KİTAP ADI: KIYAMET SANCISI VE AFORİZMALAR... Kitap: 76. author poet yazar şair Nafiz coşkun
Felsefik yazılar,
jurnaller, fikir yazıları, makaleler, şiirler, aşk,
Aforizmalar, hikmet,
sanat ve sonnet…
♛ ♣ ♡
Kıyamet sancısı ve
aforizmalar. Kitap: 76.
☆☆☆
Bâzen onlarca kumandandan ve
politikacıdan daha çok faydalı iş yapar bilge cesur bir şair…
Seçimleriydi insanı
iyi ya da kötü eden,
Kör talih yoktu
aslında kalbinde kaderin de insanın…
Düşüncelerimin,
aforizmalarımın erdemleşerek olgunlaşmasın da ve hayatın içerisinde ki
zorluklara cenderelere karşı cesur duruşumu gardımı alışımda benden
yardımlarını geri çekmeyen meleklere teşekkür ediyorum. Ve o çok değerli tüm
bilge hikmetli sanat felsefe insanlarına teşekkür etmeği kendime aziz bir vasıf
olarak görmekteyim çünkü onlara gönülden teşekkür etmek bile benim gibi bir
mücrimi azizleştirebilir. Ben sadece iyi insan olmaya çalışan o aziz sanatkârım
olan Rab Allah’ın yarattığı Aşk budalası bir varlığım, sağlıcakla, hoşça kalın.
Nafiz coşkun.
☆☆☆
Yazar şair düşünür ve
sanat insanı: Nafiz coşkun ile iletişim adresleri: e-posta: n.coskun006@gmail.com
Ve ayrıca daha çok
facebook Messenger,
Twitter ınstagram
linkedln pinterest adreslerinden ulaşabilirsiniz.
Bu ve tüm
kitaplarımın telif hakları, basım, yayın, satış hakları Nafiz Coşkun’a aittir.
İzni alınmadan kitabın tümü, ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya
da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, bastırılamaz, medyada okunamaz, şarkı türkü
yapılamaz.
…
Baskı
Ofset baskı merkezi
/
Matbaa sertifikası
ISBN:
☆☆☆
Kitap içerisindeki
Felsefik yazıların, şiirlerin, makalelerin ve Sonnetlerin sayfa numaraları:
…
Sayfa: 7.
ŞAİRİN(kendimin)SANAT TARZI
Sayfa: 9: Kıyamet
vakti…
Sayfa: 12: Nasihat
isteyenlere gelsin…
Sayfa: 15: Ben, kim
miyim?
Sayfa: 19: Hasretle…
Sayfa: 20: Yalan
denen çirkin cadı…
Sayfa: 23: Duygusal…
(sonnet)
Sayfa: 24: Gazap
kamçısı… (sonnet)
Sayfa: 25: Anlamak
denen ulu gerçek… (sonnet)
Sayfa: 26: İnsan
haddini bilmeli… (sonnet)
Sayfa: 27: Savaş
dansları başlar… (sonnet)
Sayfa: 28: Zafer
kazanmak ölüm bile olsa… (sonnet)
Sayfa: 29: Aşk ve
erdem eczadır kedere karşı…
Sayfa: 31: Olmak ya
da olamamak… (sonnet)
Sayfa: 32: Budalalık
hastalığı… (sonnet)
Sayfa: 33: Hayaletler
ve hayaller… (sonnet)
Sayfa: 34: Bataklıkta
bir papatya… (sonnet)
Sayfa: 35: Adalet
terazisini ayakta tutmak erdemdir… (sonnet)
Sayfa: 36: Sobelemek
kederleri… (sonnet)
Sayfa: 37: Ben
sohbeti açıyorum…
Sayfa: 38: Düşünün ve
düşündürün… (sonnet)
Sayfa: 39: Türkiye
gerçeği… (sonnet)
Sayfa: 40: Ektiğini
biçer insan…
Sayfa: 41: Anarşizm
panzehir olabilir mi?
Sayfa: 43: Sanatıma
çöplük diyenlere gelsin… (sonnet)
Sayfa: 44: Bilgileri
kurcalamak…
Sayfa: 46: Doğru soru
bilginin yarısı eder…
Sayfa: 48: İyi, kötü
ve çirkin…
Sayfa: 49: Adalet en
aziz ibadettir…
Sayfa: 51: Şair bir
hain midir?. (sonnet)
Sayfa: 52: Aile küçük
fakat tüm bir dünyadır… (sonnet)
Sayfa: 53: Şairler ve
krallar… (sonnet)
Sayfa: 54: Sağlık en
büyük hazine… (sonnet)
Sayfa: 55: Doğru
miras mı? (sonnet)
Sayfa: 56: Ektiğini
biçeceksin, doğru tohumları kullan…(sone)
Sayfa: 57:
Küfrettiysem iblisedir sana ne…
Sayfa: 58: Şair kim
midir?
Sayfa: 59: Toplumun
gerçek yüzü… (sonnet)
Sayfa: 60: Olamayan
ağaç meyve vermez… (sonnet)
Sayfa: 61: Devlet
neden mutsuzdur…
Sayfa: 62: Bir ülke
nasıl mutlu ve neden mutsuz olur…
Sayfa: 63: Dünyanın
değeri kadar o yoklar eder mi değer…
Sayfa: 64: Cennetin
çocukları…
Sayfa: 65: Kime
hizmet ediyorsun düşün lütfen…
Sayfa: 67: Adil
yaşayanların cumhuriyetleri güzeldir…
Sayfa: 68: Kirli oyunlar
ancak devletlerin işi… (sonnet)
Sayfa: 69: Haklı ve
erdemli her bir mücadele kesin bir zaferdir.
Sayfa: 70: Şair ıslık
çalıp şarkı söylerdi kimi zaman…
Sayfa: 71: Hasta
mısın, yasta mısın, sor kendine… (sonnet)
Sayfa: 72: Budalalık
hastalığının nedir acaba çaresi… (sonnet)
Sayfa: 73: Adalettir,
aşktır, erdemdir dinim…
Sayfa: 74: Adalet
yaşamak erdemdir…
Sayfa: 75: Uyansın
budalalık uykusundan insan…
Sayfa: 77: Kötülük ve
ben, aynı çizgide duramıyoruz… (sonnet)
Sayfa: 78: Yalnızlığa
sürükleniyor insanlık, tutunmalı adalete.
Sayfa: 80:
Kendinizden başlayın düzeltmeye… (sonnet)
Sayfa: 81: Karışık
düşler ve şair…
Sayfa: 84: Şeytanı
taşlamak mı? (sonnet)
Sayfa: 85: Kendini
düzeltmekten başlamalı insan… (sonnet)
Sayfa: 86: Elbette adalet
isteyip haykırmak gerekir, fakat…
Sayfa: 90: Ya adalet
konuş ya da sus… (sonnet)
Sayfa: 91: Sevgiliye
söylenenlerden… (sonnet)
Sayfa: 92: Kimse yok mu dedi
kadın…
Sayfa: 96: Küstahlaştı mı ki bilge
şair…
Sayfa: 100: Huzur istiyorsun,
erdemleştir insanlığı…
Sayfa: 101: yazarın
bugüne kadar yazdığı kitapların isimleri…
☆☆☆
Nafiz derki:
…
Sevgili Mikel’e,
Cibril’e ve Şafağa ve sana
Ve senin için
sevgilim.
Sevgili İsrafil’e,
Ölüm meleği Azrail’e
ve Ruhûl Kudüs’e Teşekkür ediyorum.
Sonnet ve şiirlerimi,
tane-tane,
Yavaş-yavaş ve
yumuşak bir ses ile oku.
Fikir yazılarımı,
makalelerimi, aforizmalarımı,
Şiirlerimi,
sonnetolarımı, kelimelerimi, hikâyeciklerimi,
Jurnallerimi okurken
düşünerek oku!
Anlamak istiyorsan bu
dediklerimi yerine getirmelisin!
Ve unutma ki hikmetli
düşünerek okumak;
Erdemlilerin,
kibarların,
Asaletli,
Asil insanların aziz
bir vasfıdır, karakteridir, sanatıdır unutma!
Sonnet. Nafiz coşkun
☆☆☆
ŞAİRİN(kendimin)SANAT TARZI.
Bu yazıyı tüm kitaplarımın
baş sayfalarına yerleştiriyorum!
Beni ve sanat şiir
tarzımı anlayabilmek için bu yazımı lütfen dikkatlice kendiniz ya da karşılıklı
bir insanla okuyunuz ki benim yazmış olduğum eserlerimi daha iyi anlayabilmeniz
mümkün olsun. Kendisine yazar şair düşünür ve sanat insanı unvanlarıyla
seslenen o akılcı romantik adamın yani benim ne tarzda yazdığımı, nasıl bir
nazm ölçü kullandığımı şu ifadelerle beyan etmek istiyorum. Şu aziz iki cümleyi
çok irdeledim, olmak ya da olmamak ile anlamak ya da anlamamak cümlelerini. Ve
anladım ki bu iki aziz cümle beyni dolmaya başlamış bir insanın tüm hayatını
şekillendiren kafa kâğıdıdır, ruh haritasıdır. Düşün ve anlamaya çaba göster,
olmak için ise bilgi ile meseleleri anlamak gerektiğine inandım daima. Şiiri, felsefeyi,
fikirlerimi, telkini sonnet kalıbında, sonnet nazmın da birleştirdim, ha bu
arada hatırlatmak isterim ki zâten kaliteli bir şiirin fikirsiz felsefesiz
olması mümkün değil. Bazen de kimi yazılarımda sokak lisanını kullanmayı ihmal
etmedim çünkü sokağın ayrı bir lehçesi vardır bunu inkâr edemem, iyi ya da
çirkin sokağın o çok farklı argosunu bile kullandığım oldu. Her bir aklın, her
bir anlayışın anlayışına göre anlatmaya çalıştım ve o sokak şairi üslubu
yanında birde salon şairi ile aforizmacıların lisanını kullanmayı da ihmal
etmedim. Bazen insanların o geçmişten bugüne hiç değişmemiş aynı olan
ezberlerini bozmuş oldum bu farklı yazılarımla, bu farklı sanat tarzımla.
Çoğunlukla bazen de insanların düşünce güçlerini artırmaya çalıştığım oldu. Hem
sokak lisanını, sokak felsefesini ve hem de yüksek akademi lisanının
felsefesini kullanmayı kendime has bir tarzda uygun gördüm. Aynı kitap
içerisinde hem Sonnet’i, şiiri, makaleyi, jurnal yazılarını ve bazen de minik
hikâyecik roman kokulu yazılarımı ve ayrıca laubali bir lisan tarzını da ihmal
etmeden kullandığımı yazılarımda göreceksiniz çünkü kötülüğe karşı laubali
olmamak mümkün değildir erdemli bir insan için. Ve hatta çok basit anlatılar
ile süslenmiş şarkı sözü olabilecek dizeleri, şiirleri, Aşk’ı, Hikmet’i,
kavgalarımı, hatalarımı, pişmanlıklarımı, halkımı, birbirinden çok farklı insan
kalıplarını, farklı kültürdeki insanların isyanlarını, sohbet şiir
kültürlerini, yalnızlıklarını, zaferlerini, yenilgilerini, umutlarını ve birçok
şiirde olduğu gibi karamsarlığı değil, tam tersine insanları karamsarlıktan
çıkartabilmenin uğraşısını göreceksiniz yazılarımda. Biliyorsunuz ki felsefi
bir mesele üzerinde hikmetlice düşünmeye çalışmak insanın düşünce gücünü
artırıyor. Ve işte bende Felsefik yazılar ile yoğurduğum mayaladığım şiir
sonnet sanat düşünce fikir hamurumu kendime has yepyeni bir modern sanat
tarzında sizlere ikram ediyorum, isteyen alabilir, alırsanız eğer zararlı asla
çıkmayacaksınız emin olabilirsiz, çünkü ben de sizler gibi iyi bir insan olmaya
çaba gösteren bir varlığım.
Yeniden kısaca tekrar
etmem gerekirse eğer, Tüm eserlerimin kitaplarımın tarzı şöyle ki yazılarımın
büyük bir bölümünü, fikirlerimin bir kısmını sonnet kalıbı nazmında, şiirsel
kendime has Felsefik hikmetli dokunuşlarla yazdım. İşte bu bana has nazm ile
tarz birleşince dünyada bir ilk oldum desem yeridir. Ayrıca bu nazm tarz
birleşmesiyle yazılan bazı eserlerimin okunuşu konuları gibi zor, ağır
gelebilir bazılarınıza. Lütfen yazılarımı daha dikkatli, yavaş ve seçici,
tane-tane, düşünerek okuyunuz, anlamadığınız kelimelerin manaları için lütfen
sözlüğe bakınız, bir kelime insan vücudundaki iskeletin parçası gibidir
anlamını bilmeden okuyup geçerseniz hiçbir fayda göremezsiniz, zarara girmez
erdemliler, kısacası ben Şiirle felsefeyi birleştirdim!
