sevinmeye
Ne de çok üzülmeye
değmiyor kardeş, haydi, canını sıkma artık.
Sonnet… Nafiz coşkun
Kürkçü dükkânı…
Şair uzun yıllar
sonra
Bir zaman uzunca bir
süre bulunduğu
Bir şehre o gittiği
yerden geriye dönüp geldiğinde
Ona dediler ki;
Ya hu şair efendi
‘’tilkinin dönüp
dolaşacağı yer kürkçü dükkânıymış’’
Öğle değil mi?
Şair de onlara şöyle
cevap verdi, dedi ki;
Birincisi, dediğiniz doğru değil,
İkincisi ise; ben bir
tilki değilim,
Ben henüz daha
ölmedim ki
Kürkümde postum da
çarşı pazara çıkartılsın,
Bunun üzerine şaire
dediler ki;
O halde esen bir
aslan mısın? Bunu mu ima ediyorsun,
Şair şöyle cevap
verdi, dedi ki;
Ben bir aslan değilim, fakat ben bir insanım sâdece,
İyi bir insan olmaya
gayret eden enteresan bir şairim sâdece,
Savaşmaktan
yorulmuştum,
Gittim, bir
süreliğine nefeslendim, dinlendim,
Yaralarımı sardım,
güçlendim,
Şimdi ise yeniden bir
mücadeleye başlamak için
O bir zamanlar
Mücadeleler verdiğim
şehre geriye döndüm,
Ben kürkümü
kaptırmaya değil,
Yeni bir mücadeleye
geldim, hepsi bu.
Baksanıza, henüz daha
serçeler ve menekşeler de ölmüş değiller.
Fırtına eken ne biçer
ki başka…
Fırtınalara sebep
olacak
İşlerden ekerseniz
eğer sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki;
Sizlere o huzur veren
Sabâ rüzgârlarıyla
beraber
O serinleten,
ferahlatan
O bereket dolu yaz
yağmurları gelecek değil ya karşınıza,
Dedim ya fırtına eken
Ancak karşısında da
hiç baş edemeyeceği
Okyanusun dev
dalgalarını bulabilir be kardeş.
Peki, bilgelik ve
erdemle,
Sabır ve kararlılıkla
da;
İyilik, adalet ve
hikmet ekerseniz
Elbette bir gün
kaşınız da o huzur veren sabâ rüzgârlarını
Ve o güzelim
ferahlatan yaz yağmurlarını da bulabilirsiniz.
Sonnet… Nafiz coşkun
Şeytan bile kaçınca şerrinden
politikacının…
Ey ahali duyduk
duymadık demeyin
Şeytanlar dünyayı
terk ettiler
Diye bir dedi-kodudur
etraf da dolanıyor,
Var sayalım ki bu
dedi-kodu doğru çıkmış olsa,
İyi de şeytanlar kıyamete
kadar
İnsanoğlunu yoldan
çıkartmak için
Vesvese vermeye ant
içmemişler miydi?
Acaba şimdi ne oldu
da
Neden acaba karar
değiştirdiler diye düşünürken,
Aklımıza bilge şaire
sormak geldi,
Hemen apar-topar
çıktık şairin karşısına
Dedik ki; ey koca
şair biz bu sorunun cevabını bulamadık,
Dedikodudan mı ibaret
yoksa bu gerçek mi?
Gerçek olsa bile
neden şeytanlar dünyadan kaçmış olsunlar ki;
Şair şöyle cevap
verdi, dedi ki;
Politikacılarla,
politikacıların aveneleri, insanlara
Ve bir de şeytanlara
pabuçlarını ters giyindirince,
İlk önce şeytanlar bu
durumdan korktular
Ve dediler ki eyvah
bizden daha fena yaratıklar varmış,
Baksanıza bizlere
pabuçlarımızı bile ters giyindiren
Bunlar bizi de o yönettikleri
halka, insanlara yaptıkları gibi
Sömürüp
köleleştirmeden,
Varımızı yoğumuzu
bizim de çalmadan,
Başka güneş
sistemleri buluruz ümidiyle
Tası tarağı
toplayarak kaçıp gittiler diye
Bende bir dedikodudur
duymadım değil hani,
E eğer belki de
dedikleri gibi ya dedikodu değilse, korkun,
Fakat yine de
politikacıların şerrinden rabbinize sığının derim.