Kıyamet vakti…
Bir meleğin çığlığın da
Kopuyor kıyamet dedi
bilge şair,
Sesini işitiyorum dedi,
Uzaklardan,
Çok uzaklardan geliyor
bu ses,
Fakat bu ses,
Yaklaştıkça yaklaşmaya,
Sesin yoğunluğu
Arttıkça artmaya devam
ediyor,
Endişeleniyorum, dedi
bilge şair
Çünkü biliyorum ki
O an hiçbir varlığın,
Öğle büyük bir dehşetin
içinde
Kalmayı arzulamak gibi
Aptalca bir isteği
olamaz,
Ben de,
O kıyametin dehşeti
için de
Kalmayı asla
arzulayanlardan değilim zâten,
Ben,
Rab Allah’ın,
Şair bir kulcağızıyım.
Şair sözlerine devamla
şöyle dedi;
O İncil’in İsa’sının,
O Tevrat’ın Musa’sının,
O Zebur’un Davud’unun,
O Kuran’ı Kerim’in
Muhammed’inin
Rabbi olan Allah’ın,
Şair bir kulcağızıyım
ben,
Dedi bilge şair.
Sözlerine şöyle devam
etti, dedi ki;
Ben bir peygamber
değilim, dedi,
Ben sâdece erdemin
Ve ben sâdece adaletin,
Ve ben sadece aşkın
Ve ben ayrıca mutluluğun,
Hatta ben sadece
sanatın,
Hatta faydalı
güzelliğin, huzurun,
Ve bir de ben
dostluğun,
Sevgi adalet dolu
kardeşliğin
Ve mutlak olması
gereken
Âdil bir paylaşımın,
Nasıl olması
Ve nasıl yaşanması
hakkında,
Haklı olarak bir iki
çift
Hikmetli söz telkin
Ve tebliğ eden,
Bilge bir şairim
sadece,
Dedim ya;
Ben o en aziz
sanatkârım olan Rab Allah’ın
Şair bir kulcağızıyım sâdece.
Ben bir kısım hikmetli
hamleler,
İyilik dolu hamleler
yapıyor isem,
Adaleti haykırmaya,
Erdemli yaşamaya
çalışıyor
Ve buna davet ediyor
isem eğer
Sadece o adaleti
emreden Rab Allah’ın
Sevgisini kazanabilmek
için
Yapıyorumdur tüm
bunları ben.
Dedim ya;
Ben sadece
O en aziz sanatkârım
olan Rab Allah’ın
Şair bir kulcağızıyım
ben.
Şair son olarak da dedi
ki;
Konuşan ya erdemle,
Güzel ahlakla,
Adaletle konuşsun
Veya da ebeden sussun,
Sussun da kimselere engel
teşkil etmesin bâri.
Nasihat isteyenlere
gelsin…
Şaire dediler ki;
Bize nasihat eder
misin?
Bizler de,
O bizlerden yapmamızı
istediğin
Erdemli işleri yapalım
da
Ağzımızın,
Kalbimizin tadı
güzelleşsin
Çünkü erdemli işleri
yapmak
İnsana ancak huzur
Ve iyilik
Getirmesin de peki ya
ne olsun, dediler,
Şair de onlara cevaben
dedi ki;
Sizlerden yapmanızı
istediğim
O erdemli nasihatleri,
O erdemli işleri
yapmakta
Kararlı
Ve daim olacağınızı hiç
zannetmiyorum,
Şaire inatla ısrar
ederek yine dediler ki;
Sen yeter ki anlat
Biz yaparız,
Endişelenme,
Hem nereden biliyorsun
Bize yaptığın
nasihatleri yapıp yapmayacağımızı,
Nasıl bu kadar emin
konuşabiliyorsun, dediler şaire,
Şairde onlara cevaben
dedi ki;
İnsanlar genel
itibariyle,
O en âdil olan ve her
bir şeyi,
Hatta şu şairi bile
yoktan var eden,
Her bir şeyi yoktan aratan
O Rab Allah’ın
sözlerini,
O Rab Allah’ın âdil
nasihatlerini,
Onun o âdil faydalı
isteklerini bile
Yerine getiremeyip,
Hatta bile isteye
yapmayarak,
Layıkıyla yapmayı
başaramadılar ki
Şimdi sizler mi şu
şairin
O erdemli isteklerini
yapacaksınız,
Hem de ayrıca
Yaparız diyorsunuz emin
bir tavırla,
Şair sözlerine şöyle
devam etti, dedi ki;
Hem o Rab Allah gibi
Her şeyi yaratan bir
varlığın
Nasihat ve isteklerini
yapmayan sizler,
Benim gibi bir şair
kulcağızın
Nasihat ve isteklerini
mi yerine getirirsiniz,
Hiç zannetmiyorum,
Hiç zannetmiyorum,
Hiç zannetmiyorum, diye
üç kez tekrarladı şair.
Şair yine sözlerine
şunları da ekleyerek
Şöyle devam etti, dedi
ki;
İnsan;
Kendisine verdiği
O erdemli sözleri bile
tutmayı,
O erdemli sözleri bile
Yerine getirmeyi
başaramazken,
Hatta başarmak gücü
varken bile başaramazken,
Hatta bile isteye o
erdemli sözleri tutmazken,
Şu şair kulcağızın dediklerini
mi yapacakmış,
Hiç zannetmiyorum,
Hiç zannetmiyorum,
Hiç zannetmiyorum,
diyerek
Yine üç kez tekrarladı
şair
Ve son olarak da dedi
ki;
Çünkü
Ben bunları anlayacak
kadar
Yaşadım içinizde çok
zaman.
Ben, kim miyim?
Şaire dediler ki
Çok farklısın,
Enteresansın,
Tuhafsın,
Basit ve âdi ifadelerle
Sen kendinden biraz
bahseder misin dediler,
Çünkü bizler çok zaman
senin o yüksek
Ve felsefik sözlerinden
anlayamıyoruz,
Anlayabilmek için de
Pek mantık akıl
yürütmeyi başaramıyoruz,
Sen yine de basit
ifadelerle
Kendini nasıl
anlatırdın, dediler,
Şair de onlara cevaben
dedi ki;
Ben; kıyametin kitabını
Okumuş bilge bir
şairim,
Kâinatın
O en güzel sözleri
bendedir,
Toprağın,
Suyun,
Havanın,
Ateşin,
Elementlerin
Ve atomların
O hayat kaynağı olan
O aziz sözler bendedir,
Tüm kâinatı bir insanın
içerisine,
Hatta akıl denen
mucizeye
Sığdırmak mümkünken,
Oysaki
İnsanın içine sığan
Şu tüm kâinatı alıp da
Milyarlarca insan
büyüklüğünde ki
O gezegenlere asla
sığdıramayacağınız kudret
Ve akıl bendedir dedi
bilge şair,
Ben mi? dedi bilge
şair, ben de sizler gibi sıradan bir insanım.
Şaire dediler ki;
Biz, kendinden
bahsetmeni istedik,
Sen yine bizlere
Anlayamayacağımız
şeyler anlatmaya başladın, dediler,
Şair de onlara cevaben
dedi ki;
Az sabredin, o sizlerin anlayabileceği
Basit ifadelerle de anlatmaya
başlayacağım, dedi şair
Ve sözlerine kaldığı
yerden
Şöyle devam etti, dedi
ki;
İnsan denen mucize,
Akıl denen o büyük
mucize
Ne de büyük bir âlem ki
O büyük akıl ile
O en sonsuz olan
Rab Allah’ı anlayıp
tanıyabiliyoruz,
Zâten kendisini
layıkıyla tanıyan insan onu,
Onu da layıkıyla
tanıyan insan kendisini tanımasın da ne olsun.
Layıkıyla olmasa da
Yine de tanımaya
çalışıyoruz, dedi şair.
Zaten öğle büyük ve
sonsuz bir varlık olan
Rab Allah’ da ancak
O akıl denen büyük, kudretli
bir mucizeyle
Anlayıp tanıyabilirdik.
O bizlere hayat kaynağı
olan sözler ilk önceleri
Peygamberlerin
kalplerine,
Melekler aracılığıyla
getirilirler,
Daha sonrasında da
Onların kalplerine
erdemli,
Adaletli sözler inmiş
olan
O peygamberler; o
sözleri,
O binlerce usta şairin
bir araya gelip de
Bir benzerlerini bile
yazamayacağı o güzel
Fayda verici sözleri,
Biz insanlara
açıklayarak okurlar,
Alanlar, anlayanlar,
O akıllarının
yetebildiği kadarını alırlar,
İşte benim kaynağımda
O peygamberlerin
kalplerine
Melekeler aracılığıyla
getirilen ilahi sözlerden başka
Ne olabilir ki dedi
bilge şair.
Sözlerine devamla dedi
ki şair;
Daima söylemişimdir,
Bakmakla görmek
arasında,
Okumakla, anlamak
arasında,
Dinlemekle anlamak
arasında
Ve anlayıp da uygulamak
arasında
Dağlar denizler
okyanuslar kadar
Hatta daha da fazla farklar
daima vardır, dedi bilge şair,
Ben kim miyim?
İşte ben tüm bunları
Hem gören, hem anlayan
Ve hem de anladığım
faydaları
Erdemle yaşamaya gayret
gösteren bir şairim.
Şair son olarak dedi ki;
İlahi kitapların
yeryüzüne geliş sebebi
Adaletin yaşatılması ve
yaşanması içindir,
Erdemin yaşatılması ve
yaşanması içindir,
Sevgi ve kardeşliğin,
Dünya barılının
yaşanması ve yaşatılması içindir,
Cinayetlerin zulmün bir
an önce durdurulması için
İnsanlara nasihat
verilmesi içindir,
Âdil bir paylaşımın
Tüm dünya insanlığıyla
birlikte başarılması içindir,
Sevginin ve aşkın
mutlaka erdemlice yapılması içindir,
İşte ben de bunların
olmasını arzulayan
Ve Rab Allah’ın şair
bir kulcağızından başka bir şey değilim.
Dedim ya ben de sizler
gibi sıradan bir insanım.
Hasretle…
Dediler ki şaire,
Hasret desek ne dersin,
Şair de cevaben dedi
ki;
Yıldızları bağlayarak
Parmaklarımın ucuna,
Her gece seni çiziyorum
Göğün yüzüne ben,
Her vakit
Sabahlara karşı
Seni yazıyorum
Düşlerimin sayfalarına
hasretle ben,
Diyorum ki sana birçok
vakit
Uzaklardan;
Bir geceliğine bile
olsa
Gelsen bâri diye
söylediğim çok oluyor.
Kim bilir
Şu benim söylediğim
Şu sözlerin
benzerlerinden,
Kaç sevda dolu gönül
Söylemiştir hasretle,
Bakarak
Benim gibi ta uzaklara,
O gittiği yere
sevgilinin.
Yalan denen çirkin
cadı…
Bir kısım kibar
insanlar
Şaire dediler ki;
Usandık yalanlarından
şu halkın,
Şair de cevaben dedi
ki;
Kudretli milletleri
bile
Tarumar harap edecek
Çirkin şeylerden birisidir
yalan,
Yalan, bir çığ haline
geldiğin de
Hiçbir millet
Ve hiçbir kavmin
O çığdan zarar
görmemesi
Mümkün bile değil,
Mutlaka zarar görürler,
Anlayışsız erdemsiz
milletler ve kavimler,
Hatta devletler ve
imparatorluklar,
Hatta aileler içerisin
de bile
Söylenen çok çirkin
şeylerden birisidir yalan,
Yalanı, bir korunmak
aracı olarak
Kullananlar da çoktur,
Bir kısım iyi insanlar
bile kendilerine ve sevdiklerine
Zarar gelebileceğini
düşünerek
Yalana
başvurabiliyorlar,
Yalan, başlı başına
İyi bir şey olmamasına
rağmen,
Kötü bir şey olduğu
bilinmesine rağmen,
Hatta birçok zaman
Büyük felaketlere kapı
açmasına rağmen
Söylenir insanlarca,
Yalanı;
Kişi ve kişiler
Ya dolandırıcılık,
haksızlık,
Üçkâğıtçılık, hile
yapmak, tuzak kurmak gibi
Amaçlarla kullandığı
bilinmektedir,
Veya da birçok mâsum ve
mazlum insan da
Yalanı; kendilerine
Veya sevdiklerine zarar
gelebilir endişesi, korkusuyla
Bir gard alış misali
tercih ettikleri de bir gerçektir,
Çünkü bâzı gerçekler
Erdemsiz anlayışsız
kaba zorba zalim kötü insanları
Çok öfkelendirir,
Onların bu öfkelerine
maruz kalmak istemeyen yakınları
Veya çalışanları yalana
başvururlar,
E haksız da değiller
hani,
Zâten onlar öfkelenmek
ve kötülük yapmak için
Bir bahane
aramaktalardır,
Birçok mâsum ve mazlum
insanlarda
Bunun farkında
olduklarından dolayı
Yalan söyleyerek hem
kendilerini,
Haklı olarak
Hem de iyi insanları,
Sevdikleri insan ve
varlıkları
Yalan yoluyla
kurtarmanın çaresine bakarlar,
Aslında gönül isterdi
ki o iyi insanlar
O kötü insanların
ellerine düşmeseler de,
Düşüp de onlara yalan
söylemeye mecbur kalmasalar keşke,
Bâzen iyi insanlarda
mecbur kalıyor,
İnsanlar işte ne
yaparsınız.
Dedim ya
Yalan;
Daha çok, genel de
Erdemsiz, anlayışsız,
anlayışı kıt,
Cahil, hilekâr
milletlerin, hilekâr kavim ve
Bu gibi devletlerin
halklarınca,
Bu gibi kötü vasıflı
varlıkların aileleri, gurupları içerisinde
En çok söylenen o çirkin
şeylerden birisidir,
Ha bu arada
hatırlatmadan geçemeyeceğim;
İlahi kitaplar der ki
‘’Şeytan yalan söyleyen
insanların üzerlerine inerlermiş’’,
Şeytanın en çok sevdiği
şeylerden birisi de
Yalan olduğundan
dolayı,
Yalan konuşulan
kişilerin
Ve bu işi meslek
edinmiş kişilerin
Aslında ne kadar çirkin
bir iş
Yaptıklarını
hatırlatmak için
İlahi kitap insanlara
bu mesajı da
Haklı olarak vermeyi
ihmal etmez.
Duygusal…
Genç şair dedi ki;
Koca şair bu aralar
Biraz fazla
Duygusal olsa gerek,
Nereden mi anladım,
Diye
Sorarsanız eğer,
Şu birkaç cümleyi bugün
pek çok
Tekrarladı,
O birkaç cümle şöyleydi;
Samanyolunu
Bağlayarak şu yorgun
kollarıma,
Tüm kâinatı
Uçmak isterdim.
Sonnet… Nafiz coşkun
Gazap kamçısı…
Mâdem ibret alınmamış
Hem o kutsal
Hem de o erdemli
kitaplardan,
Boşuna mı ne yani
Yıllardır yazan ve
konuşan
O erdemli bilgelerin
çabası
Caydırmak, vazgeçirtmek
için zalimliklerinizden sizi,
O halde
Musibet kaçınılmaz
İbret almayanlar için,
Gelse
Belki ancak temizler
gazap,
İtirazlar ise boşunadır
Gelmiş olan şu ıstıraplı
azaba.
Sonnet… Nafiz coşkun
Anlamak denen ulu
gerçek…
Kışkırtmayın
İçimde koca bir aslan
Bir de yırtıcı bir
canavar vardır,
Kim bilir belki
Her ikisinin de
Uyanarak
Avlanmaya çıkmasını
İstemezsiniz asla.
Anlasaydı insan
Aptallığını bir kenarı
atıp,
Kendi ölümlerine sebep
Kötü işlere
Girişirler miydi ki
acaba
Geldiğini
Fark etseydi kendi
kıyametinin.
Sonnet… Nafiz coşkun
İnsan haddini bilmeli…
Kulun tesadüfü olmalı
ki tevafukun da rabbine ait olduğunu bile.
Şair dedi ki; insanların
tesadüflerin de (rastgelelerinde)
Rab Allah’ın
Tevafukları (Rab
Allah’ın karşılaştırması, planı) vardır,
İşte asıl iş odur ki
tüm bu olup bitenleri düşünüp,
Anlayıp, idrak edip
Hikmetle değerlendirmek
gerekir hayatı,
Yani kısacası; kimi zaman
planlı yapar işlerini insan,
Kimi zaman da
Tesadüf en yapar
işlerini insanoğlu,
İnsandan tesadüfler,
planlar, hamleler, düşünceler,
Cüz’i kaderini
şekillendirmeler,
Rab Allahtan ise
tevafuklar, yaratmalar,
Kulcağızına hediyeler
ikramlar vardır.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Savaş dansları başlar…
Halkına cömert, halkına
âdil, merhametli bir kral;
Karşısına çıkarak
düşmanlarının,
Şöyle haykırdı, dedi
ki;
Boşuna uğraşmasın öldürmek
için beni düşmanlarım
Çünkü benim ölüm
tarihim,
Benim ölüm zamanım ve
saatim,
İşte o ölümü yaratan
Rab Allah’ın
emrindedir,
Haydi, şimdi ise şölen
zamanıdır,
Kim korkar ki ölümden
Ve sizlerle cenk
etmekten ve sizlerle kavgadan,
Bugün ise kılıçlar
kınlarında değildir asla durmak için,
Haydi, şimdi ise şölen
zamanıdır,
Vursun savaş davulları,
başlasın kavganın dansı artık.
Sonnet… Nafiz coşkun
Zafer kazanmak ölüm
bile olsa…
Krala, sorarlar
düşmanları
Neden gülüyorsun kahkahalarla,
birazdan öleceksin,
Kral ise cevap verir
şöyle,
Der ki;
Oysaki insan öldürdüğü
için ölmez hiçbir varlık,
Hem ayrıca,
Ölmeyi zafer kabul
etmiş olan bir kralı
Ölümle tehdit etmenize,
Ölümle korkutmaya
çalışmanıza gülüyorum,
Hem
Oysaki insan öldürdüğü
için ölmez hiçbir varlık,
Ben, beni var edip,
sonra da beni öldürüp
Cennetine yerleştirecek
olan rabbime gideceğim için
Sevinçle gülüp, sizinle
de alay ediyorum, zafer yine de benimdir.
Sonnet… Nafiz coşkun
Aşk ve erdem eczadır
kedere karşı…
Baharlar en güzel
günlerine uyansınlar bu gece,
Bu gündüz en kedersiz
Uykusundan uyansın
sevgili,
En ağrısız düşlerini
bugün,
En sancısız fikirlerini
şimdi
Başlasın dizmeye
şairler,
Kederler sebebiyle
Dizeler çok kanadı uzun
zamandır çünkü,
En keskin kılıcını
Kınından soyundursun
şövalyeler bugün,
İpe sapa gelmez
serseriler bugün uslansınlar,
Kanlı hançerler
Bugün silinsinler
nefretlerinden,
Servetlerinden
dağıtsınlar
İhtiyaç sahiplerine
Etmeden israf cömert olan
zenginler,
Baha biçilemez
antikaları
Kurtaramaz cehennem
ateşinden onları çünkü,
Oklar fırlatılsın
yaylarından
Üzerlerine iblislerin,
Güzel çocuklar
ninnilensin
O en güzel şiirleriyle
uykularına şairlerin,
Sen ise bana
Uykularından uyanda gel
sevgilim,
Sen ise bana
İlkbaharlar uyanır gibi
gel, sevgilim…
Çıplak vücudunla
Görünerek ay ışığının
kıskanç yüzü altında,
Sevişerek durmadan bu
gece,
Düşlerinden kendini
Sadece benimle
Olmak için soyunda gel
Tüm kederlerinden
sevgilim!
Ah sevgilim,
Kıskanç ifritlerin
yaşadığı
Şu dünya insanlığının
İçinde kederleri
Ancak sevişerek def
edebiliriz üzerimizden,
Aşk ve erdem denen ecza
Bizi kurtarabilir
Bunu sen de ben de
biliriz daha iyi.
Seni seviyorum…
Seni seviyorum..
Seni seviyorum.
Olmak ya da olamamak…
Davası;
İlahi din, adalet,
erdem olmayanlar ancak
Para uğruna savaşırlar
birbirleriyle,
Aç köpekler bile
onlardan daha çok asildir,
Bu kavga da onlara yine
Azap ve yıkım getirir
Bilir bunu her aklı
başında olan insan ve cin.
Cehennemi getirir
ayaklarına insanın ve Cin’in, ah budalalar.
Davası; ilahi din,
adalet, aşk, erdem olanlar ise ancak
Dünyayı, toprağı,
parayı birbirleriyle
Âdil olarak paylaşıp,
Erdemlice bir arada
geçinmenin, yaşamanın gayretini güderler,
Bu da onlara yine, sevgi,
huzur, saadet getirir,
Cenneti getirir
ayaklarının dibine.
Sonnet… Nafiz coşkun
Budalalık hastalığı…
Kadim tarih öncesinde
ki intikamların
Kan davalarının
cezasını,
Şimdi ki mâsum, suçsuz insanların
üzerlerine yüklemek,
Onlara ceza kesmek en
büyük cinayet
Değil de peki, ya
nedir,
Hem bunu
Her bir kavim,
Her bir imparatorluk
Ve her bir devlet
Bilmeli değil mi ki
böyle,
Savaşları bir son
bulsun budalaların,
Ah budalalık denen
çirkin şey kendisini
Erdem diye kabul
ettirmiş
Çağların en modernin
de.
Sonnet… Nafiz coşkun
Hayaletler ve hayaller…
Ya ben isem eğer
O kral Arthur denilen
varlık,
Kılıcını güneşte
elleriyle parlatan meleklerin,
Doğru mudur sanırsınız
Öfkelendirmek
Adalet haykıran rabbin
korkusuz şövalyesini!
Hiç bilmez misiniz ki
iyi, adil bir şövalyenin
Soluklarından
yıldırımlar,
Atlarının ayaklarından ise
Şimşekler çakarak ölüm
kusacağını
Üzerlerine
düşmanlarının,
Hiç bilmez misiniz
uğruna sevdasının
Ülkeleri, hatta imparatorlukları
bile yerle bir eden
Korkunç bir öfke ve
intikam taşıdığını kral Arthur’un!
Sonnet…
Nafiz coşkun
Bataklıkta bir papatya…
Nasıl taşıyabilsin
omuzları üzerin de dünyayı
Bataklık ta tek başına
bir papatya…
Bir başkalarının yaptığı
ahlaksızlığa bile
Hâlen yüzüm kızarabiliyor
ve hâlen utanabiliyor isem eğer,
Üzülüyor ve erdemli bir
kızgınlık
Oluyor ise vicdanım da
tamir edici,
O yapılan
ahlaksızlıklara karşı
Erdemli bir tedavi arzusunu
Barındırabiliyor isem
halen içerim de,
O hal de ben kendimden erdemli
olabilmek,
İnsan kalabilmek
hususunda hâlen ümit var olabilirim demektir,
O hal de benden
Hâlen iyi, güzel
ahlaklı ve adil bir insan
Olmak ihtimali var
demektir, dedi bakıp insanlığa bilge şair.
Sonnet… Nafiz coşkun
Adalet terazisini
ayakta tutmak erdemdir…
İnsanlığa en büyük ve
geri dönülmez zararları;
Cahiller, körkütük
aptallar,
Ve adaleti mürşit
olarak kabul etmeyip,
Adaleti ve erdemi yaşamayanlar
verirler,
İşte bunlar gibi
olmaktan
O âdil olan Rab Allah’a
sığınırım…
Şair sözlerine şöyle
devam etti, dedi ki;
İsa’nın Rabbi âdildir,
Musa’nın Rabbi de o
İsa’nın Rabbi olduğu gibi,
Zebur’un Davud’unun,
Kur’an’ı Kerim’in
Muhammed’inin Rabbi de ancak
O İncil’in İsa’sının
Rabbi değil de peki, ya nedir.
O halde yaşasın adalet
ve erdem yaşamak ve yaşatmak aşkı
Ve bilgisiyle dolu
olanlar için cennet bahçeleri.
Sonnet… Nafiz coşkun
Sobelemek kederleri…
Adalet terazisini
Ayakta tutmak erdemdir
Bilir bunu her bir
erdemli varlık,
Bugünlerde ise
Onlar için iyi bir uğraş
verdiğim,
Kederler büyütür
hayatıma insanlık,
Çok zaman
Ve her kedere rağmen
aşk sancılanır içim de,
Beni kurtarmak için
Bir el uzanır
göklerden,
Bir uyumaz dünya
zannederdim
Ta ki tanıyana dek
Cehalet ve budalalık denen
zâlimi.
Önüm arkam sağım solum
sobe.
Sonnet… Nafiz coşkun
Ben sohbeti açıyorum…
Şair dedi ki;
Her âşığın hikâyesi
güzel ve derindir,
Her sevenin demiyorum
bakın, iyi kulak verin,
Çünkü sevmek iyi ve
kötü olmak üzere
Daima ayrılmıştır
ikiye,
Kötülüklere sevgi
besleyenlerin hikâyeleri
Kötü olmaz olur mu zâten
daima, dedi şair,
Aşk ise;
İkiye değil ayrılmak
asla, şöyle dursun,
İyi ve âdil,
Erdemlilik üzerine
Tektir daima aşk,
O halde yeniden
tekrarlıyorum,
Her âşığın hikâyesi
güzel ve derindir,
Ruhları serin, ılık
sabâ rüzgârları kadar
Huzur verici,
Bilgeliklerinin şanı
şairlerin dilinde anlatılır asırlardır,
İlkbahar yaşatır insana
Kış ve zemheri
mevsiminin tam da orta yerin de.
Düşünün ve düşündürün…
Neredeyse birçok kötü
ve çirkin işlere
Aman bana ne, diyen…
Herkesin kendi seçimi
kendisini ilgilendirir, diyen,
Ortalık yerde, umuma
ait ortalık yerler de
Leş kokacağını bildiği
halde,
O kokunun kendisini
rahatsız edeceğini hesaba katmadan,
Kendi bacağından asılan
koyunlardan da bana ne, diyen
Bir toplum haline geldi
dünya halkı görüyorsunuz işte sizler de,
Oysaki o kendi
bacaklarından ortalık yer de
Asılan tüm koyunların
Leşlerinin kokuları
sizleri hiç mi rahatsız etmeyecek,
Çünkü onları kaldıracak
bir insanlık vardı bir zamanlar,
Onlarda sizlerdiniz,
Diye düşündürmek gerek
tüm insanları.
Sonnet… Nafiz coşkun
Türkiye gerçeği…
Adalet ve erdem
yaşamayanların meyvesi kederlidir, zehirlidir.