Görünen felaket
kılavuz ister mi?
Ergenliğe yeni ayak
basmış
Ergen bir çocuk sordu
şaire,
Dedi ki;
Neden şu dünya da ki
Savaşlar diye,
Şair de şöyle cevap
verdi,
Dedi ki;
İlk önceleri tek bir
aileden ibaretti dünya,
Sonra mahalle oldu,
Derken iki kardeşten birisi
Mahalle kavgası, kan
davasıymış gibi
Ölümüne sebep oldu
birisi diğerinin,
İşte bunun adı;
çekememezlik ile başladı,
Diğer bir adına da
haset diyorlar,
Haset diyorlar buna,
O gün bugündür şu
dünya da ki insan kardeşler
Birbirlerini
boğazlamak için bir yarış içindedirler,
Kavga, cinayet böyle
başladı işte,
Bu defa şair sordu
ergenliğe yeni adım atmış o çocuğa,
Dedi ki; ne olur
sence geleceği dünyanın,
Ergen çocuk cevap
verdi, dedi ki;
Görünen köy kılavuz
ister mi?
Sustum nihayetinde… (Bir şarkı daha)
Üstüne iyilik sağlık
Kendimi bir türlü
Alamıyorum senden,
Tutku
mu desem,
Takıntımı bu bende ki
sana,
Bilemiyorum,
Ah şu kavak yelleri
başımdan gitmez sanırdım,
Yok, yok, harabeye
döndürür bu tutku beni gâliba,
Gel etmez,
El etmez,
Bâri dedim ki
Bir merhabayı eksik
etme,
Üstüne iyilik sağlık
Kendimi bir türlü
sana
Açamıyorum,
Bâri sen bir adım
atsan diyorum.
Üstüne iyilik sağlık
Kendimi bir türlü
Alamıyorum senden,
Bâri sen bir adım
atsan diyorum.
Şairin seyir
defterinden…
Bâzen oyun
oynayacaksın düşmanınla dedi şair,
Bırak ara da bir
Oltaya takıldı
zannetsin seni düşmanın,
Ümitlensin azıcık,
Seni oyuna getirdi
diye zevklensin aptal,
Seninle oyun
oynadığını,
Seni yendiğini
zannetsin budala,
Öğle bir gün çık ki
karşılarına,
Ne olduğunu o an
anlayamasınlar,
Onlara süre ver
Çoktan battıklarının
yıllar içerisinde
Farkına vardıklarında
Senin de zafer
kazandığını
Elbette anlayacaklar.
Sonnet… Nafiz coşkun
Susmanın da yeri
başka hani…
Bâzen ben susmak
kadar
Ağır bir darbe göremedim
Düşmana karşı,
Bâzen erdemle
konuşmak elbette
Büyük bir silah olsa
da,
Bâzen susmak karşısın
da
Neler olup bittiğini
Bir türlü anlayamaz
ya düşmanın,
Bir anlam veremez ya
bu suskunluğa,
Endişelenir,
Fırtına öncesi
sessizlik der durur içinden,
Telaşlanmıştır artık,
Az ya da çok bu hali
sebebiyle bile zafere giden yolda
Çok şeyler
değişebilir. Çok şeyler değişebilir.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Susmak mı?
Susmak
İki türlüdür
Birincisi
Sükût
Edersin tembel-tembel
ve nihayet
Düşersin,
İkincisi ise;
İdeallerin uğruna
Tüm motivasyonunu,
İdeallerinin yolunda
tüm şartların olgunlaşması için
Çaba gayret sarf eder
Bir müddet de sükût
edersin
Fakat işte böyle bir
sükût etmek
Tüm yalnızlığın
acılarına sonun da değer.
Sonnet… Nafiz coşkun
Kuzgun der ki… 1
Ya
Adalet
Başa
Ya da
Devlet
Kuzgun
Leşe.
Ya
Adalet
Başa
Ya da
Dünya
Kuzgun
Leşe.
Sonneto… Nafiz coşkun
Kuzgun der ki… 2
Kuzgun
İntikamcı
Bir kuştur
Biliyor muydunuz?
Ya öğle
Ya da böyle
Er ya da
Geç
Tüm haklıların
haklarının
İntikamı
Alınacak demek
istiyorum.