Arapların, Kürt ve
Türklerin
Ve birçok ırkların
oluşturduğu
Modern zamanın fakat
Eski kadim bir
imparatorluktan kalma,
Türkiye de ki şu hayat
Güzel zannettirilen bir
meyve ağacına benzer ki
Canın çeker haklı
olarak,
Yemek istersin,
Fakat yediğin de ise
Damağınızın tadını
bozan, acılaştıran
Bir pişmanlık bırakır
içiniz de,
İşte Türkiye
coğrafyasında yaşamak
Böyle bir şey değil de
peki, ya nedir, acı, fakat gerçek.
Sonnet…
Nafiz coşkun
Ektiğini biçer insan…
Şair dedi ki;
Her bir insan
Seciyesi (karakteri)
üzeri yaşar
Ve o oluşturduğu karakteri
üzeri de ölür,
Karakteri üzeri ise
diriltilerek
Hesaba çekilir rabbinin
melekleri eliyle.
Ne yaptığı ve ne
yapmadıkları sorulur
O insana nihayetinde,
Cezası ve ödülü de
belirlenir ona göre,
Çünkü adaleti anlayıp
Erdemle yaşayacak kadar
Dünya hayatında
Bir süre verilir birçok
kimseye…
Şimdi bir baksın insan
kendisine bir,
Ne kadar âdil,
Ne kadar erdemli,
Ne kadar zâlim
Ve ne kadar üçkâğıtçı
olup olmadığına!
Herkes ektiğini
biçmesin de peki, ya ne olsun dedi bilge şair.
Anarşizm panzehir
olabilir mi?
Şu dünya da en çok
yapılan şey ancak
Adaletsizliktir,
Adaletsizliğin karşısın
da ise durabilen en büyük güç ise ancak
Anarşizmdir,
İster inanın, ister
inanmayın,
Sizlere anarşizm
kelimesi korkunç gelebilir,
Sizlere kalmış inanıp
inanmamak,
O halde yaşasın
adaletsizliğe kafa tutabilen,
Onunla kavgadan asla
kaçınmayan
Anarşist hamleler...
Ben erdemli bir
anarşizme inanıyorum,
Çünkü adaletsizliğe
ondan başkası kafa tutamıyor da
Ondan dolayı inanıyorum
erdemli bir anarşizme…
Bakınız masumlara zarar
veren anarşizmden bahsetmiyorum,
Erdemli bir anarşizmden
bahsediyorum ben.
Şaire dediler ki;
Anarşizm nedir,
Şair de cevaben dedi
ki;
Anarşizm;
Kabullenilmeyen bir
şeye,
Kabullenilmeyen bir
fikre,
Kabullenilmeyen bir
sisteme kafa tutup,
Ona âsi olup, ona
başkaldırıp, ona öfkelenip,
Birbirinden farklı
yollarla onunla kavgaya tutuşmak,
Kimi zaman yumuşak ve
felsefi,
Kimi zaman da ona karşı
sert muhalif hareketler sergileyerek,
Bir kısım örgütlenmeler,
hamleler yapmak eylemidir.
Anarşizm iyi ve kötü
olmak üzere ikiye ayrılır dedi bilge şair,
Kötü olan anarşizm
tarafı; iyi, âdil olan yasalara savaş açmak,
İyi olan anarşizm tarafı
ise; adaletsizliğe karşı başkaldırıp
Erdemlice
örgütlenmektir…
Karar sizin,
Bakın ülkenize ve tüm
dünyaya
Görürsünüz
uyutulduğunuzu eliyle politikacıların,
Adaletsizlik denen şu
çirkin rüyanın
Aslında yaşanan en
büyük bir gerçeği olduğunu dünyanın!
Uyanın artık şu gaflet
uykunuzdan,
Uyanın artık.
Dedim ya
Erdemli bir anarşizm
bazen panzehri oluverir adaletsizliğin.
Sanatıma çöplük
diyenlere gelsin…
Edebiyatı sadece
Ünlem işaretlerinden
İbaret zanneden
Aptallar ile şapşallar
vardır dünya da bilirim,
O pek işe yaramaz
Küçücük akıllarıyla
Sinek gibi
Rahatsızlık vermekten
başka
Ne işe yararlar ki zâten,
Hem bilir her erdemli
bilge akıllı;
O kendisini bir domuz
ayak izi çukuru kadar olan
O sidik çukurunda yüzen
sivrisineklerin,
Kendilerini
okyanusların büyük kaptanı zannetmesi kadar,
Komik duruma
düşürdüklerini!
Sonnet… Nafiz coşkun
Bilgileri kurcalamak…
Birileri gerçeğin
peşindedir daima,
Usta bir çilingirci
gibi kurcalarlar bilinmezleri bilmek için,
Kimileri ise sadece
bakmakla yetinir
Veya o baktığı şeyi
Veya ona tarif edileni
göremeden
O bakmasında ki
bilgilerle yetinir,
Daha ileriye gitmek
istemez
Veya da kimileri ise
Baktıktan sonra gördüğü
anlarda ki o sığ aklındakilerle
Yetinmeyi yeterli
bulurlar,
Çünkü daha ilerisini
aklı kaldıramaz artık,
Aklını zorlamaktan
korkar kimileri,
Kimileri de aklını
zorlamayı bilemez,
Öğle insanlar da vardır
ki ne görmekle yetinir,
Nede az bir anlamakla
yetinirler,
Daha ilerisiyle,
gerçeğin, hakikatin tüm yüzünü
Hem görüp hem de
layıkıyla bilmenin peşine düşerler,
İşte gerçek bilgiye
susayanlardır onlar…
Şunu çok iyi biliyorum
ki
Gerçeğin peşinde
olanlar, gerçeği bulanlar,
Gerçeklerle hikmetlice
kararlar alarak,
Hikmetlice hamleler
yapanlar;
O gerçeklerin farkına
varamayanlarla asla eşit olmayacaklardır.
Gerçek, sahi gerçek
nedir, dedi şair,
Gerçek mi?
Gerçek;
Bilgiyle bilinenin bir
uyum içinde olması mıdır?
Peki, gerçeğe hangi yolla
ulaşılır dedi şair,
Mantık mı?
Elbette mantık
gerçeklere ulaşmanın
En akıllıca yollarından
birisidir,
O olmazsa olmazımızdır
elbet…
Hikmet mi?
Hikmetle aşılmayan
fikir yolları aşılır,
Bilir bunu her aklını
doğru kullanabilen insan,
Yunancada hikmet
kelimesinin karşılığı
‘Sofia filo’ diye tarif
edilir,
Sofia filo; hikmet
sevgisi anlamına gelmekte,
Hangi dille,
Hangi lisanla
söylenirse söylensin,
Hepsi de doğru olanı bulmak
için kullanılır…
Umarım bulabilirsiniz.
Ha bu arada sadece
bulmak yetmiyor,
Onu muhafaza etmek
Ve onunla iyi vakit
geçirmek de önemli.
Doğru soru bilginin
yarısı eder…
Doğru soruları bulmak,
Doğru cevaba,
Gerçeklere yaklaştırır
insanı,
Eğer gerçeğe yaklaşamadıysanız
Henüz daha sizler
Doğru soruları
bulamamışsınızdır demektir.
Usta olmak zor olsa
bile, dedi şair,
Usta olduktan sonra
alınan lezzet
O zorluğun kederlerini
Kaldırır ortadan, dedi.
Erdemli olamayanların,
Usta olmayanların
yönettiği
Bir toplum da erdemli insanlar
Ne haldelerdir bir
düşünün,
Onlar duyarlı
varlıklardır,
Her bir kötülüğün
farkındadırlar
Ve toplumun düştüğü
kötü durumdan
Herkesin
etkilendiğinden
Daha fazla
etkilenirler…
Kendinize doğru
soruları sorun,
Doğru soruları bulmakta
hassas davranın,
Mesela; neden dünya
üzerinde yüz milyonlarca insan açlık
Ve kuraklık sebebiyle,
insan eliyle işlenen
Kimyasallar sebebiyle
acı çekerek ölüyor, diye
Sorular sorun
kendinize…
Mesela şunu da sorun
kendinize;
Neden insanlar çok para
biriktirip
Daha sonrada o
biriktirdiği paraları
Haklı olarak kendi
çocuklarına,
Kendi nesillerine miras
bırakmak
Eylemini yaparlarken,
Neden acımasızca kendi
evi olan şu dünyayı,
Ormanları, suları,
Toprakları, havayı
kullanamaz hale getirerek,
Kendi çocuklarına ve
kendi nesillerine
Yaşanılmaz kirletilmiş
bir dünyayı da
O kendi gelecek
nesillerine aptalca miras bırakırlar.
Doğru soruları sorun
kendinize,
Dünya bunalımından
çıkış yolu ancak
Doğru soruları bulmakla
başlayacaktır,
Unutmayınız ki
Teşhis olmadan tedaviye
gitmek,
Kavramadan bir hikayeyi
tamamlamak imkansızdır.
İyi, kötü ve çirkin…
Eskilerden bir kısım
insanlar,
O güzel atlara binip
gidenler;
Ahlaksız, adaletsiz
olan insanlara destek olmazlardı,
Onları işçi olarak
almaz,
Onları korumaz
Ve onlarla dost arkadaş
olmazlardı,
Onların şımarmalarına
sebep olacak işlerden kaçınırlardı,
Çünkü bilirlerdi ki
O gibi ahlaksız
adaletsiz insanlarla dost olmak,
Onlara yardım ve destek
olmakla
Onlara benzemeye başlar
insan,
Hem ayrıca onlarla dost
olup onları destekleyerek de
Onların daha çok
adaletsizlik ve ahlaksızlık yapmasına
Yol açmış olacağını
bilirlerdi erdemli insanlar,
Hem onlara benzemekten
Hem de onların
adaletsizlik ahlaksızlık yapmalarına
Yol açacak işlerden de
kaçınırlardı…
Şimdilerde ise
görüyorum ki
Herkes herkesle iyi
kötü ayırımı yapmadan dost oluyor,
Herkes herkesi adaletli
ya da ahlaklı olup olmadığına
Bakmaksızın işe alıyor,
Emanetleri onlara
teslim ediyorlar…
Ülkeyi veya emanetleri,
kimlere emanet ediyorsunuz düşünsenize,
Anlamadan, kavramadan
adaletli erdemli olup olmadıklarını!
Adalet en aziz
ibadettir…
Bilge şaire en aziz
olan ibadetleri sordular,
Şair de cevaben onlara
dedi ki
En büyük ibadet ve en
aziz ibadet;
İncil’in, Tevrat’ın,
Zebur’un ve Kuran’ı Kerim’in
Rabbine iman ve itaattir,
Adaletli, erdemli
yaşamak ve böyle yaşatmayı da
Öğretmeye gayret etmek
değil de
Peki, ya nedir dedi
bilge şair…
Bunların haricinde o
diğer tüm o güzel ibadetler ise
Şu yukarıda yazdığım
ibadetlerin teferruatlarıdır,
Herkes ayağını denk almalı,
Haddini bilmeli her bir
varlık,
Dengeleri bozmak ancak
zarar getiriyor
Tarih bunun
örnekleriyle dolu,
Şunu unutmayın ki
İlahi mahkemede
Şu yukarıda yazdığım en
aziz ibadetler olan
İman, adalet ve
erdemden sorulacak her bir insan,
Her bir insana ne yapıp
Ve ne yapmadıkları
sorulacak dedi bilge şair…
Şu en aziz ibadetler, insanların
Cennet ve cehenneme
gidip gitmemesine sebep olacak,
Şu yukarıda yazdığım o
en aziz ibadetler
Dünyanın dengesinin
bozulup bozulmamasına sebep olacak,
Çünkü ilahi kitaplar ile
peygamberler bile
Rableri tarafından
Adalet terazisini
ayakta tutmayı öğretmek
Ve onu ayakta tutmak
için gönderilmiş değiller de
Peki ya nedirler dedi
bilge şair…
Şunu asla hatırınızdan
çıkartamayın ki
Erdemli ve adil
yaşamakla insan, hem dünyasını,
Hem kendisini
Ve hem de gelecek
nesillerin yaşanılabilir bir dünyada
Mutlu ve sağlıklı
yaşamasına vesile olacağını
Her aklını başında olup
Ve aklını doğru
kullanan bilmesinde peki, ya ne olsun.
Kendinize bir iyilik
yapmak isterseniz,
Gelecek nesillere bir iyilik
yapmak isterseniz eğer,
Erdemli, kibar ve adil
yaşamaya gayret edin,
Gerisi kendiliğinden
gelecektir zaten…
Unutmayın ki kader ya
da talih değildi kötü olan,
İnsanın kendi
tercihleriydi onu cennete veya cehenneme sokan.
Şair bir hain midir?
Şaire dediler ki;
Sen
Bir hainsin,
Şairde
Cevaben
Onlara dedi ki;
Şeytanlara ve
İblislerin avenelerine
İhanet
Ettiğim
Doğrudur…
Ne yaparsınız işte
İblise karşı bu ihanet
Benim karakterim de
var.
Sonnet… Nafiz coşkun
Aile küçük fakat tüm
bir dünyadır…
Bir aile veya bir
ülkede
Adaletin tecelli
edebilmesi için
İlk
önce o ailenin
Ve o ülkenin
yöneticilerinin
Âdil ve erdemli yaşaması
gerekmektedir
Veya da bir aile veya bir
ülkede
Adaletin tecelli
edebilmesi için
İlk
önce
O ailenin kararlı bir
şekilde
Ve o ülke halkının
adaleti erdemlice yaşaması gerekmektedir.
Bu ülkede ve bu ülke
için de ki ailelerin ileri gelenleri
Âdil yaşamadıklarına
göre
Bu da demek oluyor ki;
Adalet hiçbir zaman bu
ülke insanları eliyle tecelli etmeyecektir.
Sonnet… Nafiz coşkun
Şairler ve krallar…
Merhametli,
Erdemli
Ve
Âdil
Yaşayan
Güçlü
Bir kral
Her ne ise
İşte
O âdil olan
Bilge şair de
Aynen
Onun
Gibidir.
Sonnet… Nafiz coşkun
Sağlık en büyük hazine…
Hazine mi istiyorsun,
Unutma ki
Hasta
Ve büyük kederler içine
düşmüş bir kraldan,
Daha zengindir
Hasta olmayan
Ve büyük kederlere
düşmemiş fakirler…
Elbette ben sana fakir
kal demiyorum
Fakat
Sağlığın en büyük
hazinendir kardeş,
Zenginliğin bile tadına
Ancak sağlıkla
varabilir insan,
Bilir bu anlattıklarımı
Her aklını hikmetle
kullanabilen varlık.
Sonnet… Nafiz coşkun
Doğru miras mı?
İnsanlığın gelecek
nesillere bırakacağı
En mükemmel miras;
Ancak
Temiz ve sağlıklı bir
tabiat,
İnsanlar arası erdemli
ilişkiler
Ve adaletli, hikmetli, sevgi
dolu bir hayat,
Gerçek ve çok değerli
hazine arıyorsan
İşte gerçek hazineler
bunlardır,
Emin ol ki
Bunlar olmadıktan sonra
Gelecek nesillere ancak
Bırakabileceğiniz
şeyler
Cinayetler ve zehir zemheri
dolu bir hayat olacaktır,
Yanlış anlama ben sana
fakir kal demiyorum,
Zenginleşirken erdemi
ve adaleti dost edin diyorum, kardeş.
Sonnet… Nafiz coşkun
Ektiğini biçeceksin,
doğru tohumları kullan…
Bilge şair dedi ki
Bazen insan
Kendi kaderini
Kendisi o güzel
elleriyle yazıyor ve çiziyor,
Bazen de Rab insana
O kaderi yazıp çizmesin
de yardımcı oluyor,
Bezen de Rab;
Kimi kullarının, kimi
insanların
Elinden kalemi alır
Ve bir kısım kaderi
kendisi yazıyor,
Bununla ben ne mi
anlatmak istiyorum,
Sabret söylemek
üzereyim, şöyle ki
Bir gün er ya da geç
her insan ektiğini
Bulur karşısında,
ektiğini biçer her insan kardeş, ektiğini biçer.
Sonnet… Nafiz coşkun
Küfrettiysem iblisedir
sana ne…
Şaire dediler ki;
Neden sövüp
küfrediyorsun,
Şair de cevaben dedi
ki;
Devleti ve bir kısım
şirket yönetenleri
Vatandaşın malını
mülkünü eksiltiyor,
Halktan çalıyor,
E ben de o yaptıkları
cinayetlerden dolayı
Onları tebrik edecek
değilim ya.
Şaire bu defa dediler
ki;
Şair, senin düşmanların
Ve bir kısım
yöneticiler
Senin hakkın da olmadık
iftiralar,
Dedikodular yayarak,
Seni
itibarsızlaştırmaya uğraşıyorlar,
Ne dersin bu işe,
Şair de cevaben dedi
ki;
İncil’in ve Tevrat’ın,
Zebur’un ve Kuran’ı
Kerim’in Rabbi
İsa ile Musa’ya yetmişti,
Davud ile Muhammed
peygamberlere de yetmişti Rab,
Merhametli İbrahim
peygambere de yetmişti,
Ben de bir şair olarak
derim ki
Onların Rabbi olan
Allah
Elbette bana da yeter,
o ne güzel vekildir, vesselam.(işte o kadar)
Şair kim midir?
Kimsin sen dediler
şaire,
Şair de cevaben dedi
ki;
Ben mi?
Ben, mutluluklardan, kederlerimden,
Erdem ve bilgelikten
çektim mürekkebini kalemimin,
Kanımdan ve terimden
çektim kalemime mürekkebimi,
Cümlelerimin üzerlerine
ise yatırdığım erdemdir, aşktır benim,
Emek hırsızlarının
Ve arsızların
dostluklarına
Minnet etmeyen bir
şairimdir,
Asla çiğnemedim
haklıların haklarını,
Yüzüne ne isem dostumun
Ardı sıra da öğle
dürüst ve erdemli kalabiliyorum ben,
Ne dilim kalbime
haindir,
Ne de lisanım vicdanıma
etmez küfür,
Kibarlık, Aşk, erdem,
bilgelik ve adalet ile
Yaşamaktan başka yoktur
Hiçbir yolda, hiçbir
hayatta emeğim.
Şair mi?
İşte budur şair
dediğin.
Toplumun gerçek yüzü…
Türkiye devleti eliyle
Erdemleştirmek yerine
Bedevileştirdiğiniz(erdemden
adaletten bilgelikten uzak)toplumla
Uğraşmak zorunda
bıraktırılıyoruz,
Onlarla uğraşmanın,
Onlarla boğuşmanın
Ne keder olduğunu
yaşamayan bilemez
Ve ne enteresandır ki
Bedevileşen bir toplum,
Kendileri gibi
Bedevileşmiş
Lider ve yöneticileri
İş başına getirince de,
Ortada cehaletten,
Adaletsizlikten başka
ne kalıyor ki geriye.
Sonnet… Nafiz coşkun
Olamayan ağaç meyve
vermez…
Bir tilki
Kuş taklidi yaparak
Ne kuşlar arasında
barına bilir
Ve nede kuşlar arasında
adaleti sağlayabilir…
Halk erdemleşmedikçe,
Adaleti yaşamadıkça,
Halk bilgeleşmedikçe,
kibar olamadıkça,
O halka sen yüce bir
kartalsın,
Sen bilge bir aslansın
diye yalan söylemeye devam ederseniz eğer,
O halkın lider olarak
seçeceği,
O halkın hükümet olarak
seçeceği kişiler de ancak
Kendileri gibi bir
türlü olgunlaşmamış ham meyveler,
Kendileri gibi tilkiler
olacaktır…
Bakın günümüz
politikalarına anlarsınız tüm gerçeği.
Sonnet… Nafiz coşkun
Devlet neden mutsuzdur…
Şaire dediler ki;
Türk devletinin
Mutsuz ve huzursuz
olmasında ki
Sebepler nelerdir,
Şairde cevaben dedi ki;
Çoğunluk olarak,
Hem erdemsiz, hem adaletsiz,
hem anlayışsız,
Hem de kaba cahil bir
toplumun
Kendi ülke işlerini
yönetmesi için
Seçeceği yöneticiler ve
seçeceği memurlarda
Kendileri gibi;
Hem erdemsiz, hem
adaletsiz, hem anlayışsız,
Hem de kaba cahil
olduklarından dolayı,
Türk devleti halkıyla
beraber huzursuz,
Ve mutsuz olmaya devam
edeceklerdir.
Bedevileştirilmiş(erdemden,
adaletten ve bilgelikten uzak)
Bir toplum hâline
getirilen
Şu Türk devleti ve
yöneticilerinden;
Adalet ile erdem
beklemek ise trajikomiktir…
Hatta koca bir trajedidir,
Hatta koca bir
kederdir.
Bir ülke nasıl mutlu ve
neden mutsuz olur…
Şair dedi ki;
Bir ülkenin sevilip
sevilmemesini sağlayan,
Bir ülkenin
Güzel olup olmamasını
sağlayan şey;
O ülke insanlarının
Erdemli ve âdil yaşayıp
yaşamadıklarıyla alakalıdır,
Erdemli ve âdil yaşayan
her bilge milletin ve halkın,
Oluşturduğu ülke ve
imparatorluklar da elbet daima güzel,
Daima huzurlu ve
yaşanılabilir ülke olacaktır…
Haliyle erdemsiz olan
Ve âdil olmayan
insanların
Çoğunlukta oldukları
ülkeler de;
Hem sevimsiz, hem
mutsuz, hem de
Yaşanılması zor bir
ülke değil de
Peki, ya ne olur dedi
şair,
Bilir ve anlar her aklı
başında olan bilge
Tüm bu anlattıklarımı,
Hatırlatmaktır benim
size ancak görevim.
Haydi, kalın
sağlıcakla, selametle.
Dünyanın değeri kadar o
yoklar eder mi değer…
Şair dedi ki;
Siz, insanlar, sizler,
Kendilerini akıllı
zanneden insanlar,
Sizler büyük ve erdemli
düşündüğünüzü zannederek,
Haklı olarak uzay da,
Yani gezegenler de projeler
hazırlıyorsunuz,
Oralara yerleşmenin,
Oralarda yurt edinmenin
gayret ve çabası içindesiniz,
Fakat şu üzerinde
yaşadığınız muhteşem dünya
İnsanlar eliyle, bile
isteye zehirlenip
Para ve güç uğruna yok
edilmek istenmekte,
Oysaki o gitmek
istediğiniz gezegenler de
Şu dünyamızın huzur ve
sağlığını,
Oksijenini,
mutluluğunu, hürriyetini bulamayacaksınız,
Bunun sizler de
farkındasınız,
Ben sizlere gezegenlere
gitmeyin demiyorum
Fakat
Bir an önce dünyamızı
İnsanların yaptığı cinayetlerden,
zehirlerden arındırmaz isek
O gezegenlere gidecek
insan da bulamayacaksınız zaten…
Bilmem anlatabiliyor
muyum?
Cennetin çocukları…
Sen ne de güzel
gülüyorsun çocuk,
Koparken her gün
fırtınaları içerimde,
Basarken karabasanlar
aydınlıklarımı,
Senin o gülüşlerin
Yeniden şu devrilen
hayatımı
Kaldırır ayaklarımın
üzerlerine,
Sen ne de güzel
gülüyorsun çocuk,
Bana ağır gelen şu yükü
dünyanın,
Ezilirken altında ben,
Senin o mutlu
gülüşlerin yeniden şu yorgun ruhuma güç veriyor.
Sen öğle ne de güzel
gülüyorsun çocuk,
Sen mutlu oldukça
Güzelleşiyor
İnsanların şu çirkinleştirdiği
dünya,
Şu kirli hayatlar
Sen gülümsedikçe
güzelleşir
Belki baktıkça senin o
masumiyetine…
Sen öğle ne de güzel
gülümsüyorsun çocuk.
Kime hizmet ediyorsun
düşün lütfen…
Şair dedi ki;
Dini yaşamak isterken
Kendinizi
Birçok örgütün,
Birçok gurubun,
Birçok devletin piyonu
ve uşağı olarak
Bulabilirsiniz,
Evet, kendinizi bir gün
onlara hizmet eden
Kötü bir hizmetkâr
olarak bulabilirsiniz…
Ben yine de derim ki
Aman ha dikkatli olun.
Şaire dediler ki;
Ya hu şair,
Ne yani
Yaşamayalım mı dinimizi
dediler,
Şair de cevaben onlara dedi
ki;
Ben o adalet üzere olan
dininizi yaşamayın demiyorum ki
Kardeşlerim,
Ben diyorum ki;
Haklı olarak yaşamak
arzu ederken dininizi,
Olmayın aptallık ederek
yalancı örgütlerin,
Cinayetler işleyen
O yalancı düzenbaz devletlerin
piyonları ve uşağı…
Çünkü birçok örgüt ve
birçok devlet
Bilirsiniz ki bu
yollardan nemalanır,
Örgütler kurarlar
Ve onlara cinayetler
işletirler,
Kendileri işlememişler
gibi,
Kendileri çok
erdemlilermiş gibi
Gösteriş yapmayı da
ihmal etmezler…
Söylediklerim sadece
sizin iyiliğiniz içindi,
Tercih sizin…
Kendinize şu soruyu
sorun, kendinize deyin ki
Ben iyi bir iş yapmak
istiyorum
Fakat ben kime hizmet
ediyorum,
Zengin şirketlerin
patronlarına olabilir mi?
Çünkü dini olan ya da
olmayan
Birçok örgütün para
kaynağı onlardır,
Neden diye sorun
kendinize,
Sizi çok sevdikleri
için mi?
Madem sizi çok
seviyorlar
Neden paralarını
paylaşmıyorlar fakirlerle ve sizlerle,
Neden kendilerine bin
alıp işçilerine bir veriyorlar,
Oysaki onları zengin
eden şu emekçi insanlar.
Daima şunu demişimdir,
İnsan kendisi seçer
iyiliği, kendisi seçer budalalığı ve ya kötülüğü,
Talih ya da kader
değildir oysaki aptal ya da zalim olan.
Haydi, kalın
sağlıcakla.
Adil yaşayanların
cumhuriyetleri güzeldir…
Şair dedi ki;
Bir yasa âdil olmaz ise,
O cumhuriyetin,
O demokrasinin elbette
Hiçbir güzel değer ve
faydası olmayacaktır,
İnsanlara karın
ağrısından başka bir şey olmaz orada...