Bence şu dünya da
Kimden gizlediğinizi zannediyorsunuz
ki hilelerinizi,
Nihayetinde kaybeden
sizler olacaksınız.
Sonneto…
Nafiz coşkun
Neye önem verir ki
şair…
Şair
Dedi ki;
Ben
Genel de
Bir insanın
Şu dindenim,
Şu ırktanım,
Şu memlekettenim
Dediğine
Hiç önem vermem,
Neyine önem veririm
biliyor musunuz?
Her işin de âdil olup
olmadığına,
Kibar ve erdemli,
samimi, dürüst olup olmadığına bakarım,
Gerisi bayatlamış
yemek, dök, göm gitsin toprağın altına.
Sonnet… Nafiz coşkun
Kendinize olan o
kibirli güven duygusu da ne…
Hani çok dindardınız
ya,
Hani diyordunuz ya biz
Rabbin sevgili milletiyiz diye,
Hani diyordunuz ya Rabbin
sevgili kullarıyız diye,
Hani diyordunuz ya
Biz ancak iyi
insanlarız,
Hani dualarınız geri
çevrilmez zannediyordunuz ya
Haydi, şimdi dua edin
de başınızda ki belalar
Gidiyor mu gitmiyor
mu bir bakalım,
Haydi, devlet
başkanlarınızın gücü yetiyor mu kurtarmaya sizi,
O muazzam ordularınız
silahlarınız sizleri kurtarabilecekler mi?
Dindar bilinenlere
haber verin bakalım onlar kurtarabilecek mi?
Haydi, şimdi o
taptığınız şeyhleriniz bir dua etsinler de
Ve ya bilim
insanlarınız devlet parasıyla bir şeyler yapsınlar da
Bakalım başınız da ki
belalar gidiyor mu gitmiyor mu diye,
Ne oldu, tüm
yalanlarınız açığa mı çıktı şimdi,
Rabbimizi
kandıracağınızı mı zannetmiştiniz,
Yok, onu
kandıramazsınız, işte orada durun,
Allah’ın
avukatlığına,
Allah’ın vekilliğine
soyunmuştunuz,
Oysaki Allah’ın vekile
ve avukata ihtiyacı yok,
Fakat o kendisinden
başka ilah olmayan Allah ki
Şimdi başınıza gazabı
indirdi,
Haydi, yetiyorsa
gücünüz kaldırın,
Kimmiş Allah’ın
sevgili kulu bir görelim.
Sen olmak…
Kendini hâlen
Birine karşı
Beğendirmeğe
çalışıyor buluyorsan sık-sık
Ve o da seni
Beğenmediğini ima
ediyorsa eğer
Daha neyi bekliyorsun
Çıkıp gitmek için
Onun
O kibirli hayatından.
Artık seni kimselerin
aptal yerine
Koymasına izin verme,
Sen o tabi ve doğal
halinle
Daha güzel ve
samimisin,
Önemli olan erdemli
kalabilmektir, gerisini boş ver.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Sidik çukuru…
Herkesin bir hikâyesi
var,
Kimseler kendisini
Şu sidik çukuruna
çevirdiğiniz dünya da
Kaptanı-derya
zannetmesin artık
Çünkü
Nihayetinde hepiniz
Boka batmak
üzeresiniz.
Neden hâlen kendinizi
Karşınızdakinden
üstün görürsünüz ki
Nihayetinde hepimiz
öleceğiz,
Erdemli olmak varken,
Sevişmek varken
Nedir bu kibrinizin
Sürekli açtığı
birbirinize her gün kavga!
Sonnet… Nafiz coşkun
Gelsen artık…
Dünya da yaşamak
tehlikeli bir oyun olmaktan,
Hayatımız ise zehir
zemheri olmaktan
Kurtulacağa
benzemiyor bunların ellerinde,
Ya da bir gün sen
ansızın tüm kudretinle
Gel ve çık
karşılarına
Şu adalet maskesi adı
altında
Hırsızlık yapanların
karşılarına,
Görsünler
Asıl,
Nasıl
Yapılırmış
Adalet
Denen
Huzurlu ve kutsal
yaşamak!
Sonnet… Nafiz coşkun
Modern zamanlar…
Modern dedikleri dünya
işte,
Dışlanmış ve
örselenmiş insanların dünyası;
Soğuk, aç, sefil,
fakir, kıt kanaat, evsiz barksız,
Güvensiz, ötelenmiş,
daha kötüsü ise;
Çaresizlik ve
neredeyse hiç kapanmayacak olan
Ruh ve hatta beden
yaraları!