Demokrasiler i,
Cumhuriyetleri güzel
yapan şey aslında
Âdil olan yasalardır
Ve elbette o âdil yasaların
halk tarafından,
Yöneticiler tarafından
samimiyetle
Yaşanmasına bağlıdır…
Eğer ki insanlar,
devletler, imparatorluklar, aileler;
Âdil olan yasalar
yapmıyor
Veya hazırda ki âdil
yasaları yaşamıyor iseler
O ülke, o cumhuriyet ve
o demokrasisi
Ancak kötü ve
Zalim olmaktan başka
hiç bir işe yaramaz,
Dedim ya her gece karın
ağrısı olur öğle bir demokrasi
Çünkü ancak adalet ve
erdemi yaşayan halkların
Demokrasi ve
cumhuriyetleri iyi olabilir,
Ancak adalet ve hak
üzere paylaşan cumhuriyetlerin
Ülkeleri güzel ve
sağlıklı, güven içinde olur.
Kirli oyunlar ancak
devletlerin işi…
Bizlerden çaldıklarını
Yine bizlere
korutuyorlar,
Acı fakat gerçek bu,
Trajedi bu olmalı…
Onlara yaptıkları
haksızlıklardan dolayı
Savaş açtığımız da ise
Yine bizi bizlerle
Birbirimize düşürüp
durduruyorlar,
İşte politik kirli
oyunlar,
İşte birçok devletin,
imparatorluğun görünmeyen yüzü,
Trajedi bu olmalı…
Acaba bir kahraman çıkarda
alır mı ki
Haklarımızı onlardan,
iade ederek bize,
Diye birçok mazlum
düşünür yatağın da her gece.
Sonnet… Nafiz
coşkun
Haklı ve erdemli her
bir mücadele kesin bir zaferdir…
Şaire dedi ki genç bir
kız;
Ölmek istiyorum,
Ne gerek var şu kirli
insanların
Çekmeye kahrını,
yoruldum, parasızım, sokaktayım,
Şair de cevaben dedi
ki;
Ölmek için yaşamak
gerek
Çünkü yaşanmadan
ölünmüyor,
Hem ayrıca ölüm
meleğiyle tanışmak günü gelene kadar
Yaşamalı ki insan,
Kazanamasın böylelikle
O kirli oyunları, o
kirli düzenleri kuran düzenbazlar,
Asıl sen ölerek onlara yeniden
bir zafer kazandırmış olacaksın,
Oysaki sen yaşamakla,
mücadele vermekle, azmetmekle
Onlara karşı büyük bir
zafer kazanmış olacaksın,
Onları mağlup etmiş
olacaksın,
Ne dersin, değmez mi
yaşamaya
Onlara karşı mücadele
verip
Böylece zafer kazanmak!
Şair ıslık çalıp şarkı
söylerdi kimi zaman…
Sen bana uğra ki
Dağılsın efkârım,
Sen bana uğra ki
Uzaklaşsın benden
kederler,
Beni mutsuz eden
Şu tüm yalnızlığın
acısı
Gömülsün dibine
toprağın…
Hani derler ya;
Paylaştıkça iyi bir
sevgiyi
Ancak öyle güzelleşir
dünya,
Hani derler ya;
Yaşadıkça iyiliği
Ancak öğle iyileşir
kederler,
Şu insanoğlu denen büyük
hasta,
Ancak belki de böyle
vazgeçer
O tüm yaptığı
cinayetlerinden…
Benim hayallerimde
güzel ormanlar vardı,
Gökyüzümde bulutlar,
Yağmurlar yağardı,
Çocuklar gülerlerdi her
gün, mutluluktan…
Hiç uyanmak istemedim
ben,
Böyle bir umuttan!
Hasta mısın, yasta
mısın, sor kendine…
İnsanlar mı?
Toplum mu?
Halk mı?
Onlar kendi
cellatlarına
Yöneticilik vasfı
vermeyi severler,
Kendilerini ise bu
konuda kurtarmak adına
Uyandırmak isteyenleri
de
Dinlemekten hiç ama hiç
hoşlanmazlar…
İnsanlar mı?
Toplum mu?
Halk mı?
O çok hasta
Ve yatağından asla
kararlı çıkmamaya…
Peki, sorsun kendisine
bu şair, kendisi ne yapmak da.
Sonnet… Nafiz coşkun
Budalalık hastalığının
nedir acaba çaresi…
Kendi hayatının ve
Kendi malının
hırsızlarını,
Hatta kendi cellatlarını,
Yine o kendi elleriyle
seçip,
Yine o kendi bileğiyle
de
Koruyan bir
insanlıktan,
Saçma-sapan bir
halktan,
Böyle bir toplumdan
Söyler misiniz?
Ne beklenebilir ki
Aptallıktan,
budalalıktan başka…
Oysaki ne büyük bir
hastalıkmış o anlayışsızlık denen cinayet,
Kölelik meğer
insanlığın arzu ettiği bir budalalıkmış,
İnsanlığımdan soyundum
bunu anladıktan sonra ben ne yapayım.
Sonnet… Nafiz coşkun
Adalettir, aşktır,
erdemdir dinim…
Şaire sordular dediler
ki;
Şair, hangi dindensin,
Siyasi görüşün nedir,
Şairde cevaben dedi ki;
Ben, adalet, dürüstlük,
aşk dinindenim,
Şairin bu cevabı
üzerine,
Şaire dediler ki;
Adalet, dürüstlük, aşk
dini mi?
Bu din de yeni mi
türedi,
Yeni çıkan dinlerden
midir bu da dediler,
İlk defa duyuyoruz
dediler,
Şair de onlara hitaben
dedi ki,
Hani şu sizlerin
Ve neredeyse tüm
insanlığın
O hiç yaşamadığı
adalet, dürüstlük, erdem, bilgelik,
Kibarlık ve aşk diye
bir şey var ya,
Hani o İncil’in
İsa’sının
Hani o Tevrat’ın
Musa’sının,
Hani o Zebur’un
Davud’unun,
Hani o Kuran’ı Kerim’in
Muhammed’inin
Adalet üzere
gönderildiği dinler var ya
İşte ben de o adalet,
dürüstlük, erdem
Ve aşk üzerinde olan o
dinlerdenim,
Hem ayrıca siyasetim de
işte tam da budur benim.
Adalet yaşamak
erdemdir…
Ey ağalar beyler,
Kadınlar, çocuklar
Kulak kesilip dinleyin
lütfen,
Şair sordu, dedi ki;
Ey adalet üzere
indirilmiş
İlahi dinleri kabul
ettiğini söyleyenler,
Neden susuyorsunuz,
Neden erdemli hamleler
yapmıyorsunuz birlik olup,
O sizlere, havaya,
suya, toprağa,
Bitkilere, hayvanlara, kâinata,
emekçiye,
Fakire, fukaraya
yapılan haksızlıklar için,
Neden susuyor,
Neden erdemli hamleler
yapmıyorsunuz birlik olup,
Adalet üzere neden
birleşmiyorsunuz...
Yoksa adaletin ne
olduğunu
Ve nasıl yaşanması
gerektiğini anlamayacak kadar
Aptallaştırdılar mı
sizleri de,
Kendileri gibi onlar…
Hatırlayın ki adalet
yaşamak erdemdir,
Erdem ise insanlıkta
insan olarak var olmaktır,
Yeniden insanlığımızı
yaşamak için,
Erdemin ve bilgeliğin
elbisesini giymeye ne dersiniz,
Bırakarak şu
cinayetleri bir kenara!
Uyansın budalalık
uykusundan insan…
Haklarınız gasp
ediliyor,
Uyanın artık gaflet
uykularınızdan,
Adalet adında mukaddes
bir din var dedi şair,
Sizlerin hakları için
Haykıran bu şairin
Hiç mi hatırı
Hakkı yok üzerinizde,
Senin, onun, şunun,
Hatta ve hatta bunun
oğlu, kızı, annesi, babası,
Halası, teyzesi, dayısı,
amcası, kuzeni,
Arkadaşı, dostu, köpeği,
hatta saksıda ki çiçeği için bile,
Deniz de ki su,
Teneffüs ettiğiniz
temiz havanın hakları için bile,
Adaleti haykıran,
erdemi konuşan
İşte bu şairin
üzerinizde
Hatırı hakkı
Hiç mi yok…
Sevdiklerinizi
kurtarmak için bari
Uyanınız o budalalık
uykularınızdan…
Sizlerin mallarınızı,
mülklerinizi,
Sizlerin haklarını
eksiltip gasp edenlere karşı
İsyan edip haykıran,
Kalemini, dilini
Adalet için kullanan
İşte bu şairin, işte bu
yazarın hiç mi hatırı yok üzerinizde,
Var diyenler var ise
eğer aranız da,
O halde ya adalet ve
sevgi yaşayıp konuşsun,
Ya da sussun ebediyen…
Veyahut ta yaşamayı
öğrensin adaleti…
Bilmiyor musunuz?
Adaletin yaşanmadığı
yerlerde
Anarşi ve kargaşadan
başka ne olabilir ki
Savaştan başka ne çıkabilir
ki
Anarşi ve kargaşanın
içinde,
Savaşın içinde
Hem kendinizin
Hem de sevdiklerinizin
Ne kadar sağlıklı
Ve ne kadar mutlu
yaşayabileceğinizi zannediyorsunuz ki
Bir gün gelecek
Ve sizlere de
bulaşmayacak mı gittikçe artan ve çoğalan
O kavgalar, o savaşlar
ve o cinayetler…
Dedim ya talih ya da
kader değildi kötü ve zalim olan,
İnsanların kendi
tercihleriydi onları budala veya kötü yapan.
Kötülük ve ben, aynı
çizgide duramıyoruz…
Şaire dediler ki
Neden o kadar çok
iyisin,
Şairde cevaben dedi ki;
Denedim kötülük
yapmayı,
Haksızlıklara karşı
susmak gibi
Çirkin bir iş yapmayı
da denedim
Fakat yapamadım,
Karakterimin kötü
olmaya,
Karakterimin, seciyemin
Adaletsizlik yapmaya aykırı
olduğunu fark ettim,
Gerçi zaten bunu da
biliyordum,
Ne yapayım,
Ben kötü bir insan
olamıyorum,
Ne yani bu da mı suç
şimdi!
Sonnet… Nafiz coşkun
Yalnızlığa sürükleniyor
insanlık, tutunmalı adalete…
İçerimde ki yamalı
kentin
Islıklarını çalıyor
çocuklar
Trenlerin
Geçince şehrin rayları
üzerinden,
El sallıyorlar
O kendilerine
Belki de
Hiç uğramayacak olan
O bir anlık
Yabancı bakışlarına
insanların!
Çok mu yalnızız ki
O hiç tanımadıklarımıza
yaslanıyoruz,
O hiç görmediklerimize,
Hayallerimizde ki
varlıklara yaslanıyoruz,
Aslında istesek de
yaslanmayı birbirimize.
Çocukların o
tanımadıkları insanlara
El sallayışları zaman
ki kadar
Yalnızlık mı çekiyoruz…
Peki,
Kim yine doyuracak,
Kim yalnızlığından
kurtaracak insanlarımızı,
O yamalı sevgilerin
Ve elbiselerin
içerisinde ki
Kederli vücutları,
Çocukların midelerini,
Ve hakları gasp edilmiş
şu emekçilerin haklarını
Gasp edenler kurtaracak
olmasa gerek…
Peki,
Ya kim kurtarır
kendisini
Yine kendisinden başka
insanın!
Peki,
Bu nasıl olacak,
Birbirimize tutunarak
mı?
Zaten bunu çok defa
denemedik mi?
Birbirine tutunmalı
insan
Fakat adalet üzerine
olmalı bu defa,
Budalalık üzerine
değil.
Kendinizden başlayın
düzeltmeye…
Şair dedi ki;
Biz, pezevenklik(ha
bire boş ve lüzumsuz, kirli, yalan işler konuşup, konuştuğu meselelerin
pazarlamasını yapan)
Böyle aşağılık politikacılar
istemiyoruz,
Bizler; halkın refah,
zenginlik, erdemlilik seviyesini
Çok yukarılara yükseltip
koruyan
Politikacılar, halk istemekteyiz,
Fakat görüyoruz ki
politikacılar, şirketler, kendilerini,
Avenelerini zengin
edip, pezevenklik yapmaktan başka
Hiçbir şey yaptıkları
yok…
Diğer bir şair de söze
karıştı ve dedi ki
Peki, politikacıları
kimler seçiyor, bizler, halk seçmiyor mu?
Kendi içimizden
seçmiyor muyuz onları,
Demek kendimizden
başlamalı değil miyiz ilk önce düzeltmeye.