Anlayacağınız şu
yönetici konumunda ki politikacılarla
Aynı dünyada
yaşayamadık gitti bir türlü
Çünkü onların
anlattığı o tozpembe dünya,
Her şey yolunda
dünyasıyla, bizim gördüğümüz dünya Birbirinden çok ama çok farklı!
Dünya da yaşamak
bizlere göre
Tehlikeli bir yer olmaktan
çıkmıyor bir türlü,
Ne yani her şey
yolundaymış yalanına devam mı edelim.
Sonnet… Nafiz coşkun
Yalanın büyüğü… 1
Eğer hayatınız da
Adaletsizce
davranıyor
Ve Müslüman,
İslam olduğunuzu
İddia ediyorsanız,
Yalan söylüyorsunuz
demektir
Çünkü
Müslüman
Ve İslam kelimesinin
Istılah-i(ilmi)
manasın tam olarak karşılığı;
Adalet ve erdemdir.
Adalet derken; ben
Sokrates’i idam eden
O kaba mantıkçıların
adalet anlayışını kastetmiyorum,
Ben; erdemli mantığın
adalet anlayışını kastetmekteyim.
Sonnet… Nafiz coşkun
Yalanın büyüğü… 2
Eğer ki adaletsizlik
yapıyor, yapmaktan da dönmüyorsanız
Ve İncil’e ve İsa’ya
Ve Zebur’a ve Davud’a
Ve Tevrat’a ve Musa’ya
Ve Kuran’a ve
Muhammed’e
Veya bunlardan
birisine
İnandığınızı iddia
ediyorsanız eğer
Yalan söylüyorsunuz
demektir
Çünkü bu ilahi
kitaplar ve peygamberler;
Adaletin yaşanıp,
adaletin gerçekleştirilmesi için
Rabbin gönderdiği
sözlerdir,
Adalet derken; ben
Sokrates’i idam eden
O kaba mantıkçıların
adalet anlayışını kastetmiyorum,
Ben; erdemli mantığın
adalet anlayışını kastetmekteyim.
Sonnet… Nafiz coşkun
Deli mi?
Akıllılar için söylüyorum;
Şakadan bile olsa
Birbirinize deli ve
ya
Buna benzer
yakıştırmalardan
Uzak durmanızı
tavsiye ederim,
Çünkü
Delinin İslam ile işi
olmaz,
İslam’ın da deliyle
işi ancak
Onun bakımı,
iyileştirilmesini sağlayacak olan
Hamlelerin uzmanlarca
yapılmasını tavsiye etmek olur,
Eğer diyorsanız İslam
ile benim işim olmaz,
O halde deliliği
kendinize
Bir isim ve unvan
olarak
Alıp kullanmanız da
bir sakınca yok, fakat ben deli değilim.
Sonnet… Nafiz coşkun
Dansöz…
Şaire dediler ki;
Ne o dansöz çıkınca
Çevirdin yüzünü
Hem de başka bir
tarafa,
Çok mu utandın,
Şair de cevaben
Onlara dedi ki;
Yıllardır,
Hem de her gün,
Hem de her bir yer
de,
Hem de birçok mekân
da
Ve bir de şu anda
karşımda
Dansöz görmekten
Sıkıldığımdan
olabilir mi?
Sonnet… Nafiz coşkun
Büyük günah…
Kudretlenmek ve
taraftar toplamak uğruna
Ya da kavgalarda,
savaşlarda kan dökmek uğruna
Ve ya da
Mal mülk servet
toplayıp biriktirmek uğruna
İlahi dinleri
Bir maşaymış gibi
kullananların,
Kendi şahsi çıkarları
uğruna
İlahi dinleri âlet
edenlerin acaba
Cehennem de bile
yatacak yerleri var mıdır?
Soralım, var mıdır?
Bu sorunun cevabını
gerçek de ancak
Tarikatlar ve
politikacılar vereceklerdir
Çünkü en çok onlar
severler ilahi dinleri
Kendi şahsi çıkarları
uğruna âlet edinmeyi!
Sonnet… Nafiz
coşkun
Puştluk mu?