Sonnet… Nafiz coşkun
Karışık düşler ve şair…
Sana uyur,
Sana uyanırdım,
Birbirimizi içerdik,
Karşılıklı yaptığımız
sohbetlerde
Sağardık cümlelerinden güzel
kitaplar,
Aşk sağar,
Birbirimize yüzerdik
Durmadan kulaç-kulaç,
Saatlerin göğsünde
sevişir,
Zamanın ellerinde,
Göğün yıldızların ve
meleklerin gözleri önünde
Neşeli sevişmelerimizi
içerdik,
Sana ve çocuklara
Ismarlattığım
mutluluklar dışında
Pek de huzur bulamaz,
Yeniden birbirimize
Koşardık yalansız ve
dürüst çırıl-çıplak,
Yalınayak gönül
odalarında yürürdüm her vakit sana…
Dikişlerinden sökülmüş
bir hayatın
Yırtık ve
O bâzı yamalı düş ve dünlerinden
Ne sızar ki başka
kederden,
Dedim böyle bir cümle
bir ara kendime,
Gerçi
Umutsuzluk şiirleri
okuyan
Bir şair de
olmamışımdır hiç
Fakat gerçeğin kâtili
olan
Yalanlar dolu bir
şeyler yazıp da
İnsanları yanlış yöne
sevk de edemezdim,
Tabi ki ben de çok
isterdim
Bahsetmeyi sadece
O milyonlarca nezaket cümlesiyle
bezenmiş
Tabiatı anlatan
şiirlerden,
Fakat işlenen şu milyonlarca
cinayetlere,
İşlenen yüz milyonlarca
haksızlıklara
Seyirci kalamayarak,
Haydi, başkaldırın
Demekten fırsat
kalmıyor pek
O aşk şiirlerinin
nüfusunu çoğaltmaya…
Senin anlayacağın,
Erdemli fikirler
konuştuğumdan beridir ben,
Kirli fikirleri
yıkamaya
Belki de toprağa
gömmeye çabaladığımdan beridir ben,
Çarşı pazar
Aşk pazarladığımdan beridir
ben,
Arada bir dinlenip
yazıyor ve konuşuyorum,
Uyansınlar diye
budalalık uykusundan insanlar.
Yorulduğum da ise
Sevgilim,
Daima sana döküldüm,
Sana aktım
Ve hayatın her bağ
bozumunu
O en son üzüm
mevsimleri kadar da
Sana toplandım,
Sana yıllandım
Ellerinde güzel genç
kızların!
Şair birden bire
haykırdı,
Dedi ki;
Daha neyi
bekliyorsunuz,
Haydi,
Öğretin artık
çocuklarınıza
Nasıl boğuşacaklarını
kederlerle,
Nasıl mücadele
vermeleri gerekiyorsa
Şu dünyamıza
Ve insanlığa cinayet
işleyenlerle!
Bir şiir yaz mesela
Ayağı kaldıracak kadar
düşmüş bir insanı,
Elinden tut mesela
yetiyorsa gücün,
İyiliği öğret mesela
Halen iyiliği arzu
ederek çarpıyorsa kalbi bir insanın,
Mesela
Sevgilini sana sımsıkı
yaklaştıracak kadar
Erdemli olabilmeyi
öğret kendine ilk olarak ey cahil insan.
Şeytanı taşlamak mı?
Bilge bir şair dedi ki
Hac için seyahat
edilmesi
Ve orada hac
ibadetlerinin yapılması elbette güzel bir ibadet,
Şeytan taşlamaya da
gidiyorlar oralara farkındayım,
Oysaki
Kendilerini taşlaması
gerekenler
Düşünüyorum da acaba
neden iblisi taşlamaya
Ta uzak diyarlardan,
hem de çok uzaklardan
Neden acaba giderler ki
Arapların yaşadığı
O uzak topraklara, anlaması
zor gelir bazen bana…
Anlaşılması
tirajı-komik değil de peki ya nedir dedi bilge şair,
Oysaki şeytana bile
pabucunu ters giyindirecek o zorba zalim
Ne beter insanlar
vardır ki gidip oralarda taşlarlar iblisi
Taşlamak yerine
kendilerini, düşündürür çok zaman beni.
Sonnet… Nafiz coşkun
Kendini düzeltmekten
başlamalı insan…
Yasakları eleştiriyoruz
Kendi
yasakladıklarımızı unutarak!
Yasaklanmayanları
eleştiriyoruz
Kendi
yasaklamadıklarımızı unutarak!
Serbest bırakılan
kötülükleri eleştiriyoruz
Kendi serbest
bıraktığımız kötülükleri unutarak.
Adaletsizliğin
olmayışına kızıyoruz
Kendi adaletsizliğimizi
unutarak!
Bizlere karşı kibar ve
iyi olan
Erdemli bir dünya
insanlığı arzuluyoruz
Kendimizi erdemli
yapmayı unutarak!
Cehalete ve budalalığa
karşıyız
Fakat kendi
cahilliklerimizi
Ve kendi
budalalıklarımızın farkına bile varamıyoruz.
Sonnet… Nafiz coşkun
Elbette adalet isteyip
haykırmak gerekir, fakat …
Kalabalık oluşmaya
başlıyordu,
Emekçi insanlar
akın-akın bir araya toplanmaya
Ve hükümete olan haklı
öfkelerini
Dile getirmek
istiyorlardı…
Halk dedikoduyu bir an
önce terk edip
Bilgeliği, erdemi,
adaleti savunmayı öğrenmez ise
Köle olarak yaşamaya
devam etmekten başka
Hiçbir işe
yaramayacaktı…
Kalabalıktan biri
Modern köleler, diye
bağırdı insan,
Genç bir şairdi bu
bağıran…
Elbette bağırmak
haykırmak gerekirdi haksızlığa karşı,
Haksızlığa karşı susmak
elbette şeytana taraf olmaktı…
Büyük bir kalabalık
Şehrin geniş bir
meydanında toplanmış,
O kalabalık halktan
olan bir vatandaş da
Şöyle haykırdı, dedi ki
Hükümet bize karşı
adaletli davranmıyor,
Kendisine verilmiş
kudreti
Kendisi ve aveneleri
için kullanıyor,
Onu duyan her bir insan
heyecana gelerek
Evet, haklısın,
Bravo,
Doğru söylüyorsun diye
gürlediler,
Onu destekleyici birçok
iltifatta bulundular,
Ben ise onların bu
konuşmalarını dinliyor
Onlara hak da vermiyor
değildim,
Fakat doğru olan bir
şey daha vardı ki
İnsanlar hükümetleri
kendileri oluşturuyorlardı
Ve kendi içlerinden
seçiyorlardı hükümeti,
Peki,
Kendi içlerinden seçtikleri
Ve kendi seçtikleri o insanların
oluşturduğu
O hükümete
Haksız bile olsa, neden
onlara karşı öfkeli oluyorlardı ki
Biraz da kendilerinde
aramalı değiller miydi suçu,
Çünkü kendileri
hükümetin kurulması için politikacıları Seçimlerle iş başına getirmiyorlar
mıydı?
O halde yapılması
gereken büyük bir iş,
Büyük bir çaba,
Büyük bir hamle daha
gerekliydi,
Dedi bilge şair…
Peki, neydi o büyük
çaba,
İnsanların,
Oraya haklarını aramak
adına toplanmış o kalabalığın
Yapması geren hamle ve
büyük çaba ne olmalıydı,
Neydi o yapılaması
gereken büyük iş;
Tabi ki de
İnsanlar ilk önce
kendilerini dürüst
Ve erdemli olarak yetiştirip,
Kendilerini erdemli ve
bilge olarak eğitip
İyi ile kötünün,
Adil olanla adil
olmayanın
Ne ve kim e olduğunu
öğrenmeleri gerekmiyor muydu?
İyi bir düzen isteyen
insanlığın
Bir şeyleri düzeltmeye
başlamadan önce,
Hem de ilk önce
Kendisini düzeltmeye
başlamalı değil miydi?
Erdemli ve dürüst
olmayı başardıktan sonra da
Kendileri gibi erdemli
ve dürüst politikacılar
Zaten kolaylıkla
seçilebilirdi,
Adil politikacılar
seçmeye başlamak büyük bir iştir
Fakat ilk önce halk
Kendilerini adil olarak
eğitmeyi başarmalılar ki
Ancak işte o zaman
Adil insanlarda
hükümete gelebilsinler…
Örneğin
Hırsız, cahil, erdemsiz
birkaç tilkinin
Veya biraz okumuş,
biraz anlayışlı,
Birazcık da dürüst
birkaç kurdun
Çıkıp da meydanlara
Kardeşim ben adalet
istiyorum,
Bu politikacılar
Bu hükümetler hırsız
adaletsiz demesi doğru olsa bile,
Kendileri hırsız,
Kendileri erdemsiz,
Kendileri dürüst olmayı
Pek de beceremeyen
Şu birçok tilkinin
kurdun o haklı istekleri
Pek dikkate alınmıyor,
haksız mıyım?
Düzeltmeye ilk önce
kendinizden başlayın,
Siz halk olarak
düzelince
Zaten düzgün ve adil
hükümet içinizden seçilecektir…
Unutmayın ki
Talih ya da kader
değildi iyi ya da kötü olan,
İnsanların kendi
tercihleriydi
Onları iyi ya da kötü,
Cahil ya da adil yapan!
Haydi, kalın sağlıcakla.
Ya adalet konuş ya da
sus…
Temiz
ve saf Meryem oğlu peygamber
Mesih
İsa’nın rabbinin kulu olan
Merhametli
şefkatli peygamber İbrahim de,
Tevrat’ın
Musa’sından
Ve
peygamber Davud’un Zebur’undan
Çok da
farklı bir şeyler söylememiştir,
Ne
Muhammed aracılığı ile insanlığa gönderilen Kuranı-kerimi
Ve
nede peygamber Süleyman’ın sözleri
Adaletten
başka bir şey değildi...
Daima
söylemişimdir talih ya da kader değildi zalim olan,
İnsanların
kendi tercihleriydi onları
Adil,
budala ya da zalim yapan…
Aklını
hikmetle kullanana bir işaret yetmez mi?
İnanın
bana doğruyu söylüyorum…
Sonnet…
Nafiz coşkun
Sevgiliye
söylenenlerden…
Bilirsin
ki su kabının rengine bürünür sevgilim,
Sen ve
ben her ikimiz de
Su ve
pişmiş çamurdanız,
Aşk
denen hamurdanız,
Bende
senin kabın olsam,
Aksan
da içerime,
Sende
benim rengime bürünsen,
Hiç de
fena olmazdı hani…
Su,
bilirsin ki berrak bir renge sahiptir,
Berraklık
suyun rengidir,
Fakat
bir de su,
Kabının
rengine bürünür, dolduğu kabın rengini alır bilirsin,
Sende
benim içerime akıp rengime bürünsen,
Hiç de
fena olmazdı hani.
Sonnet… Nafiz
coşkun
Kimse
yok mu?
Harflerin,
kelimelerin
Ve cümlelerin
ahenginden oluşan
Güzel
Ve
genç bir kadını andıran,
İnsan denen
bir varlık,
Dirilerek
yanı başında şairin,
O insana
hayat veren
Kan
gibi tüm o güzel ayrıntılarıyla
Güzel
vücudunun etrafında
Ve
damarlarının içerisinde gezinen cümleler ile
Diyordu
ki
Yanı başın
da kaldırımlara yürüyüp,
Ey bilge
şair;
Yıllardır
anadan üryan çırılçıplak kelimelerin
Ve kudretli
keskin cümlelerini kaldırımlarda
Hem de
yalın ayak şiirler düzdün,
Kimi
zaman kanayan ayaklarla,
Kimi
zaman keder çeken,
Kimi
zaman neşelenen,
Coşkuyla
dolan cümlelerin ile şiirler düzdün,
Tüm bunları
ne için,
Ve ne
sebeple yaptın ki
Kendini
i kurtarmaya
Yoksa
insanlığı kurtaramaya mı çabalıyorsun,
Yoksa
sadece bir hatırlatıcı mısın?
Ve yine
bir gün demiştin ki bana
Hani
çok öfkelenecekti Rab
Eğer
erdemi
Ve
bilgeliği kullanırsa cinayetleri adına insanlık,
İşte
bak ve gör ki şairim,
Kullanıyor
asırlardır erdemi
Ve
güzel olan her bir şeyi
İşlemek
adına cinayetlerini kullanıyor insanlık…
Hani Nuh’tan
sonra ki öfkesi
Zalimlerin
üzerlerine gelmeyecek mi Rab’bın,
Ne
yani
Ancak
Acı keder
çekmekle mi kaldı
O
çileli yüz binlerce masum ve mazlum,
Kötülük
yapanların yanına kötülükleri kâr mı kaldı yani,
Söyler
misin şairim
Kâr mı
kaldı yanlarına kötülerin kötülükleri…
Hani
kurtarmaya o övündüğün gelecekti,
Hani
nerede yardımı rabbinin,
Yoksa
senin günahlarının sebebiyle mi kesti,
Bak
gör işte kesti sana da yardımını,
Ancak
kâr edinmekle kaldı
O
uyardığın insanlık
O yaptığı
cinayetleri kâr olarak aldı yanına...