Filmlerle, bir kısım
kültür projeleriyle,
Kitaplarla, basınla,
İnsanları incitmeden,
Onları kırmadan
Erdemliliğe
yönlendiren zihin yönlendirmelerine
Alkış tutabilirim
elbet,
Fakat
Birilerinin ve ya
Bâzı gurup ve
partilerin
Şahsi çıkarları
Ve puştlukları uğruna
Yapılan zihin
yönlendirmelerine
Alkış değil ancak
Ben öğle puştlukların
içine sıçarım.
Sonnet… Nafiz coşkun
Aptal ile abdal
arasında ki fark…
İstediğin kadar
okusan da
Eşeklik aptallık
bakiyse abdal sana ne yapsın.
Allah’ı anmaktan
dolayı cahil aptal
Allah’ın o âdil
emirlerini sürekli ihmal edenler var.
Allah’ı zikretmekten
dolayı cahil aptal
Allah’ın o mutlaka
yapılmasını emir buyurduğu
Adaletli yaşamayı
sürekli ihmal edenler var.
Yani diyorum ki; Allah’ı
iyi güzel anıp zikrediyorsunuz da
Ya hu o zikrettiğiniz
Allah sizlere diyor ki
Benim emrim olan
adaleti yaşayın ve hem de yaşatın,
Birbirinizi öldürüp
şiddet yapmayı terk edin artık diyor,
Peki, ya siz ne
yapıyorsunuz, ancak dedikodu,
Adını zikrettiğinizin
emirlerini uygulamak yerine
Sâdece kendi
ellerinizle kendi gözlerinizi bağlıyor,
O adını sürekli
andığınız Allah’ın emirlerini uygulamak yerine
Adaletsizlik,
arsızlık, hırsızlık, büyücülük, cehalet, dedikodu,
Erdemsizlik, kabalık,
savaş, cinayetler işliyorsunuz,
Buna Müslümanlık
değil,
Dense-dense ancak cinayet,
barbarlık denir,
Aptallık, gaflet,
budalalık denmesinde peki, ne olsun.
Kudret sahibi
olmuşlar, zenginlik makam mevki sahibi olmuşlar,
Dindarım diye geçinip
mal mülk yığınla biriktiriyorlar,
Dini en iyi biz
anlatıyoruz diye geçiniyorlar,
Fakat insanlar ile
hayvanlar evsiz sokaklarda
Ayazlarda yatıyorlar
aç ve sefil, perişan bir halde,
Yani bu mudur sizin
din anlayışınız,
Fakirin mazlumun
hakları devlet ve bir kısım şirketler eliyle
Gasp edilirken nasıl
biz en iyi dindarız diyebiliyorsunuz.
Batır ya Rab… 1
Sen hükümet
olacaksın,
Zenginleşeceksin,
Veya da belli bir
kudret sahibi olacaksın
Fakat
Bir kısım insanlarla,
bir kısım hayvanlar;
Sokaklarda evsiz,
Aç, sefil, ayazlarda
canları acır vaziyette yaşamaya çalışacak,
Bıçak keser gibi
soğuk vücutlarını
Kederler içinde
yaşayacaklar,
Olacak iş mi?
Oluyor be kardeşim,
peki, öğleyse
Şöyle dua etmek gerek
o vakit bize de;
Batır o zaman ya Rab
Bunların ve bunlar
gibilerin tüm saltanat ve kudretlerini.
Sonnet… Nafiz coşkun
Batır ya Rab…2
Şaşırıyorum şu adil dini
yayıyorum diye
Adaletsizce lüks
mekânlar kuranlara,
Bakınız aç, sefil,
evsiz insanlar,
Aç, susuz hayvanlar
sokaklarda,
Köprü altlarında perişan
halde,
Soğuk, zemheri,
Ayaz bıçak gibi
keserken vücutlarını,
Şaşırıyorum şu dini
yayıyorum diye
O lüks mekânlarda
saltanat sürenlere.
Şöyle dua etmek gerek
o vakit bize de;
Batır o zaman ya Rab
Bunların ve bunlar
gibilerin tüm saltanat ve kudretlerini.
Modernizm ve
medeniyet anlayışınız buysa eğer
O halde batsın
modernizminiz de, medeniyetinizde yerin dibine.