Seninle
alay eder gibi bakarak diyorlar ki sana,
Ey en ulu
cümlelerin sahibinin kulu,
Sen şu
kâinatın ve insanlığın yanında
Cinayetin
ve deliliğin kıyısında yıllardır gezinip,
Cinnetin
sahillerinde yürüyüp,
Delirmeden
tutundun madem
O kalbinin
sahibi rabbinin adil doğrularına…
O
halde hani nerede o bizi uyardığın gazap,
Hani
nerede o azap kamçıları…
Şair
cevaben dedi ki
Dirilirim,
Ölüp-ölüp
dirilir gibi her şafak da
Güneş
kadar bende dirilirim,
Sancısıyla
kıyametin mevsiminde dirilirim,
Hesap
sorarım
Ben de
hesap sorarım hem şu dünya da,
Hem de
rabbimin mahkemesinde
Şu
adaleti terk etmiş insanlığa…
Evet,
şair, diyordun ki
Mazlumlarının
intikamını almak için
Kahhar
elini uzattığında Rab,
Bizim
üzerimizi ise onun o aziz
Ulu
merhametinin gölgesi kuşatarak,
O tüm güzel
ve sonsuzluğuyla,
Cennetin
o sonsuz ilkbaharlarına alarak bizi,
Bir
ebedi mutluluk ülkesine göç ettirir diyordun,
Mutluluğun
olduğu ülkeye göçeriz diyordun
Ve
orada hiçbir keder bize artık bulaşamaz diyordun…
Şair
yine cevaben dedi ki
Ben
inanıyorum,
Burada
adalet için erdemli bir mücadele vermem gerektiğine
Ve
sonrasında ise o ebedi mutluluk yurduna göçün
Olabileceğine
inanıyorum,
Ümidime
sımsıkı sarılıyorum…
Hani
söyler misin şair
Nerede
kaldı senin rabbinin
O
kutsal ve adil yaşayanlar için yardımı…
Şair
cevaben yine dedi ki
Ben
inanmaya devam edeceğim,
Ben
erdemli bir mücadele vermeye devam edeceğim…
Ey
bilge şair;
Söyler
misin neden peki,
Neden
halen modern köleleri gibi kaldı
O
cinayetleriyle insanlığa küfreden insanlık,
Neden
her bir insan ve cin birbirinin kölesi
Ve
birbirinin tanrısı oluverdi birden bire
Hem de
unutarak gerçek rablerini…
Mesih
İsa’nın Rabbi neden unutuldu,
İncil’in,
Tevrat’ın, Zebur’un
Ve
Kuran’ı-Kerimin Rabbi
Neden
unutulup,
Edindi
insanlar
Ve
cinler
Birbirlerini
utanmadan rab ve tanrı…
Para
için mi?
Şan
şöhret için mi?
Güç ve
arzular için mi?
Oysaki
cennetin tek bir sahibi vardı diyordun,
Kendi
elleriyle kapatarak kendi gözlerini
Kendisine
işlenen tüm o cinayetlere
Suskun
Ve
seyirci kalan
Şu insanlığa
yıllardır konuşup
Bir
şeyler yazıyorsun okumaları için...
Usanmadın
mı?
Söyler
misin ey bilge şair;
Rab’bın
mı yalancı
Yoksa
sen mi uydurdun
Onca
şu tüm doğrularını,
Söyler
misin ey bilge şair;
İblise
ve insanlığa göre tüm şu yalanlarını
Sen mi
uydurdun…
Delirdin
mi yoksa sen,
Cinnet
mi geçiriyorsun söyler misin şair…
Adil
ve doğruysan eğer hani nerede kaldı öğleyse
O iyiler
ve kendin için
O
hayalini kurduğun mutluluk ülkesi ve kedersiz âlem,
Adil
ve doğruysan eğer ey bilge şair
Söyler
misin peki, neden halen
Şu
erdemsizlerin,
Şu cinayet
kusanların şehirlerinde
Çocuklar
mutsuz ve sağlıksız,
Mağdurların
ve mazlumların sayısı
Gün
geçtikçe artmakta,
Kimseler
ise kurtuluş için çaba harcamamakta,
Usanmadın
mı şair,
Şair de
cevaben dedi ki
Ey güzel
yüzlü kadın,
Kim
bilir kaç çocuk doğurdun,
Farkındayım
acılarının,
Şimdi ise
sıra doğurmaktır çocuklardan daha başka birde,
İşte asıl
şimdi erdemi ve cesareti doğurmak zamanıdır ey kadın,
Kurtarıp
şu insanlığı cinayetlerinin, adaletsizliklerinin elinden,
Savaştırmalı
o kötülüğe olan kendi çirkin arzularıyla
Tüm insanlığı…
Haydi,
şimdi kalk ve doğrul, hamleni yap, başaracağını hisset.
Küstahlaştı
mı ki bilge şair…
Kendisini
zamanın büyük şairi olarak haber veren
O
bilge şaire dediler ki
Bir
kısım insanlara
O
kadim zamanlarda yaşamış bilgeler konuşup,
Fısıldayıp
ilham veriyorlarmış,
Bilge
şairde onlara cevaben dedi ki
Biz
erdemli şairlere ve tüm insanlığa
O
büyük bilge peygamberler aracılığıyla
O ölümsüz
en üstün sanatkâr olan Rab Allaha ait olan
İlahi
kitaplar gönderilmişken
Neylesin
bu şair
O fani
ölümlü kulların
O
diğer
O fani
ölümlü kullara fısıldadığı
Üç beş
cümle ilham
Ve
birkaç fısıltı vesveseyi…
Yani
kısacası diyorum ki
Ölümsüz
rabbin bize gönderdiği
İlahi
kitaplar varken,
Neyleyeyim
ölmüş kadimin
O
ölümlü fanilere yaptığı değersiz bir takım fısıltıları,
Hem neylesin
şair
İnsanlara
fısıldayan
O
günahkâr fanilerin değersiz vesveselerini söyler misiniz?
Bilmem
anlatabildim mi dedi bilge şair…
Şairler
birbirinden farklı insan anlayış kalıplarının
Anlayışlarına
uygun anlatmalı aslında,
Diye
sözlerine devam etti,
Sahi
ben anlatmak istediğimi anlatabiliyor muyum?
Diye
sordu,
Ve
şöyle devam etti sözlerine, dedi ki;
Anlatamıyor
isem eğer
Daha farklı
cümle kalıpları kullanmalıyım,
Ben de
bir insanım,
Ben de
hata yapıp
Hatasının
farkına varıp düzeltmeye çabalayanlardanım…
Hem
ayrıca küstahlaşmaya kibirli olmaya da gerek yok…
Şaire
dediler ki
Ey
bilge şair, yine büyük konuşuyorsun,
Sen
bilmez misin atalarımız demişler ki
“büyük
lokma ye büyük söz konuşma”
Şair bu
mecaz cümleyle alay ederek,
Cevaben
onlara dedi ki
Ne
heybem de
Ve
nede lügatim de
Ve
nede kitabımda küçük sözler yok ki
Ben de
küçük konuşayım…
Hem
ayrıca büyük lokmalar yutmam ki ben,
Büyük
lokmalar da yemem ben,
Hem
ayrıca insan kendi boğazında kalacak olan lokmayı
Neden
yesin ki öğle değil mi kardeş…
Bizimle
alay mı ediyorsun dediler şaire,
Şair
de cevaben dedi ki onlara
Temiz
kalpli insanlarla
Alay
etmek benim karakterim de yoktur,
Hem
bakın bir kalbinize kirlimi temiz mi diye…
Şaire
hitaben dediler ki
Ey
bilge şair
Yine
çok büyük sözler söylüyorsun,
Bunlar
senin boyunu aşmazlar mı?
Şairde
onlara cevaben heybesinden şu sözleri çıkardı
Ve
onlara dedi ki
O en
büyük sanatkâr olan Rab Allah’ın
Bana
bir küçük sözünü söyleyin ki
Ben de
size küçük bir söz söyleyeyim,
Hem ayrıca
yoktur ki
O Rab Allah’ın
küçük bir sözü ki
Bende
sizlere büyük sözler söylemeyeyim…
Aklımı
bile o kendi sonsuz büyüklüğünü
Anlayacak
derecede kudretli ve aziz yaratan
O
rabbimizin
Bana
bir küçük sözünü gösterebilir misiniz?
Mesela
Mesih İsa peygamber,
Rabbimizin
Meryem’e gönderdiği bir kelimedir,
Kâinata
beden ölçüsüyle kıyasen
O küçücük
bir insan
Fakat
Tüm
adaletsiz imparatorluklara,
Tüm
adaletsiz hükümetlere
Üç beş
havarisiyle başkaldırıp
Asırlar
içinde yerle bir etmediler mi?
O
yenilmez zannedilen adaletsiz imparatorlukları,
Asırlar
içinde yerle bir etmediler mi?
Dedim
ya kardeş
Bana
Rabbimin küçük bir sözünü göster ki
Ben de size büyük konuşmayayım.
Huzur istiyorsan erdemleştir
insanlığı…
Bilge şair bir adamın
bağırarak çok gürültülü dualar
Ve gürültülü ibadetler
ettiğini duydu ve gördü,
Ona dedi ki
Ey Kardeş
Senin dua ve ibadet
ettiğin rab sağır değil ki
Neden bağırıp insanları
rahatsız ediyorsun,
Adam daha sonra ilahi
adını verdiği bir kısım
Ahenkli sözlerini
Şarkılar enstrümanlar
eşliğinde çok gürültülü söylemeye başladı,
Şair yine adama hitaben
dedi ki
Kardeş nedir amacın
Din eğlence değil ki
Oysaki sen kendin için
gösteriş ve tüccarlık peşindesin,
Elbette eğlenmek senin
de hakkın fakat
İnsanları ve şu
etrafında ki varlıkları rahatsız etmeden yap,
Hem ayrıca
Tabiatı da rahatsız
etmeden yapman daha doğru olacaktır,
Her ne yapıyorsan yap
başkalarını rahatsız etmeden olsun…
Şair son olarak
sözlerini şöyle tamamladı,
İnsanlar Erdemleşmek
hususunda geç kaldıkça
Gürültüler bizleri
huzursuz etmeye devam edecek ne yazık ki...
Huzur arıyoruz
erdemsizlerin ülkesinde,
Fakat zordur böyle bir
yerde huzur bulmak, farkındayım.
Yazar şair nafiz
coşkunun yayınlanan tüm kitaplarının isimleri
...
1: Kelebek mevsimi ve
saklambaçlar şehri…
2: Elma kokuları ve
yağmur zamanı…
3: Azap yağmurları…
4: Sevgili nâna ve
mektupları…
5: Papatya mevsimi…
6: Gece yürüyüşü…
7: Sevgili tutya ve
mektuplar…
8: Sürgün şehir…
9: Su kavmi ve Ruhûl
Kudüs...
10: Şafak gemisi…
11: Gemileri yaktım
Aşk ülkesinde…
12: Sürgün çocuklar…
13: Siyah incir ve
mavi kelebek…
14: Sofia filo ve
mektuplar…
15: İstanbul da sanat
ile aşk…
16: Afili
yalnızlıklar şehri…
17: Şairler anarşist
olurmuş…
18: Sular kesti
kılıçları…
19:
Kafa kâğıdı…
20: Hikmet ve
felsefe…
21: Olmak ya da
olmamak…
22: Papirüsler…
23: Meleklerin şehri…
24: İstanbul’un
kanatları altın da…
25: Kırmızı
yağmurlar…
26: Sobe, körebe ve
saklambaç…
27: Bakır cezve…
28: Kaldırımda
demlenen fikir…
29: Senfoni gülüşü…
30: Sevgiliye senfoni
ve aforizmalar.
31: Ölümsüzlük
senfonisi ve Felsefik yazılar.
32: Felsefe ile
şiirin buluşması.
33: Çirkin kral ve
fikir yazıları.
34: Ölü şairler
mezarlığı.
35: Cennetin
çocukları.
36: Şairler kenti ve
aforizmalar.
37: Kelebekler şehri
ve Felsefik notlar
38: Tutsak melekler
ve fikir yazıları…
39: Şair korsanlar ve
aforizmalar…
40: Şehrin azizleri
ve Felsefik yazılar…
41: Sofia filo ve
aforizmalar…
42: Faili meçhul
sevdalar ve aforizmalar…
43: Kırmızı balık ve
aforizmalar…
44: İhbarlanmış
aşklar ve Felsefik notlar…
45: Kılıçlar ve
kalemler…
46: Pur si muove ve
aforizmalar…
47: Şairlerin ölüm
dansı ve aforizmalar…
48: Düşmanlar ve
sevgililer…
49: Soprano ve kanlı
sözler…
50: Kurşun askerler
ve aforizmalar…
51: Ölüm öpücüğü ve
aforizmalar…
52:Kale düştü ve
felsefik yazılar…
53:Şairin kurşun
kalemi ve aforizmalar…
54: Şairin seyir
defteri ve aforizmalar…
55: Kartal yuvası ve
aforizmalar…
56: Kelimelerle dans
ve aforizmalar…
57: Yalnızlık
senfonisi ve aforizmalar…
58: Aksiyon ve
aforizmalar…
59: Aşk yasası, Aşk
diyalektiği…
60: Sinekler lordu ve
aforizmalar…
61: Kod-adı şair ve
aforizmalar…
62: Su akar yatağını
bulur…
63: insan ilişkileri
ve aforizmalar… (karma)
64: Sokrates’in
intikamı ve aforizmalar…
65: Cehennem melekleri
ve aforizmalar…
66: Aşk töreni…
(karma)
67: Arıkovanı ve aforizmalar…
68: Cadı kazanı ve aforizmalar…
69: Şairin intikamı ve aforizmalar…
70: Cadı avı ve aforizmalar…
71: Gümüş köpek balığı…
72: Ölüler şehri ve aforizmalar…
73: Taçsız kral ve aforizmalar…
74: zehirli sarmaşıklar…
75: Mücadele sanatı ve aforizmalar…
76: Kıyamet sancısı ve aforizmalar…
77: Aslanların öğretisi ve aforizmalar…
78: Kartalların öğretisi ve aforizmalar…
79: Kurtların öğretisi ve aforizmalar…
80: Katil balinanın öğretisi…
81: Bilgelerin öğretisi ve aforizmalar…
Yorumlar
Yorum Gönder