Sonnet… Nafiz coşkun
Batır ya Rab… 3
Sizin o her gün
andığınız Rab,
Adaleti ve iyiliği
emredip, kötülükten sakınıp, bir de
Kötülükten
sakındırmanızı da istemekte öğle değil mi?
Peki, o halde neden
sizler hâlen
O zengin lüks
mekânlarınız da
Saltanat sürerken,
O dar gelirli
insanlar ile fakirlerin hakları gasp edilir
Hem devleti
yönetenlerin hem de bir kısım şirketlerin elleriyle,
Peki, neden hâlen
insanlar evsiz, aç ve sokaklarda
Ve neden hâlen
hayvanlar aç ve şiddet görmekteler,
Neden ayazların
kucağına terk edilmiş bir vaziyetteler,
Şöyle dua etmek gerek
o vakit bize de;
Batır o zaman ya Rab
Bunların ve bunlar
gibilerin tüm saltanat ve kudretlerini.
Sonnet… Nafiz coşkun
Yazar şair nafiz
coşkunun yayınlanan, hazırlanmakta olan diğer kitapları
...
1: Kelebek mevsimi ve
saklambaçlar şehri…
2: Elma kokuları ve
yağmur zamanı…
3: Azap yağmurları…
4: Sevgili nâna ve
mektupları…
5: Papatya mevsimi…
6: Gece yürüyüşü…
7: Sevgili tutya ve
mektuplar…
8: Sürgün şehir…
9: Su kavmi ve Ruhûl Kudüs...
10: Şafak gemisi…
11: Gemileri yaktım
Aşk ülkesinde…
12: Sürgün çocuklar…
13: Siyah incir ve
mavi kelebek…
14: Sofia filo ve
mektuplar…
15: İstanbul da sanat
ile aşk…
16: Afili
yalnızlıklar şehri…
17: Şairler anarşist
olurmuş…
18: Sular kesti kılıçları…
19:
Kafa kâğıdı…
20: Hikmet ve
felsefe…
21: Olmak ya da
olmamak…
22: Papirüsler…
23: Meleklerin şehri…
24: İstanbul’un
kanatları altın da…
25: Kırmızı
yağmurlar…
26: Sobe, körebe ve
saklambaç…
27: Bakır cezve…
28: Kaldırımda
demlenen fikir…
29: Senfoni gülüşü…
30: Sevgiliye senfoni
ve aforizmalar.
31: Ölümsüzlük
senfonisi ve Felsefik yazılar.
32: Felsefe ile
şiirin buluşması.
33: Çirkin kral ve
fikir yazıları.
34: Ölü şairler
mezarlığı.
35: Cennetin
çocukları.
36: Şairler kenti ve
aforizmalar.
37: Kelebekler şehri
ve Felsefik notlar
38: Tutsak melekler
ve fikir yazıları…
39: Şair korsanlar ve
aforizmalar…
40: Şehrin azizleri
ve Felsefik yazılar…
41: Sofia filo ve
aforizmalar…
42: Faili meçhul
sevdalar ve aforizmalar…
43: Kırmızı balık ve
aforizmalar…
44: İhbarlanmış
aşklar ve Felsefik notlar…
45: Kılıçlar ve
kalemler…
46: Pur si muove ve
aforizmalar…
47: Şairlerin ölüm
dansı ve aforizmalar…
48: Düşmanlar ve
sevgililer…
49: Soprano ve kanlı
sözler…
50: Kurşun askerler ve
aforizmalar…
51: Ölüm öpücüğü ve
aforizmalar…
52:Kale düştü ve
felsefik yazılar…
53:Şairin kurşun
kalemi ve aforizmalar…
54: Şairin seyir
defteri ve aforizmalar…
55: Kartal yuvası ve
aforizmalar…
56: Kelimelerle dans
ve aforizmalar…
57: Yalnızlık senfonisi
ve aforizmalar…
58: Aksiyon ve
aforizmalar…
59: Aşk yasası, Aşk
diyalektiği…
60: Sinekler lordu ve
aforizmalar…
61: Kod-adı şair ve
aforizmalar…
62: Su akar yatağını
bulur…
63: insan ilişkileri
ve aforizmalar… (karma)
64: Sokrates’in
intikamı ve aforizmalar…
65: Cehennem melekleri
ve aforizmalar… 66: Aşk töreni…
Yorumlar
Yorum Gönder